Her birimizin imrendiği, beğendiği birileri vardır.
Kimi için bu insan çok para kazanmış, kimi için iyi eğitim almış biridir.
Kimileri için inançtır, samimiyettir, boy postur, yakışıklılıktır, imkanlardır.
Yaşadığımız yer, ekonomik koşullar, eğitim, yaşama bakış, inanç, cinsiyet, her biri, her birimiz için imrenilecek, gıpta edilecek insanı farklı kılar.
Benim tarzına, dik duruşuna, kalemine, mücadelesine, aşkına, dostluğuna ve bu vasıfların her birine ayrı ayrı sahip onlarca insana gıpta etmişliğim vardır.
Bu insanların sözlerini, bir olay karşısındaki tavırlarını, beni etkileyen her ne ise onları not ettiğim “İyi Adamlar Sözlüğüm” vardır.
Bu sözlükte bazı öğretmenlerim, dostlarım, tarihi şahsiyetler, din büyükleri, filozoflar, bir vesileyle tanıdığım, filmini izlediğim, kitabını okuduğum, sohbetinde bulunduğum, müziğini dinlediğim onlarca kişiye ait notlarım vardır.
Bu yazıda söz edeceğim kişi “İyi Adamlar Sözlüğü”nün ilk harfi “A”da yer alıyor.
Bu kişi, idolüm olmadı. Öykündüğüm bir yanı da olmadı.
Benzer yanımızın az olduğu kanaatindeyim. Benzer yanımız az,
farklılığımız çok ama o, değer verdiğim biri.
Bu ne yaman çelişki?
Böyle bir şey olabilir mi?
Olabiliyor ki, gıpta ettiğim insanlar arasında yer alıyor.
Derinliği olan bir insan.
Esprili.
Okkalı cümleler yazdı.
Yaşam sevinci olan biri.
Hayatı anlatmasını bilen biri.
Vicdanı akıldan değerli gören adam.
Taşı gediğine koyan adam.
Yaşam sevinci olmayan, aşkı bilmeyen, tadına vararak bir yemeği tatmayan, bir çiçeği içine çekerek koklamayan, haz kelimesinden rahatsızlık duyan, yazıya devam etmeyebilir.
Onun yazdıklarını okudum, konuştuklarının bir bölümünü dinledim.
Bundan sonradır ki, olaylara yaklaşım tarzına, sadeliğine, müdanasızlığına gıpta ettim.
En çok dilini sevdim; yazı dilini ve konuşmasındaki vurgulamaları, tonlamaları sevdim.
Kitaplarını okudum, ben beğendim. Birini değil, tamamını okudum.
Kitaplarından alıntı yapmadım. Aşağıdaki satırlar ona ait, İyi Adamlar Sözlüğü’ndeki notlarımdan.
“Uzun cümleler, kaleye isabet etmeyen şutlar gibidir, heyecanlandırır. Ama skora etkisi yoktur” diyen adam o.
“Allah’ın bir mizah anlayışı olduğuna inanıyorum” yazan adam da o.
“Ben dinsizim ama birilerinin dindar olmasını istiyorum.
İnançlı insanlara imrenirim.
Çok huzurlular.” yazan da aynı kişi.
Şu cümleler de ondan:
“Samimiyet etkilidir. Beni dindar olduğum için sevmelerini istemiyorum. Dürüst ve samimi olduğum için sevsinler.”
“Kimseyi kendi ahlakınla yargılama.
Benim ahlakımın iki temeli var; samimiyet ve dürüstlük.
Günahtan korkmam, kendi ahlak ölçülerim dışına çıkmaktan korkarım.
Ben yalan söylemem, ya da büyük kalabalıklara hiç yalan söylemedim.”
“Yeryüzünde birilerinin gerçek dindar olması bana güven veriyor.
Ben dinsizsem birileri de dindar olsun.”
