Bir ömrü okumaya, anlamaya ve düşünmeye adamış bir adam: Cemil Meriç… Şöyle diyordu: “İnsan mukaddesi olan varlıktır, hırlaşmaz konuşur.” Yani kutsiyet atfettiği değerleri olan bir varlık… Yani; imanı, inancı, vicdanı, namusu olan bir varlık…
Bu milletin bir tarihi, bir inancı, bir kültürü, bir medeniyeti yok muydu?
Peki, bu güruh ne zaman peyda oldu? Ahlaktan, insanlıktan, nezaketten mahrum bu mahlûklar ne zaman zuhur etti?
Bilgiden, ilgiden, görgüden, merhametten uzak bu kalabalık ne zaman oluştu?
Menfaat ve çıkarından başka bir şey düşünmeyen bu zavallılar nereden çıktı ortaya?
Düşünmeyen, sormayan, sorgulamayan, irdelemeyen bu “uydum akıllılar” nasıl neşet etti?
Bu köksüz, ruhsuz ve vicdansız varlıklar nereden çıktı?
Parti ya da takım fanatiği olmanın ötesinde hiçbir mensubiyeti olmayan rotasız ve hedefsiz kalabalıklar nasıl türedi?
Başkalarına ve onların haklarına zerrece saygısı olmayan bu et yığınları nereden geldi?
Manzaraya iyi bakın; elde bir cep telefonu kulakta bir fiş saatlerce oturan ya da yatan bu tembeller topluluğu nasıl var oldu?
Yiyip-içme ve cinsel arzularını gidermekten başka hiçbir şeyi anlamlı görmeyen bu karın ağrıları ne ara türedi?
Kültür, sanat, edebiyat gibi kavramları yok sayan bu bilgi fukarası zirzoplar nasıl varlık kazandı?
Konuşmayı bilmeyen, özür dilemeyi bilmeyen hırlayan ve saldıran bu yaratıklara ne demeliyiz?
Toplumsal barışı, iç huzuru tehdit eden, başkaları tarafından kolayca kullanılabilen bu fikirsizler kimin eseri?
En son Boğaziçi Üniversitesinde İngiliz-Yunan kırması bir ajanın Atatürk ve silah arkadaşlarına hakaretlerine alkış tutan köksüz ve ruhsuz topluluk hepimizi dehşete düşürdü. Peki şehit kanları ile sulanmış bu aziz vatanın bağrından böyle bir güruh nasıl doğdu? Asıl cevap vermemiz gereken soru budur.
Üretimi bitmiş, eğitim sistemi çökmüş bir ülke…
Her şeyin siyaset konusu olduğu her değerin politikleştiği bir ülke…
Aklın, izanın, insafın, vicdanın göç ettiği bir ülke…
Bu ülke, benim ülkem benim milletim aklını başına toplayıp kendine dönmezse bu günleri de arayacaktır.
İşte bütün kaygım ve korkum bu noktada toplanmaktadır.
Çok karamsarım öyle mi?
Acaba?
Yüreğinize sağlık Sayın Müdürüm Sevgili Öğretmenim
Kesinlikle aynen katiliyorum
Yüreğinize,kaleminize sağlık.
Aklı başında bir çok kişinin kaygısı bunlar. Çok uzağa değil, kurtuluş savaşına gitmek yeter, o dönemde fare gibi sak***an ve düşmanla iş birliği yapmaktan da geri durmayanların torunları bunlar. Kuytularda, inlerde çoğaldılar ve şehre indiler. Süslü laflarla halkın aklını da çeldiler. Şimdi asıl sorun biz ne yapacağız, ne yapmalıyız, ne yapabiliriz de! Sadece seyirci mi kalacağız yoksa tüm gücümüzle cehaletle mücadele mi edeceğiz? Üreten, düşünen bir toplum olmak için biraraya gelecek miyiz? Çünkü tek tek kişilerin uğraşı yeterli gelmiyor.