Ankara’nın yaz sakinliği geride kaldı.
Okullar açıldı ya, yaz tatili için başka yerlere gidenler çoktan döndü. Üniversitelerde yeni akademik yıl başladı.
Ankara Ekim’le birlikte gençlerin kenti haline geldi.
Biliyorsunuz, Ankara’da üniversite çok, üniversiteli genç sayısı da 400 bine yakın. Geçen yıl 15 üniversite vardı, bildiğim kadar bu yıl yeni üniversite açılmadı.
AVM’ler, Bahçeli 7. Cadde, Tunalı, Kızılay, Cebeci ve Ulus adeta insan seli. İğne atsan yere düşmez dedikleri bu olsa gerek.
Gençler her yerde. Duraklarda, otobüslerde, kafelerde, kitapçılarda; aklınıza gelen her yerde.
Bir kentin genç gözükmesi ve gençlerin her yerde çoğunluk olarak dikkati çekmesi normal mi sorusunu kendime sordum, buna cevap aradım.
Gençler her yerde olunca, kafe, restoran ve iş yerlerinin neredeyse tamamı belli yaş grubundaki müşterilere hizmet veriyor.
Vitrinler gençlere göre düzenleniyor. Fast food mekanları kenti çoktan ele geçirdi. Orta yaş grubu çalışıyor olmalı ki, cadde ve sokaklarda bu yaş grubundaki insanlar çok az.
Hükümetin talimatı üzerine, 65 yaş üzerindekiler, belediye otobüslerinde ücretsiz yolculuk hakkına sahip oldu.
Belediye otobüslerinde belli saatlerde yoğunlaşan yaşlıların kimi hastanelere, kimi ev ihtiyaçlarını görmeye, kimi kahvehane veya lokallere gidiyor.
Ankara’nın merkezi kabul edilen Karanfil Sokak, gençlerin en yoğun olduğu yerlerden biridir.
Ankaralılar ve kitap meraklıları iyi bilir; Karanfil, çay, kahve ve bira içen, fast food tarzı veya ucuz restoranları tercih eden gençlerin mekanlarının yer aldığı sokağın adıdır.
Karanfil 1 taşıt trafiğine kapalıdır. Ankara’nın değişimini sadece bu sokağın iş yeri tabelalarına ve gençlerin kıyafetlerine bakarak izlemek mümkün.
Dövme modasıyla birlikte sokakta bir çok binanın üstüne tattoo tabelaları asıldı. Makyaj ve kuaförlük hizmeti veren iş yerleri, kırtasiyeciler, çantacılar, dernekler, kulüpler, müzik aletleri satıcıları vb. yüzlerce iş yeri, ekonomik sistemin gereği, ne talep ediliyorsa hemen kılık değiştiriyor.
Karanfil hareketli bir sokak. Yirmi dört saat yaşayan bir sokak. Karanfilliği sadece adında, boşuna karanfil kokusu aramayın.
Lahmacun kokar, kebap kokar, kahve kokar, losyon, parfüm, bira kokar, tütün kokar. Kokular birbirine karışır ve rahatsızlık verecek kadar kötü kokar.
Karanfil’i ayakta tutan gençlerdir. Popüler kitapçıların bir bölümü hala Karanfil’dedir.
Metro ve Ankaray’dan inenler ya Ziya Gökalp Caddesi’nden basamakları tırmanır ya da Yüksel Caddesi çıkışından doğruca Karanfil Sokak’a geçerler. Merkezde oluşu ve ulaşım kolaylığı Karanfil’i cazip kılar.
Karanfil, saat 19.00’dan sonra tamamen değişir. Adeta maskeli balo başlar. El işi ürünler, her tür markanın çakması, adım başı seyyar tezgahlarda yerini alır. Mısır, kokoreç, köfte kokuları baskındır.
Binaların ikinci, üçüncü, dördüncü katlarından canlı müzik sesleri geç vakitlere kadar Karanfil’i gürültüye boğar.
Sokak şarkıcılarını es geçmek olmaz. Çok hoş müzik yapanları hiç de az değildir.
Karanfil cıvıl cıvıldır ve gençler durmadan akar. Karanfil’in en rezilleri, fal bakılır diyerek yol kesenlerle kötü yemek mekanlarının kirli elbiseli, kapı önlerinde eli sigaralı çığırtkanlarıdır.
Gündüz yanında bir veya birkaç arkadaşı ile Karanfil’de ürkek ürkek gördüğünüz ergenlerin yerini, akşamları üniversiteli ağabeyleri alır.
İlk kez bu yıl üniversite eğitimi için Ankara’ya gelen çiçeği burnunda gençlerin ilk keşif mekanları yine Karanfil ve çevresidir.
Karanfil’i kesen Olgunlar Sokak ise ucuz ama korsan kitap peşindeki velilerin ve öğrencilerin duraklarındandır.
Döviz artışı en çok Karanfil ve Olgunlar’ı etkilemiş gibi. Korsan bile olsa kitap fiyatları ikiye katlamış. Defterler de öyle, ateş pahası.