“Çocuklarıma hep şunu öğretmek istedim: Yaptığın hatanın bedelini kendin öde. Her şeyin bir bedeli var. Bir hata yapıyorsun, bunun bedelini ödeyecek olan, hesabını verecek olan sensin. Başkaları değil. Kimsenin üzerine yıkmamalısın.”
Yaşamı çok seven bu kişi dört duvar arasında, on metrekarede tutuluyor.
O, çalınan günlerinin derdinden çok, maruz bırakıldığı duruma yanıyordur.
Belki bir bedel ödüyordur.
Herkesin bedel ödemesi farklıdır.
Dünya herşeyi geri alır.
Önce, aldığımız nefesleri...
Adalet tecelli eder, er ya da geç.
İster içeride, ister dışarıda olsun, o hala benim imrendiğim insanlardan.
Dışarıyı çok özlediğini biliyorum. Baharı, yazı, güzü, kışı en iyi yaşayan, en iyi anlatan adam, bir vakittir ikbaharı, yazı, güzü, kışı bir başka yaşıyor.
Kim ola bu diyenler!
Biraz çaba; emeksiz elde edilen, nimetten sayılmaz.
Elbette tanıdım diyenler!
Dostlarımızı, imrendiğimiz insanları unutmayalım.
Bu haslet, vefaya dahildir.
(Bu yazıyı 2017 Eylül’ünde yazdım.
Aşağıdaki yazı yenidir.)
Şatodaki Çiçek
Eylül 2016’dan beri Silivri Cezaevinde tutuklu yazarın, hapishanede yazdığı 19 denemeden oluşan yeni kitabı bugünlerde bir çok dilde yayımlanacak.
Yazarın bu kitabında yer alacak bir denemesi yakın zamanda bir gazetede yayımlandı.
Beraberinde büyük tartışmalar getirdi.
Tartışmalardan bağımsız, o denemeden tadımlık bir bölümü paylaşıyorum. (Şatodaki Çiçek başlığı ile denemenin tamamına sosyal medyadan ulaşılabilir.)
“Günler ve mevsimler akıyor. Ben duruyorum. Hep aynı metrekarenin içindeyim. Bütün canlıların sürekli hareket ettiği, bir yerden bir yere gittiği bir dünyada hiç hareket etmeden hep aynı yerde durmak: Hapishane bu demek.
Benim zamanımı “nerede” geçireceğime karar verecek birileri hep vardır, peki benim zamanımı “nasıl” geçireceğime karar verebilecek herhangi bir insan, bir irade, bir güç var mıdır?
Bunun cevabı beni hapishanede bile gülümsetir. Öyle bir güç yoktur. İnsanın zamanını “nerede” geçirdiği o zavallı bedeniyle ilgilidir, “nasıl” geçirdiği ise o bedenin aksine tanrısal bir güce, sınırsızlığa, yaratıcılığa sahip zihniyle ve hayalgücüyle ilgilidir.
Zamanınızı “nerede” geçirdiğiniz bedeninizle ilgilidir, “nasıl” geçirdiğiniz zihninizle.”
Şatodaki Çiçek’i sabırsızlıkla bekliyorum.
Biliyorum, sizlerin de iyi adamları var.
hadi bakalım,gerçeğe dönelim,rnevet gerçeğe dönelim,hain fetö örgütü kumpasları için taraf gazetesinde yaptığın iftira ve ya*** rnhaberlere dönelim,rnrnedebiyatın ve dil'in gücünü kul***arak bir avuç gökyüzü [babanın bu isimli bir kitabı vardı] hasretindenrndem vur,beden ile akıl-düşüncenin etki açısından kıyasını yap,sanki yeni bir şey yapıyorsun,rnrnya*** ve iftiralarınla hayatlarını-ocaklarını söndürdüğün insanlardan hiç bahsetmeden,şimdi güya mağdursun ve bu durumu ranta çevirmekle meşgulsün,iyi kazanacağından da eminim,