Mevlana Celaleddin Rumi, ölüm günü için Şeb-i Arus demiş, yani düğün gecesi.
745. Vuslat (Kavuşma) Yıldönümü törenleri Uluslararası Mevlana Vakfı Sema heyetinin gösterisiyle Karaman’da başlıyor.
Ne güzel...
Hz. Mevlana’nın ilk gençliği Karaman’da geçmiştir. İlk evliliğini Semerkandlı Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun’la Karaman’da yapmıştır. Çocukları Sultan ve Alaaddin Karaman’da doğmuştur.
Karaman’daki Aktekke’nin bir bölümü, başta annesi Mümine Hatun olmak üzere Mevlana’nın yakınlarına ev sahipliği yapar.
Aktekke’nin adı Mader-i Mevlana Camisi’dir. (Mevlana’nın annesi demektir.) Burası Karaman Mevlevihanesi olarak inşa edilmiştir.
Mevlana, bugün Afganistan’ın Horasan sınırları içinde yer alan Belh’de doğmuştur.
Mevlana’ya Türkiye’nin haricinde İran, Afganistan ve Tacikistan sahip çıkar.
Mevlana, Rubaileri’nde “Aslım Türk’tür” der. Anadolu, 11. Yüzyıl’dan itibaren Rum diyarı olarak adlandırılır. Mevlana’nın Rumi adını alması, Mevlana’nın Anadolu’ya ait olduğunun vurgulanması nedeniyledir.
“Gene gel, gene gel!
Her ne olursan ol, gene gel!
Kafir isen de, Mecusi isen de, putperest isen de gene gel!
Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değil;
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da gene gel!”
Bu dizeler Mevlana’ya ait değildir. Rubai, Orta Asyalı Şair Ebu Said Fazlullah bin Ebu’l Hayr’ındır.
Mesnevi, “Dinle” diye başlar. Dinle diye başlayan tek kitap Mevlana’nın altı ciltten oluşan Mesnevi’sidir.
Dinle, bu ney nasıl şikayet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor diye başlayan 1. Kitabın ilk sayfasından altını çizdiğim bazı cümleleri Şeb-i Arus hediyesi olarak sizlerle paylaşmak istedim.
-Bu aklın mahremi akılsızdan başkası değildir.
-Dilin kulaktan başka müşterisi yoktur.
-Balıktan başka herkes suyuna kandı.
-Pişkinin halinden anlamaz hiçbir ham.
-Denizi bir testiye döksen ne kadar alır? Bir günlük nasip ancak.
-Açgözlülerin göz testisi dolmadı.
-Aşka rağbeti olmayan kanatsız bir kuşa benzer.
“Dinle” diye başlayan Mevlana acaba ne demek istedi?
Kimi dinleyeceğiz? Ne dinleyeceğiz? Nasıl dinleyeceğiz? Neden dinleyeceğiz? Nerede dinleyeceğiz? Ne zaman dinleyeceğiz?
Bu sorular devam eder gider.
Dinle diyen Mevlana, sorgusuz, sualsiz dinlemeyi kastetmemiştir. Muradı, gürültü kirliliği değildir.
Mesnevi’den şu öykü bile dinlemenin sadece kulakla olmayacağını anlatır.
Tutulmuş Bir Kuşun Kendisini Yakalayana Üç Öğüdü
Biri, hile ve tuzakla bir kuş yakaladı. Kuş ona dedi, ey ulu efendi...
Sen çok inekler, koyunlar yemişsindir. Çok deve kurban etmişsindir sen.
Zamanında onlarla doymadığına göre, benimle de doymazsın.
Beni salıver de sana üç öğüt vereyim. Böylece bil, zeki miyim aptal mıyım?
İlk öğüdü elindeyken vereyim, ikincisini de senin toprak damın üstünde.
Üçüncü öğüdü de ağaçtayken vereyim ki, bu üç öğütle bahtın açılsın.
Elindeyken vereceğim öğüt şu: Olmayacak şeye, kim söylese inanma.
Elindeyken bu büyük öğüdü verince serbest kaldı ve duvara kondu.
Dedi, ikincisi, geçmiş olana üzülme. Senden geçmişse hasretini çekme.
Ondan sonra dedi ki, gövdemde gizlenmiş on dirhemlik inci var.
Canın hakkı için, o inci senin ve çocuklarının talihi ve şansıydı.
Kısmetin değilmiş, o inciyi kaybettin. Oysa dünyada bu incinin benzeri yok.
Doğum sırasında gebe nasıl inlerse efendi de öyle bağırmaya başladı.
Kuş ona dedi, sana öğüt vermedim mi, dün geçmiş olana üzülme diye?
Geçip gitti madem, ne diye üzülürsün? Ya öğüdümü anlamadın ya da sağırsın.
İkinci öğüdümde de şaşıp da olmayacak söze inanma, dedim sana.
Aslanım, benim kendim üç dirhem gelmezken, içimde nasıl olsun on dirhem?
Efendi kendine geldi, dedi, hey, üçüncü güzel öğüdünü açıkla.
Dedi, evet, o öğütleri iyi tuttun sanki de üçüncü öğüdü bedava söylememi bekliyorsun.
Uykudaki cahile öğüt vermek, çorak toprağa tohum ekmek demektir.
Aptallık ve cahillik yırtığı yama kabul etmez. Ey öğütçü, ona hikmet tohumu ekme.
Duymak için sağlıklı kulak gerekir. Dinlemek için gerekense öncelikle idrak, sonra dinlenilecek sözü ve güzel eylemi olanı bulmaktır.
Dilin kulaktan başka müşterisi yoksa dil ehline kulak kesilmek lazımdır, vesselam.