Abanoz Yaylası’nı anlattığım “Nasipten Ötesi Yok” yazımı okuyan bir dostum, “Abanoz bir ağaç türü. O bölgede abanoz ağacı mı var ki, adı öyle olmuş” dedi.
Abanoz’da Orman Genel Müdürlüğü’ne ait tesiste kaldım. Bölgedeki ağaç çeşitlerini ormancılara sordum. Abanoz yok. Abanoz ağacı bölgenin iklimine uygun değil.
Abanoz adının nerden geldiğini sordum, bilen olmadı. Yazıda, bu nedenle Abanoz’un kaynağına değinmedim.
Türkiye’nin Vicdanıydı
Abanozu ilk kez 2007’nin Şubat ayı sonunda gittiğim Mısır’da gördüm.
Bu gezide yol arkadaşlarım arasında, bir çok akademisyenle birlikte, geçtiğimiz günlerde vefat eden gazeteci Kürşat Bumin de vardı.
Kürşat Bumin, Türkiye’nin vicdanıydı, Türkiye’nin adalet terazisiydi.
Ölümünden sonra yazılanları okudum. Yeni Şafak Yazarı Fatma Barbarosoğlu’nun yazısı kalbe dokunanıydı.
Kürşat Bumin’i en iyi anlatan kişi ise, onun vasıflarını bire bir taşıyan ve onun kopyası olarak gördüğüm Alper Görmüş’tü. Görmüş, Serbestiyet sitesinde 14 Kasım’da yazdığı yazıda, Kürşat Bumin için özetle, “O bir hak savunucusuydu” diyor.
Yazının tamamını “serbestiyet.com” sitesinden okuyabilirsiniz. Yazıyı bitirince, vefasızlığa ve vefasızlara, “yazıklar olsun” demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Kürşat Bumin’in medyayı, olayları kritik ederken kullandığı dil ve üslubuna hayran olurdum.
28 Şubat’ta dik duran entelektüeldi.
Babam kadar sevdiğim ve hakkını ödeyemeyeceğim Necati Yeniel Hocamı bilir misiniz? Karaman’da adı bir okula verilmiş.
İşte, Kürşat Bumin bana Necati Hocamı çağrıştırırdı:
Tavrı, olaylara yaklaşımı, ilkeli ve hakkaniyetli duruşu ile...
Kürşat Bumin, liberaldi. Ahlak timsaliydi. (İyi Adamlar Sözlüğü’mde yer almıştır)
Allah rahmet eylesin.
Akif’in Kahvesindeyim
Kahire izlenimlerimi yazdığım kağıdın üzerine not düşmüşüm:
“Mehmet Akif’in ölüm yıldönümünde değerlendirilmeli.”
Akif’in ölüm yıldönümü 27 Aralık, daha bir ay var.
Abanoz Yaylasından sonra telefonla arayan arkadaşımın uyarısı üzerine, abanozu ilk kez gördüğüm yazımı öne aldım.
Abanoz, kerestesi genellikle siyah, siyaha yakın yeşil ve koyu kahverengi olan, ağır ve sert bir ağaç çeşididir.
Abanozu ilk kez, Kahire’de, koleksiyonum için beğendiğim, el işçiliği ile yapılmış baykuş objeler almak istediğimde gördüm.
Tüyleri parlak bir baykuş, fil dişinden kondurulmuş gagası vardı ve renkli gözleriyle bana bakıyordu. İlk kez gördüğüm, ışık saçan, sert bir ahşaptan oyulmuştu.
İstiklal Marşı şairimiz Safahat’ın yazarı Mehmet Akif Ersoy’un Kahire’de bulunduğu yıllarda sık sık uğradığı ünlü kahvehane El Fişevi’yi görmek istedim.
Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin’in kabrinin yer almasından dolayı Hüseyin adı verilen bölgeye turistler de yoğun ilgi gösteriyor. Kahire kalabalık, karışık... Bu bölge daha fena.
