Selam Olsun Karamanıma
Selam olsun Karamanıma! Kırmahallesine, Abbas, Hoca Mahmut, Ahiosman, Ahmet Yesevi, Alacasuluk, Alişahane, Hisar mahallesine… Kalesine… Hatuniye Medresesine, Aktekke Camii’ne, Tartan konağına, Çeşmeli Kilisesine… Karadağ’ına, bulguruna, elmasına, sumağına, kaysısına, selam olsun! Selam olsun Karamanın Yunus Emre’sine, Piri Reis’ine, Karamanoğlu Mehmet Bey’ine, Şeyh Edebali’sine, Zembilli Ali Efendi’sine, Mustafa Kemal Atatürk’üne, Kazım Karabekir Paşa’sına, Bekir Sıtkı Erdoğan’ına, Muammer Baran’ına, Hacı Sami Tartan’ına, Kamil Özdağ’ına, Yılmaz Babaoğlu’na, Talat Duru’suna, Ferit Özer’ine, Ferit Çelebi’sine selam olsun. Biz bu soylu şehri nasıl bırakıyoruz çocuklarımıza? Kocaman yuvalarında tek ayaklarını havaya kaldırmış bir halde uzun gagalarını birbirine vurup şakırdayan leylekler gitti. Hisar mahallesinin 300 yıllık sağlam kerpiç evleri, insanın içini ısıtan güzelliği ve bir de bahçe bülbülleri, hiç biri kalmadı. Kalenin bulunduğu alana Hisar denilirdi. Eteğinde Karaman’ın en eski evleri bulunurdu. Evler, Anadolu’nun özellikli ev tipleriydi. Toprak damlı, küçük avlulu, kamış çelenli evler. Evlerin içi el ile uyulmuş ahşap süslemelerle, dolaplarla, sedirlerle bezenmişti. İçindeki kapılara, dolaplara, raflara, tavanlara yapılan işlemelere, ahşap ile kerpicin uyumlu bir şekilde kullanılmasının güzelliğine insan hayranlık duyardı. O evler bu şehrin geçmişi üzerine çok zengin bir arşivdi. Hisar ve çevresinde, orta Anadolu’nun en zengin sivil mimari örnekleriydi bu evler. Ne kadar çok yaşanası, tarihi, sanatsal, kültürel dokusu olan güzel evlerdi. Hisar mahallesinde buna benzer yüzlerce ev vardı. Tarihten gelen bir veda şarkısına benzeyen bu üç yüz yıllık evler, tarih, güzellik, örf adet gelenek düşünülmeden kepçelerle yıkılıp atıldı. Karaman’ı yönetenler, bu zengin dokunun hiç farkında olamadılar, Hisar evlerini, mahallelerini, ‘Burası viran olmuş!’ diyerek yıkıp yok ettiler ve tarihten kalan zengin bir mirası yıkıp yok edip dümdüz çim ekili bir alan yapmayı başarı bellediler. İnsanların doğup büyüdüğü şehriyle kurduğu ilişkinin sıradan bir ilişki olmanın çok ötesinde, özünde sevgi dolu ve onarıcı bir özellik olduğunu unutmuştu orayı yıkanlar. O güzelim Hisar Mahallesi, o evler gitti. İnsanların akşamları çul serip oturduğu sohbet ettiği, deramber çitlediği o sıcak, samimi, insancıl sokaklar gitti. Şehrimizin kalan bir kaç güzelliği ortasında o muhteşem ‘Gavur Kızlar Çeşmesi’ olan, insanların oturup soluk aldığı Sulupark gitti. O güzelim yerler, bahçeler kuru bir yaprak gibi sürüklenip gitti. Biz şimdi kaybolanlara bakıp sadece iç geçiriyoruz. Ne acıdır ki sesimiz çıkmıyor. Biz sahip çıkmadıkça yok oluyor bu sekiz bin yılık tarihe sahip soylu şehrimiz. Haydi tam da sahip çıkma zamanı, seçim zamanı. O halde hazır olalım! Partiyi değil, bu güzel topraklara en çok katkı sağlayacak güzel insanı seçelim! İşte bu bizim elimizde! Biz ne kadar istersek, o kadar güzelleşir şehrimiz! Soralım bizden oy isteyene! Şehrini seviyor musun? Genellikle evet olacaktır. O zaman belki şunları sormak gerekir: Tarih mi, kültür mü, yoksa apartman mı? Tarihi sebil çeşme mi, yoksa beton mu? Çiçek mi, park mı, yoksa iş hanı mı? Kükürt mü, duman mı, yoksa oksijen mi? İnsan mı, sevgi saygı mı, yoksa rant mı? Ve bunlar gibi birçok soru. Aslında Karaman’ı anlamak; Kaleye, Hisar mahallesine çıkmakta, Sulu Parkın karşısında çay içmekte. Gönüller Sultanı Muammer Baran’ın hayat hikâyesini öğrenmekte, Küçük tüpün üstünde döndere döndere her sabah ısıtılan mayalıya küflü peynir sıkmakta, Aktekke Camii’nin avlusunda yaşlıların sohbetinin ruhunu anlamakta, Simitçi Kör Niyazi’nin hayata bakışını, Karamanlı eski teyzelerin “guzum” deyişlerindeki nahif yaklaşımı çözmeye çalışmakta, Defçi Düriye’nin tefinin sesine ve Hasan Pınarbaşı’nın sohbetine nail olmakta. Talat Duru’nun Yunus Emre ile ilgili araştırmalarını dinlemekte, Kamil Özdağ’ın küçük bir dükkandan koskoca bir bisküvi imparatorluğu kurmasının gayretini anlamakta, bir oyun havasında tahta kaşıkla oyun oynamakta, Bekir Sıtkı Erdoğan’dan en az bir şiir ezberlemekte, Kırmahalle, Çeltek, Hocamahmut, Alişahane sokaklarında kaybolmakta, veya ‘Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu’ sözünün anlamını öğrenmekte, Perşembe pazarında yeşil nohut demeti satan çocuğun gülümsemesinde gizlidir. Karaman; Etliekmek, köpüklü helva, çemen, mayalı, şebit, küflü peynir, batırık, arabaşı, elma, koyun, kale, Hatuniye, İstasyon Caddesi, İsmet Paşa Caddesi, Semerciler sokağı, Buğday pazarı, İstasyon parkı gibi kelimelerde saklıdır. Karamanı sevmek; yağmurun toprak damlara vuruşunu, elektrik direklerine takılan uçurtmaları, ‘Develi daylak’ türküsünü, köylerini, pancar motorunun sesini, elmanın alını, kalenin burcunu, rengârenk at arabalarını, bamyalı çorbasını, şekerpancarlı tarhanasını, kapıların önüne atılan çullara oturup deramber çitleyerek sohbet etmesini sevmek demektir. Çocukluğumuzun insancıl sokakları, güler yüzlü insanları, bırakıp gitti bizi birer birer. Anılarımız kaldı İstasyon parkında, kavak hışırtılarında, arabaşı yenilen tahta kaşıklarda, süt kokulu tereyağında, yanık kokulu mayalısında, şebitinde, soğuk kışlarda çekilen pekmezli pişmaniyelerde, un helvalarında. Kulağımızda sesler hiç gitmiyor ‘Guzum…’ diyen eski teyzelerin sesleri hep kulağımızda: ‘Guzum bir mayalı sıkayım, aç garnına dolanma…’ Selam olsun Karamanıma!