SAYENDE ATAM!
Gittikçe hoyratlaşan dünyaya inat bazı kelimeler çok güzel... Bunlardan birisi de "sayende" diyebilmek! "Saye" Farsça’ da gölge demek. Sayende "senin gölgende, senin yardımınla" anlamında, gönülden gelen değerli bir teşekkür ifadesidir. Sayende diyebilmek elbette erdemli bir kalp ister. Bugün o erdemli kalplerin hepsine bir selam bırakmak ve teşekkür etmek istedim. Tâbi ki en başta Atatürk'e! Evet, bugün 10 Kasım... Atatürk'ün "Sayesinde" dediğim yüzlerce satırı burada alt alta yazmaya kalksam, bu dört çizgili köşeme sığmaz elbette. Aziz Türk milletimizin yokluk ve yoksulluk içinde esaretten kurtuluşu başta olmak üzere; bir kadın olarak bana bıraktığı bütün haklara ve yetkilere (rahmet olsun) sonsuz minnettarım. Bu hafta sonu Alanya'da mesleğim ile ilgili küresel ölçekte gazetecilerin katılım sağladığı bir toplantıya katıldım. Birbirinden güzel konu başlıkları hakkında bilgiler edindim. Ufkum beslendi. Aydınlandım. Bütün bunlar Atatürk'ün bana verdiği eğitimde fırsat eşitliği sayesinde oldu. Çünkü Atatürk demek benim için; Bilim demek, öğrenmek demek, kültür demek, hürriyet demek, kadın hakları demek... Bugün bütün bunları anlamadan Atatürk'ün kavgasını edenlerin vay haline! ... Toplantıdan arta kalan zamanlarımda portakal ağaçları arasında bol bol yürüyüş yaptım... Ve o portakal ağaçlarının hikâyelerini dinledim. Cumhuriyet kurulmuş ülkemiz ayakları üzerinde durmaya çalışırken; Antalya'da deneme ekimleri yapılmak üzere İtalya'dan portakal fidanları getirilmiş. Atatürk bizzat bu ekime kendisi de gitmek ister. Fidanların içinden bir tane portakalı koparır, birazını kendine birazını Salih Bozok'a verir. Tadını çok sever ve ne kadar alana edileceğini sorar. Bozok önündeki araziyi gösterir. Atatürk'e az gelir " Bu portakalı gözünüzün görebildiği her yere ekin, Mersin ve Ege'ye de gönderin. Uygun olan her yerde bu portakallar yetişsin" der. Bunun üzerine "Paşam bu kadar ekecek kadar paramız yok "derler. Atatürk "Merak etmeyin, artık o kadar paraya ihtiyacımız yok " der. Etrafındakiler şaşkındır ve Atatürk'ün bu sözlerine bir anlam veremezler. Portakal fidanları için meclisten büyük bir bütçe ayrılır. Atatürk'ün talimatıyla bugün portakalı ile bildiğimiz her yere bu fidanlar ekilir. Kısa süre de önce portakal ithalatı ardından fındık, domates ve buğdaymız yurt dışında satılır hale gelir. İlk önce Rusya portakal almak ister. Ancak buna nasıl fiyat biçileceği bilinmez. Atatürk'e müjdeli haber verildiğinde "Bunların değeri yok Reşat! Toprağımızın meyvesini para ile satmayacağız. Toprağımızda yetişen bu meyve hayırlı bir hizmet ederek ayrılacak memleketimizden. Biz onlara bugün karınlarını doyuracak 1 portakal vereceğiz, onlar da bize bizim karnımızı 100 yıl doyuracak fabrikalarımızı verecekler" der. O gün Atatürk'ün Bozok'a söylemek istediği şey anlaşılır: O portakallar ülkemize Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, Kayseri Sümerbank Tekstil Fabrikası, İskenderun Demir Çelik Fabrikası, Şişecam Fabrikası, Aliağa Rafinerisi ve daha pek çok fabrika bacası ve milli üretim olarak geri döner. Evet! Atatürk demek bilgi demek, cesaret demek, yerli üretimde seferberlik demek... Atatürk demek; vatan demek, açtığı yolda toprağımıza, cumhuriyet değerlerine, üretime sahip çıkmak demek. Atatürk demek "Atatürk" kelimesini bir slogan olmaktan çıkarmak demek. Atatürk demek bıraktığı emanete eylemiyle söylemiyle birlikte sahip çıkabilmek demek... Atatürk demek elinizden hiç bir şey gelmiyorsa da "sayende" diyebilmek! Sayesinde dediğim her şeye ve aziz hatırasına sonsuz saygı ve minnetle... Ruhun şâd olsun Atam.