ŞİİRİN TÂRİFİNİ SORANLARA...

Yayınlanma: 23.06.2025 08:50 Güncelleme: 23.06.2025 09:02

Yazımın hemen başında şunu belirtmek isterim. Şiir; Sümerlerin Gılgamış Destanı’na kadar uzanan köklü bir târihe sahiptir. Bu sebeple "Modern Şiir" ifadesini kesinlikle kabul etmediğimi bilmenizi isterim. Bu konu üzerinde rahmetli manevî babam Bekir Sıtkı Erdoğan ile yaptığımız şiir meşklerinde fazlasıyla durmuştuk. Kendisi konuyla alâkalı olarak şöyle derdi: "Şayet 'Modern ya da Çağdaş Şiir' ifadesini kullanırsanız, çağdaş şiir için verdiğiniz tarih öncesindeki bütün şiir türlerini ve o türleri icra eden bütün şairleri 'Çağ Dışı' olarak adlandırmış olursunuz." Velhâsıl; benim nazarımda şiir: "Bir tavus kuşunun en müstesna renkleri perde perde sergilemesi gibi şair de kelimeleri desen desen ve rengârenk sergileyerek, her bir şiirinde ortaya seçkin bir kelime panayırı kurar. Aslına bakılırsa; şair bir nevi seçtiği kelimelerin üzerine kuluçkaya yatar da, günler geceler süren o sancılı sürecin ardından şiiri doğurur ve özenle bakıp büyütür. Sonra tüm insanlığın gönül semalarına salıverir onu. Ona bakılsın; kimilerince bir elmas gibi yârin gerdanına takılsın, kimilerince de Kaf Dağı'nın ardındaki Simurg ülkesini aydınlatan ateş gibi yakılsın diye... Şiir; Yahya Kemâl Beyatlı'da "Bildiğimiz musikiden farklı bir musiki" olarak tanımlanırken, Cahit Sıtkı Tarancı'ya göre "Kelimelerle güzel şekiller kurma sanatı" dır. Ahmet Haşim şiiri "Söz ile musiki arasında olan fakat sözden ziyade musikiye yakın olan bir lisan" olarak tanımlar. Üstat Necip Fâzıl ise şiir için "Mutlak hakikati arama işidir" der. Benim edebiyat evrenimde ise şiir; kelimelerden oluşturulmuş bir orkestranın şefidir âdeta. O orkestrada "Asonans, Aliterasyon, Ritim, Yansıma, Mübalağa, Mecaz, Mecaz-ı Mürsel, Teşbih vardır ve her biri Arpağ etkisiyle büyülü kelimelerin kervanında mistik bir duaya dönüşür." Söze şiir ile devam edelim.  "Nasihatler aldım "Sözün Piri’nden"; Erkânına uyup, şair oldum ben! Uzaklaşıp dünya pası, kirinden; Şu gönlümü yuyup, şair oldum ben!.." Sözün Piri kim? diye soracak olursanız, derhâl söyleyeyim size. O, Bekir Sıtkı Erdoğan. Hayatını nazmın gereği olarak büyük bir nizam ve intizam içinde tertip etmiş aruzun büyük ve ulu çınarı. Öylesine büyük bir manevî derinliğe sahip idi ki, O'nun meşk halkasına giren herkes büyülendiğini hissederdi kanaatindeyim. Bakınız; "Bin İkinci Gece" şiirinde bunu şu şekilde ifade buyurmuş kendisi... "Ben sarhoş değilim! Yol, sokak sarhoş; Hancıyı kaybettim, hanı kaybettim! Ömrü sayfa sayfa okuduğum boş; Sonundaki imtihanı kaybettim!.." Ben de böyle ulu bir şairden nasihatler alarak şiirin ve bu vesileyle hayatın erkânına uyup, dünyanın bütün kirinden ve pasından arınarak şair oldum. "Şair oldum!" diyorum. Çünkü 1987'de başlayan edebî serüvenim 2025 itibarıyla otuz sekiz seneyi buldu. Birçok şairi okudum ve nicesinden dersler aldım ve bugün "Kul Kozâkî" mahlası oluşmuş bir halk şairi ve aruzun bütün inceliklerine hâkim bir şairim diyebiliyorum.  "Sözlerimle aydınlattım geceyi; Tattım sevda denen o bilmeceyi! Usulünce denkleştirip heceyi; Birer birer sayıp şâir oldum ben!" Bu dörtlükte anlattığım husus gayet açık. Şairler gece kuşu gibidir; uykuya küstür. Öyle olunca, yıldızlara nispet eden kelimeler onların gönül semalarını bezeyen süstür. Gece yarısı sevdalarını en güzel kelimelerle terennüm ederler ve hecenin usulüne uygun kelimeleri denklerler ve o karanlık geceyi ışıkları ile renklerler...  "Hece dedim, aruz dedim adına; Her mısrası benzer zarif kadına! Eriştim Türkçe’min eşsiz tadına; Sofrasında doyup, şair oldum ben!" Şiir; endamı, boyu - posu, cilvesi, nazı dillere destan bir kadın gibidir. Şiirin her mısrası o kadının bir başka zarafetini aksettirir gönüllere. Bunun ötesinde mâzisi bin yıllara dayanan köklü çınar Türkçemiz’ in eşsiz tadına varılır bu kutlu edebiyat sofrasında.  "Al karanfilleri dizdim şişeye; Şiirle gark oldum her gün neşeye! Eşsiz güzelliği ta başköşeye; Ellerimle koyup, şair oldum ben!" Karanfil... Her ne kadar bu ölümlü dünyadan göçüp giden dostların ardından yazılmış bir mektup gibi tabutun üstüne konulsa da; aslına bakılacak olursa, umudun ve insanlığın göreceği güzelliğin en yakın habercisidir.  Bir de, sanat tarihi bizim gibi bin yıllara dayanan "Çin Karanfili" vardır. Küçücük çiçekleri ile misk ü amber kokulu olan. O türün bizdeki adı ise çok manidardır: "Hüsnü Yusuf"... Bu isimlendirme Yusuf Aleyhisselam'ın güzelliğine atfen yapılmış muhteşem bir benzetmedir. Ben de tüm bu ayrıntılara binaen al karanfili koyup şişeye salıverdim gönlümü neşeye...  "Sildim lügatımdan aşkın yasını; Çok defa kuşandım sevda süsünü! Âşıklar sazından yâr türküsünü; Binlerce kez duyup, şair oldum ben!" Sildim artık aşkın cümle yasını; sevdâ şarabıyla doldurdum gönül tasını... Âşık’ın sazından sevgiliye ait türküleri terennüm edip gönlümü sevdanın serin sularında guslederek şairliğimi ilan ettim bu dörtlükte.  "Kimi gün bulandım, kimi duruldum; Güzellerin can evine kuruldum! Ben bu yurda ta ezelden vuruldum; Vatan vatan deyip şair oldum ben!.." Asker bir şair olarak vatan mevzusunu şiirimde barındırmaz isem ayıplanırım hissiyatı ile son kıtayı da bu şekilde nakışladım efendim! Bütün bunlardan mülhem siz değerli okuyucularım için şâir yüreğimin nazarında şiiri aşağıdaki mısralarla tarif ettim. Ilgıt ılgıt esen yelin getirdiği serinlik gibi çekin içinize efendim. Gönüllere şifâ olması dileğiyle...  Söze mana yükleyip, kanatlandırdığın an; Gönüller evreninde, ışık hızıdır şiir! Hele kadim dostunu ele alınca ozan;  Dertli sazın bağrında, yakan sızıdır şiir! Dağ aşmak benim işim, sen yorulma orda kal; Sevda yokuşundaki, bayrın düzüdür şiir! Sakın duymasın ağyar, turnalarla selâm sal; Cemâli Ay'dan parlak, yârin yüzüdür şiir! Kimseleri koyamam, inan olsun yerine; Perçemine can kurban, yârin nazıdır şiir. Her seher efkâr basar, ta derinden derine; Gönüller sayfasında, apak yazıdır şiir. Rabbim'in verdiğini, sevmek ise niyetin; Bir garibin gönlüne, kutsal gezidir şiir! Aşk denilen bu yükün, ödediysen diyetin; Sonsuzluğa varışta, içten sezidir şiir! Her kelâmı coşkuyla, imbiklerden süzerek;  Zihinlere nakşeden, sözün özüdür şiir! Gece gündüz sevdanın deryasında yüzerek;  Ömrümün en ateşli, sönmez közüdür şiir! Veysel'in dilindeki arı, duru tertemiz; Gönüllere işleyen tatlı sözüdür şiir! Nihavent, Muhayyer, türlü türlü bestemiz;  Gönüllerin şifası, iki gözüdür şiir! 23 Haziran 2025 / Saat: 01.39 / Mersin  

Devamını Okumak İçin Tıklayınız