Severek öğretelim söverek değil! Severek öğrenelim söverek değil!
Geçenlerde bir Anadolu Lisesinde karşılaştığım olay ve yönetici ile görüşmem sonunda içim burkuldu. Yöneticinin ıslah etme ve kazanma yerine imha etme düşüncesi yüreğimi sızlattı. Bu yüzden böyle bir başlık attım.Sevgili dostlar,Her şeyden önce severek öğretmeliyiz, öğrenmeyi sevdirmeliyiz ki öğrenci de öğrenmeyi sevmeli. Severek öğretilmeyen, severek öğrenilmeyen kuru bilgi ne öğrenciyi nede toplumu iyi yönde değiştirip dönüştüremiyor. Kuru bilgi aktarımı eğitim olmuyor.Söverek, kızarak, baskıyla öğretilen, eğitilen çocukların ve gençlerin özgüvenleri ve özsaygıları gelişip güçlenmiyor ( Özgüven, bireyin kendisinden memnun olması, kendisi ve çevresiyle barışık yaşaması demektir. Özsaygı, hem kendimizi özgün bir birey olarak değerli, hem de karşılaştığımız sorunlarla başa çıkabilecek kadar yeterli hissedebilmektir).Öğrencilerimizin kahır ekseriyeti kendisinden memnun değil. Kendisini sevmiyor, kendisini sevmesini bilemiyor, kendisi ve çevresi ile barışık değil; bu yüzden sanki her an şiddete meyilli. Bu durum kendini değerli göremediği için karşılaştığı sorunlarla başa çıkamadığı için üstüne üstlük kendisi topluma ve çevresine sorun oluşturuyor.Bu durumda ailelere, velilere, öğretmenlere, özellikle okul yöneticilerine çok büyük sorumluluklar düşmekte. Çocuklarımıza ve gençlerimize değer verip; değerli olduklarını kendilerine hissettirebilir isek pek çok sorunun kendiliğinden hallolduğunu, hatta sorun oluşmadığını görürüz.Severek eğitilen nesil gücünü bilgisinden, ilkelerinden ve değerlerinden alır, başkalarının gölgesine sığınmadıkları gibi, yanlışların hamallığını da yapmazlar. Sosyal medyanın algı tuzaklarına düşmez.Toplumumuzun bilim teknoloji üretemeyişinin sebebi sıradanlık ve vasatlık bataklığına saplanmış olmamız; severek değil söverek öğrettiğimiz-eğittiğimiz ve severek değil söverek öğrendiğimiz içindir. Sorun burada; çünkü yıllardır baskılarla, yanlış eğitim ve öğretim yöntemleri ile düşünce özgürlüğünü kısıtlayıp düşünebilme yetisini körelterek insanımıza ve topluma ‘’Düşünmeyi Unutturduk.’’ Düşünmeyi unutarak aklımızı da körelttik. Aklımız işlevselliğini kaybedince ne bilim ne de teknoloji üretebilir olduk. Vasat düşüncelerle sorunlara vasat çözümler üretilen vasat düşüncenin egemen olduğu toplumlar da sağlıklı gelişmelerin olması elbette beklenemez. Zira bireydeki ve toplumdaki düşüncenin kalitesi yaşamımızdaki olayların ve sonuçların kalitesini belirler.Döndü dolaştı söz yine Konfüçyüs’ün dediğine geldi. Konfüçyüs’e peygamberlik görevi verilenlerden diyenler de var. Söylemlerine baktığımızda neredeyse söylemlerinin tamamı ahlak ve erdem üzerine tıpkı İslam’ın Müslüman olabilmek için önce iyi insan olmayı öngördüğü gibi.NE DİYORDU KONFÜÇYÜS “ÖĞRENMEYİ SEVMEYEN KIVRAK ZEKÂ GERÇEKLİKLE BAĞINI YİTİRİR, ÖĞRENMEYİ SEVMEYEN DÜRÜSTLÜK KABALIKLA SONUÇLANIR, ÖĞRENMEYİ SEVMEYEN CESARET İSYAN DOĞURUR, ÖĞRENMEYİ SEVMEYEN GÜÇ SALDIRGANLAŞTIRIR” derken ne çok şey söylüyor aslında.Okullarda çocuklarımıza ve gençlerimize sövmeden, dövmeden davranışın, düşüncenin ve başarmanın öğretilebilir, öğrenilebilir, eğitilebilir, kontrol edilebilir ve yönetilebilir bir süreç olduğunu uygulamalı öğretebilirsek; şimdi ve gelecek bizim olacaktır, şüphesiz.