SU, SU, SU…

Yayınlanma: 08.09.2025 11:21 Güncelleme: 08.09.2025 11:21

Bu gün (07.09.2025 Cumartesi) 16 haberlerinde meteoroloji raporunu okuyan spiker ciğerimizi yakacak kadar acı bir cümle söyledi… “Karaman hariç İç Anadolu’nun tamamı yağışlı” diye. Kaldı ki bir tarafımız Akdeniz iklimini yaşatan Toros Dağları… Yer yer kesif ormanlarımız…  Film, karikatür ve hikâye resimlerinde çok kötü bir kare oluşturan görüntüdür; çölün sıcağında kumlar üzerinde emekleyen birisinin “su, su, su” diye feryadı… Bu görüntü bundan yarım asır öncesinin Karamanında bizde hiçbir olumsuz etki yapmazdı. Çünkü bu şehrin sokaklarında minik derecikler, şehri boydan boya geçip araziye dağılan büyük dereler, ırmaklar vardı.  Bunların kenarında ördek sürüleri, kaz sürüleri olurdu. Bahar ve güz aylarında kenarlarında ellerinde tokuçlarla kadınlar kilim, halı yıkardı.  Sokaklardan akan derelerden bugün İsmetpaşa, Birinci İstasyon caddeleri de dâhil tüm şehrin avlularında avarlar sulanırdı.  Üstelik bu dereler çok yüksek seviyede olmadığı takdirde yağışlarda sele karşı bir tahliye görevi görürdü. Ova köylerinin de çok büyük bir bölümü bu derelerden sulanır ve altın başaklar oluşurdu. Derken 70 lerin ilk başlarında yeraltı kuyuları uygulaması başladı.  Daha sonra da ilk barajımız oldu. Belki deneyim, belki bilimsel bir yaklaşım, belki de bir ilham ile o tarihlerde bu barajların bolluk değil kıtlık getireceğini söyleyenleri dövesimiz gelirdi. Haklı mı imişler acaba? Herhalde bizim bu suları ne kadar hovardaca, sorumsuz ve ne kadar kontrolsüz kullanıp israf edeceğimizi biliyorlardı. Belki de o akan derelerin ve araziye yayılan suların yeraltı sularını desteklediğini biliyorlardı. Herhalde suların kaynaklardan öyle kendiliğinden akmadığını yer altında biriken haznelerden geldiğini ve o haznelerin de sürekli beslenmesi gerektiğini biliyorlardı.  Bir süre önce oldukça deneyimli jeoloji mühendisleri ile bir görüşmemiz oldu. Öylesi bilgiler verdiler ki… Bu konuların en ince detayına kadar bilimsel yollarla izahının mümkün olduğunu gördük. Yerin altındaki suyun miktarını, mevkilerini, derinliklerini ve hatta kalitesini dahi tespit edecek teknolojik imkânların varlığından haberdar olduk.  Bu bilgilerin 40-50 li yıllardan beri var olduğunu duyduğumuzda ürperdik.  Memleketi ve Karamanı yönetenler geçmişte bunları biliyorlar mıydı? Araştırma gereği duymuşlar mıydı? Yer altından ne kadar su çekiliyordu? Çekilen ve eksilen bu suyun ne kadarı yıl içinde tekrar yer altı suyunu tamamlıyordu? Barajın/barajların iklime etkisi ne olmuştu? Olumsuz etkileri periyodu ve artış hızı neydi? Meteoroloji raporları TRT de okunurken yerel ve ulusal basında boy boy “su isyanı” haberleri de yer alıyordu. Karaman Belediyesinin imkansızlıklar nedeni ile su veremediği bir yerleşim bölgesi sakinleri, medeni, saygılı ve seviyeli bir protesto ile sorunlarına çözüm talebi ile Belediye binası önünde eylem yapıyorlardı. Şu an “su, su, su” diye inleyecek duruma düşmedik belki çok şükür. Ama geçmişte yapılan bu hatalar ve konuya uzak kalma alışkanlığımız devam ederse o hale düşmemiz de kaçınılmazdır.  Adam asılmaya giderken karısı arkasından seslenirmiş: “Herif, gelirken bana kırmızı oyalı yazma getirmeyi unutma sakın haaa” diye… Hala evet hala tehlikenin ve gelecekte yaşayacağımız felaketin farkına değil oyunda oynaştayız. Hala ziyaretler kabuller, festivaller vur patlasın çal oynasın, oyunda oynaştayız. Gelecek seçim derdinde, daha büyük bir yerlerde mevki ve makam derdindeyiz.   Sosyal medyada kendi fotoğraflarının dışında hiçbir faaliyetin yer almadığı üç vekilimiz, aynı davranıştaki Valimiz, eşit bir tavırdaki İl Genel Meclis başkanımız, Belediye başkanımız, konu ile ilgili daire müdürleri ve STK larımızı bir araya getirmek için çok daha büyük bir felaketi mi bekliyoruz.  Bu saydığımız ekip bir araya gelmeden ve bilimsel raporlar oluşmadan bu konu çözülmez.  Göksu diye yırtınıyoruz. Bu tarz bir yaklaşımla Göksu’yu ovaya indirelim, eh, birkaç yıl içinde onu da kurutacak bir duruşumuz var.  Mısırdan başlayıp, araba yıkamaya, park bahçe sulamaya varan palyatif konuları tartışırken konunun özü kayboldu gitti.  Konu; var olan su envanterimiz, bu envanterin yılara göre hareketi, acil su ihtiyacımız, kısıtlamaya gidilecek reel alanlar ve nihayetinde çok sıkı bir kontrol ile mevcut envanterin kullanımının sağlanması… Dileriz bir mucizeye yakın olaylar olur da Rabbimiz bizi bir damla suya muhtaç etmez… 20250907

Devamını Okumak İçin Tıklayınız