Sezai Karakoç, 2006 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görüldü.
Sezai Karakoç’un ödülü kabul etmeyeceği söylentileri çıktı. Ak Partili bakan ve yöneticilerinin büyük bölümünün “üstat”, “ağabey” dediği bir ismin, bu ödülü almayacağının duyulması, o günün koşullarında bazı kesimler için Ak Parti’yi taşlamaya vesile olacaktı.
Bakanlıktan ve Karakoç’tan açıklama yoktu.
Bu olay üzerine, benim değer verdiğim bir genç gazeteci olan Anadolu Ajansı’nın İstanbul Bölge Müdürlüğünde çalışan Hasan Türkan’ı aradım. Sezai Karakoç ile görüşmesini istedim.
Hasan’ın öyle sıcak bir yaklaşımı vardı ki, kimse onun isteğine hayır diyemezdi. Gözlerinin içi gülen bir gençti. Yüzünden tebessümü eksiz olmazdı.
Diriliş’i, Sezai Karakoç’u biliyordu. Acar muhabir olduğu kadar sıkı bir kitap okuyucusuydu. İşe motosikletle gidip gelen, macera ruhlulardandı.
Uğraştı, didindi. Biraz gecikmeli de olsa güzel bir haber oluşturdu.
Hasan Türkan, Sezai Karakoç’un Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca verilen ödül için tören istememesi ile ilgili olarak yazdığı haberiyle Türkiye basın tarihinde ve Anadolu Ajansı bültenlerinde bir ilke imza attı.
Türkan, haberinde, kimseler fark etmese de Sezai Karakoç’a “selam çaktı.”
İnce ruhlu bir genç olan Hasan, Karakoç’un Mona Roza şiirinden ilhamla, bir şiirde dizelerin ilk harflerinin yukarıdan aşağıya doğru sıralandığında anlamlı bir sözcük meydana getirmesine ad olarak verilen “akrostiş”i haber dilinde kullanan ilk gazeteci oldu.
Bir şaire saygının en yalın ve naif hali olan bu habere medyamızın yaklaşımı ne oldu derseniz...
İster yandaş, ister candaş olsun, internet siteleri dahil, haberdeki inceliği ve edebiyatın bu zor üslubunu fark eden çıkmadı.
Elbette haber her yerde kullanıldı. Ama akrostiş bozularak, haber kuşa dönmüş haliyle.
Hasan Türkan, haberinin bu inceliğini herkes fark edecek sanmıştı. Herkesi kendisi gibi görenlerdendi.
Teşekkür için aradığımda, “Ağabey, haberimi akrostişle yazmıştım. Editörler nasılsa görür diyerek, ayrıca bilgi notu düşmemiştim. Ama görmemişler” diyerek, üzüntüsünü dile getirdi.
Hasan Türkan, bu haberi yazdıktan kısa süre sonra, 24 Haziran 2007’de Zeytinburnu’nda geçirdiği motosiklet kazasında hayatını kaybetti.
Öldüğünde 31 yaşındaydı. Evlenmeyi düşündüğü bir arkadaşı vardı. Hasan’ın cenazesi Malatya’ya götürüldü. Evlilik hayali kurduğu arkadaşı, bir kaç gün sonra yine bir gazeteciden yeni sevgili yaptı, kısa sürede nişanlanıp evlendi.
Allah rahmet etsin, nur içinde yatsın.
Oğlum kadar severdim. Oğlumu kaybetmiş kadar yüreğimi yaktı.
Hasan Türkan’ın akrostişli haberinden bir bölümünü paylaşmak isterim. (Her paragrafın ilk harfine dikkat)
•Sezai Karakoç, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un imzasıyla kendisine gönderilen yazıya verdiği cevapta, uygun görülmesi halinde ödülle ilgili bir tören yapılmamasını istedi, ödül plaketi ile diğer ilgili belgeleri de posta yoluyla kabul edebileceğini bildirdi.
•Edindiği izlenimlerden, ödülün açıklanmasından sonra kamuoyunda yeterli yankıyı uyandırdığı düşüncesinde olduğunu kaydeden Karakoç, yazısında ayrıca, para ödülünün de, kültür hizmetlerinde veya uygun görülecek başka herhangi bir alanda kullanılmak üzere bakanlık tasarrufuna alınması ricasında bulundu.
•Zamanının büyük bölümünü Cağaloğlu’ndaki mütevazı ofisinde geçiren Karakoç’un, Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün bu yılki sahibi olduğu bir ay önce bakanlık tarafından açıklandı.
•Açıklamada, ödülün Karakoç’a verilme gerekçesi, “Karakoç, insanda insani duyguların canlı algılar halinde yaşayarak gittiği büyük şiir yatağında akması, insanlık macerasında, ruhun ve milletimiz özelinde yüksek bir ifadeye kavuşmuş olan tarihi yeniden yapılanma fırtınalarını şiirlerinde yansıtması sebebiyle ödüle layık görüldü” şeklinde ifade edildi.
•İsminin bu ödül için konuşulmaya başlandığı dönem ve ödülün kendisine verildiğinin açıklanmasından sonra, ödülle ilgili herhangi bir görüş dile getirmeyen Karakoç, çeşitli medya organları ile gazetecilerden gelen yoğun röportaj taleplerini de kabul etmedi.
Haberin KARAKOÇ kelimesini oluşturan sonraki 7 paragrafını merak edenler, AA’nın arşivine başvurabilirler.
Hasan’ın kabrine, siyah güller, ak güller, Geyve’nin güllerinden bırakan birileri olmuş mudur?
Biz, bize yakışanı yapalım., Hasan’ı hayırla analım, aziz ruhu için Fatiha gönderelim.
Bunca detaydan sonra Sezai Karakoç’un Mona Roza şiirini okumak ya da güzel okuyan birinden dinlemek elzem oldu.
14 kıtalık şiirin kıta başlarındaki harfleri yan yana getirin. Muazzez Akkaya’m ismini göreceksiniz.
Mona Roza bu ismi çok aşan, duygu yüklü bir şiirdir.
Üniversite yıllarımda, fotokopiyle çoğaltılmış, ama silik bir halde olduğu için zor okunan bir kağıda yazılı Mona Roza şiirine sahiptim. Bu kağıdı yıllarca sakladım. Sonra kaybettim. Kitaplarımın birisinin arasında kalmış olmalı.