PRAGMATİZM (FAYDACILIK)
Mahmut DEMİR Emekli Eğitim Müfettişi Pragmatizm, insan için faydalı olanın temele alındığı bir felsefi düşüncedir. Eğitim ise insanın nasıl bir birey olması gerektiği konusunda, ona istendik davranışlar kazandırarak onu biçimlendirme sürecidir. Pragmatizm eğitimde kullanılan bir felsefi düşüncedir. Eğitim evrensel bir insan hakkıdır. Anayasamızda “Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.” Eğitimde gerçek hedef, bireyin doğuştan getirdiği yeteneklerini tanıma, onları geliştirerek, başarılı ve mutlu olabileceği bir meslek sahibi olması, ülkesi için geçmişi ve geleceği doğru değerlendirmesi, haklarını ve sorumluluklarını bilmesi, aydınlanması ve kendini gerçekleştirmesidir. Devlet; vatandaşlarını Anayasamızda belirtilen Atatürk İlkeleri ve Devrimleri doğrultusunda çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre eğitmekle yükümlüdür. Eğer devlet yapısı içinde bir kurum, daha fazla güce sahip olursa bu güç dengeyi bozar ve eğitimle toplumu kendi istekleri doğrultusunda kullanır. Bu da toplumda eğitimin işlevini gerektiği gibi yerine getirmesini engeller. Böylece özgürlükler ve demokrasi gelişmez, toplumlum ilerleyemez. Atatürk’ün Cumhuriyetimizin kuruluşunda oluşturduğu eğitim anlayışı “içinde bulunduğu şartları gerçekçi değerlendiren, Cumhuriyet değerlerine, ulusal çıkarlara ve yerli üretime değer veren, saygılı, çalışarak kazanan, dürüst, namuslu, çalmayan, çaldırmayan, aldanmayan, aldatmayan, kendine güvenen ve güven veren, liyakatli, vatanının ve milletinin çıkarlarını kendi kişisel çıkarlarından daha üstün tutan bir toplum yaratılmıştı.” Emperyalistlerin yönlendirmeleri ve eğitimin gücü ile pragmatizm (faydacılık) kişisel, grup ve siyasi çıkarcılığına dönüştü. Faydacılığın değişik çeşitleri ortaya çıktı. Faydacılık Nepotizm (akraba ve yandaş kayırmacılığı) ile birleşince; liyakatsız yeterki bizden olsun, isterse çamurdan olun, kazan da nasıl kazanırsan kazan. Bir defadan bir şey olmaz. Çalışmadan kazanmanın yollarını aramak. Devletin malı deniz, ne kadar yiyebilirsen ye. Milletvekillerinin hem milletvekili aylığı, hem de emekli aylığını birlikte almaları, birden çok kurumdan aylık alınması, belediye başkanının, bakanın, rektörün kızını, gelinini, damadını işe alması gibi. Faydacılığın bir başka şekli de ‘en fazla fayda getiren hareket en iyi harekettir’ diyen hareket faydacılığıdır. Örneğin bir kişi yalan söylerse en fazla faydayı elde edeceğini düşünüyorsa; hareket faydacılığına göre en doğru hareket yalan söylemektir. Toplumda haklı yalan nitelemesi buna en belirgin örnektir. Yalan yalandır haklısı olmaz. Bir de kural faydacılığı vardır, doğruyu söylemek bir kişi için daha fazla fayda sağlayacağını düşünürse kural faydacılığı açısından doğruyu söylemek daha gereklidir. Yöneticilerin Anayasayı, hukuku, kanunları ve adalet ilkelerini işlerine geldiği gibi yorumlayıp, kendilerine fayda sağlayacak söylem ve eylemlerle toplumu yönetirler. Yöneticilerin evrensel değerlere saygı göstermeden, bilimi hiçe sayan bu pragmatik uygulamaları toplumda adaleti ve ahlakı öldürür. Bireyler de kendilerine fayda sağlayacak her türlü davranışı kabullenmeye başlar. Toplum adalet ve ahlaki değerleri kendine fayda sağlamıyorsa, adaleti, ahlakı, ülke ve toplum yararını yok sayar. Toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve yapılanları, bilim, sanat ve felsefe seviyemizi, ahlaki halimizi, ulusal ve evrensel değerlerimizi, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım; nedir bu halimiz? Son yılların birey davranışlarını gözlemlediğimizde; kuralları yok sayan, tertip ve düzeni sevmeyen, bilimi dışlayan, hukuku kendi yararına göre yorumlayan, rüşveti, haksız kazancı meşru göstermek için yalanı ve aldatmayı alışkanlık haline getirmiş, doğaya, hayvanlara kadınlara ve topluma saygı duymayan, gaddar ve zalim bit toplum görüyoruz. Demokratik eğitimde okullar, farklı etnik kökene, dine ve ekonomik gelir düzeyine sahip bireyler arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin fırsat ve imkân eşitliği ilkesine dayalı bir yapıya sahip olmalıdır. Bu farklılıkların ortadan kaldırılması ve gerçek anlamda özgürlüğün sağlanması ancak bu sayede gerçekleşebilir. Bu olumsuz durumdan çıkmanın tek yolu, biat eden değil, sorgulayan, duyduklarına değil, geçmişimizi okuyarak bütün gerçekleri görerek, pragmatizmi (faydacılığı) toplum yararına kullanarak, Ulu Önder Atatürk’ün istediği gibi, “önce vatan ve millet” duygusunun eğitimle bütün bireyler tarafından kabullenilmesi, aklın ve bilimin kullanılmasıdır. Yeniden Atatürk Cumhuriyetidir.