Her yıl korsancılara polis baskın yapar, binlerce kitaba el konulurdu.
Bu sezon korsan kitap operasyonu haberi duymadığımı düşünürken iki iri atın üstünde iki polis Olgunlar’a geldi.
Ağır ağır yürüyen kadanaların nal sesleri herkesin dikkatini çekti. Biri kadın diğeri erkek iki polis memurunun kıyafetlerinin arkasında ATLI POLİS yazısını okudum.
Kalabalıkta, atlar ve üzerindeki polis memurları bir süre sonra gözden kayboldu.
Londra’da ünlü Hyde Park’ta yıllar önce, ağaçların koridor oluşturduğu yolda, kadanaların üzerindeki polisleri görünce, Birleşik Krallık’ın geleneklerine bağlılığının bir güzellik olarak karşıma çıkmasından etkilenmiştim. Olgunlar’da ilk kez atlı polisleri görünce ne güzel, diye içimden geçirdim.
Seda Sayan da Düşmüştü
Dilenciliğin, vicdan sömürüsünden beslendiğini bilirim.
Karanfil’de on beş dakika içinde tanık olduğum üç aynı olay, dilenciliğin bir sanat olduğunu, bu sanatta her yeni buluşun yüksek getiri sağladığını kanıtladı.
Olgunlar’dan Karanfil’e dönünce, çekçekli, atık toplayıcı genç, bir anda yere kapaklandı.
Onlarca kişi yardımına koştuk. Önce yerden kaldırıp, beş altı kişinin uzattığı pet şişelerle elini yüzünü yıkadık.
15-16 yaşlarındaki genç, boş gözlerle etrafa bakıyordu. Çevresindekiler acıyarak, “neyin var, ne oldu” diye soruyordu. Pet şişe uzatan ellerden daha çok el, cep telefonunun tuşuna basmış, bu dramatik olayı kaydediyordu.
Kalabalıktan kimi açlıktan, kimi yorgunluktan veya başka nedenler ileri sürerek, gencin düşme gerekçesini açıklamaya çalışıyordu.
Para vermek isteyenler, yemek ısmarlayacak olanlar o kadar çoğaldı ki, ben yerimi benden vicdanlı gençlere bırakıp uzaklaştım.
150-200 metre kadar gittim, aynı sahne. Aynı yaşlarda, atık toplayıcı bir genç kendini boylu boyunca yere bıraktı. Bu kez başucunda durdum, olacakları izlemeye başladım.
Genci yattığı yerden kaldırıp yola oturtanlar, ne olduğunu soranlar, su şişesi uzatanlar, ah yavrucak ah diyenler, en fazla da cepten olayı kaydedenlerden azımsanmayacak bir kalabalık oluştu.
Kalabalıklar, bireye yardımda rekabet duygusu veriyor olmalı. Para verenler, yemek yedirmek isteyenler öyle çok ki.
Beklemiyorum, bir kitabevine uğrayacağım, olay yerinden ayrılıyorum.
100 metre sonra yine aynı mizansen. Bir dolandırıcılık yöntemi keşfedilmiş, vicdan sahipleri tuzağa düşürülüyor, kimsenin umrunda değil.
Vay be! Bizde mi kandırıldık?
Bir süre önce, eve dönüyoruz. Trafiğin yoğun olduğu bir kavşağa yaklaştık, bir atık toplayıcı sendeleyip yola düştü. Eşim direksiyonda. Hemen otomobili durdurdu, bizimle beraber bir grup düşen gencin yardımına koştu. Otomobilden su ve ıslak mendil alıp, burnu kanayan gencin elini yüzünü yıkayıp, sildik.
Beş on dakikada hayat öyküsüne vakıf olduk. Atık topladığı arabası çalınmış, topladığı atıkları sırtında taşımak zorunda kalmış, sara hastası imiş, yürek dağlayıcı bir öykü ve anlatım.
Eşim ağlıyor, onunla beraber bazı kadınlar da ağlıyor. Her birimiz cüzdanlarımıza sarılıyoruz. Gönlümüzden ne kopmuşsa gencin cebine koyuyoruz.
Akşam yemeği boğazımızdan geçmiyor. Gencin haline günlerce üzülüyoruz.
Karanfil’de düşenleri görünce, yardım ettiğimiz genç aklıma geldi.
Gencin düşmesi kurgu ise süper bir kurgu, hepimizi inandırdı. Aldığı para helal olsun.
Kurgu değil gerçek ise Allah yardımcısı olsun, verdiğimiz para bir hafta ancak idare edecek kadardı. Yine helal olsun.
Sosyal medyada salgın hale gelen ve ünlülerin başı çektiği “Falling Stars” olarak adlandırılan düşme hareketinden uyarlama dolandırıcılık yöntemi bakalım ne zamanavkadar devam eder.
Seda Sayan’ın Simit Sarayı önünde kurgusal düşme fotoğrafı tartışılırken, Karanfil’de tanık olduğum bu düşmeleri paylaşmak istedim.
Her taklit aslına övgüdür.
Allah kimseyi düşürmesin.