Akif’in sık gittiği, arkadaşlarıyla sohbet ettiği kahvehanede, oturduğu masa ve sandalyesi yoktu.
Şark, eşyaya kıymet vermez.
Peki, insanın kıymeti var mıdır?
Merak ettim, kahvehaneye girdim. Müşterileri çoğunlukla Batılı turistlerdi.
Kapının önünde naneli çay içtim.
Çevreyi gezdim. Nargile, tütsü, zencefil ağırlıklı baharat kokuyordu.
Kahire’nin alışveriş merkezi Han el Halili Çarşısı, bu kahvehanenin arkasındaydı.
Bir gün önce gezdiğim El Ezher Üniversitesi de buraya çok yakındır.
MS 970’de inşa edilmiş Han el Halili Çarşısında hediyelik eşya satan iş yerleri var. Bizim Kapalı Çarşı gibi; altın, bakır, taş ve ahşap ürünlerle baharat çeşitleri dikkati çekiyor.
İş yerlerine girdim, çıktım. Taştan piramitler, antik Mısır tanrıları, replikalar, el dokuma halılar, vitraylar, antikalar gördüm. Çeşit çeşit.
Baharat ve tütsüler aldım. Bir mobilyacıya benzeyen iş yerine girdiğimde, ürün çeşitliliği karşısında ağzım açık kaldı.
Bir hayli büyük olan iş yerinde, Gaziantep’te, Kahramanmaraş’ta gördüğümüz sedef işçiliği ve kakma sanatı örneklerinin benzerlerinden de vardı.
Benim dikkatimi çeken, koleksiyonuma dahil edeceğim yukarıda sözünü ettiğim ahşap oyma baykuşlardı.
Baykuşların abanozdan olduğunu nereden bilecektim.
Baykuşlar için istenen fiyat yüksekti. Bunu belirttim ve sebebini sordum. Abanoz olduğu için pahalı imiş. Abanoz, oymacılıkta en zor işlenen ağaç türü imiş.
Kehribar nasıl kıymetli ise, abanoz da öyle imiş. Satıcı, siyah kehribar dese inanırdım. Beğendiğim üç abanoz baykuşu aldım.
Bir süre sonra Sudan’dan, gümüş kakma, üzerinde esmaül hüsna (Allah’ın 99 ismi) yazılı abanoz baston alacaktım.
Abanozdan baykuşlarım ve iki adet abanoz bastonum var. Fakat abanoz ağacını görmedim. Görmüşsem de abanoz olduğunu fark ermeden yanından geçip gitmişimdir.
Not 1: Türkçe’de Midak Sokağı romanı ile tanınan Mısırlı yazar Necip Mahfuz, 1988 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü aldı. Yazarın diğer eserleri de Nobel’i kazanmasından sonra Türkçeye çevrildi.
Midak Sokağı, Kahire’den kesitler sunan, yer yer Selim İleri’yi hatırlatan üslubuyla güzel bir romandır.
Mahfuz’un bir eserini okumanızı öneririm.
Not 2: Mısır’ın 4. Piramidi olarak adlandırılan ünlü ses sanatçısı Ümmü Gülsüm’den “Enta Omri” (Sen Benim Ömrümsün) şarkısını dinleyin derim.
Şarkın Bülbülü lakaplı, Akdeniz’in en güzel sesi kabul edilen Ümmü Gülsüm’ün bu uzun şarkısından bir bölümünün Türkçesi şöyle:
Gözlerin beni kaybettiğim günlerime döndürdü
Bana geçmişten ve onun acılarından pişman olmayı öğrettiler
Senin gözlerini görmeden benim gözlerimin gördüğü her şey boşa geçmiş bir yaşamdı
Hayatımın bu kısmını nasıl kabul ettiler
Ey benim kalbimin hayatı, sen benim hayatımdan daha değerlisin.
Kısa fakat dikkatleri çeken kapsamlı güzel bir yazı.Teşekkür ederim, ,