ÖRNEK HOCALARIMIZ VE BAŞKANLARIMIZ
Nureddin Zengi (Hicri 501-569, Miladi 1118-1174) bir diğer meşhur adı da Nureddin Şehid’dir. (Allah rahmet etsin.) Atabeg olduğunda ülkede anarşi almış yürümüş. Yönetici kadro bu konuyu görüşmek üzere toplanırlar ve suçluları sindirmek için geçici olarak şeriatın istediği delilleri aramaktan vazgeçip katı ve acımasız davranarak güvenliğin sağlanmasına, güvenlik sağlandıktan sonra şeriat hukukuna geçilmesine karar verirler. Bu kararı Zengi’nin hocası Ömer Mevsıli yazılı hale getirir ve Zengi’ye sunar. Nureddin Zengi, mektubu okuduktan sonra hemen arka yüzüne şöyle yazar: “Bunu yapmaktan Allah’a sığınırım. Ben herhangi bir kişiyi, şeriatın aradığı delillerle suçunu ispat etmeden cezalandırmam. Ve yine ben, herhangi bir kişinin suçu, şeri delillerle ispat edilmişse cezasını uygulamada gevşek davranmam. Yoksa ben, sizin teklifinize uyarsam, kendi aklını Allah’ın ilminden ve şeriatından üstün görenler gibi olurum. Eğer bu şeriat, kulların işlerini düzenlemede yeterli olmasaydı Allah, peygamberlerin sonuncusunu bu şeriatla göndermezdi” diye yazdı mektubu ve hocasına gönderdi. Hocası acı acı ağladı. “Bu sözleri aslında benim söylemem gerekirdi” dedi ve tevbe etti. Hafız Makdisi der ki, “Zengi, şeriata göre hareket etti, ülke düzeldi, güvenlik sağlandı. Hatta güzel bir kadın ülkenin en uzak yerinden yola çıksa, yanında en değerli mücevherler olsa, malına da namusuna da kötülük kastıyla dokunan kalmadı” diyor. Çok değerli âlimlerimiz, Nureddin Zengi için, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali (Allah hepsinden razı olsun) Ömer bin Abdülaziz’den sonra halifeliğe en layık insan olarak görürler. Tarihimizde Sübkî diye bilinen (ö. 771/1370) değerli bir âlimin “Tabakatü’ş-Safiiyyet’ül-Kübra” isimli on ciltlik ansiklopedik Şafii âlimleri kitabında İzzeddin bin Abdüsselam isimli Mısır kadısı (d. 577 (1181-ö. 660/1262) olarak Memlükler/Kölemenler devletinin kuruluşunda ağırlığını koyar ve her şeyi göze alarak, “Köleden, Başkan Melik/Kral olamaz” der ve krallık sıralamasında olan bütün Memlük beğlerini önce açık artırmayla satışa çıkarıp kendilerini satın alıp, hürriyetlerini kendilerine verdikten sonra devlet başkanı melik/kral olabileceklerini söyler. Kralın yardımcısı olan Kölemen’in biri, hâkimin kapısına dayanır ve kafasını kesmek ister. Hâkim, dışarı çıkıp yüzüne dikkatlice baktığında, Kral yardımcısı Kölemen’in elinden kılıcı düşer, bütün mafsalları titremeye ve ağlamaya başlar. Hâkimden af ve dua isteyerek satılmayı ve kendisini satın alıp hür olmayı kabul eder. Yüksek fiyatlarla satar ve toplanan parayı halkın çıkarları için kullanır. Ondan sonra Melik olmasına izin verir. “İzzeddin bin Abdüsselam” diye meşhur olan bu âlimin lakabı da “Baiu’l- Ümera” veya Baiu’l- mülük/kralları satan adam” olur. (Sübki, Tabekatü’ş-Şafiiyyet’il-Kübra 8/216) Cengizhan’ın oğlu Arap kaynaklarında Sümut veya Eşmut’un saldırılarına karşı hazırlık için kralın, halktan yardım toplama toplantısında halka vergi yükleyeceklerinde, İzzeddin bin Abdüsselam şöyle der: “Devleti yönetenlerin ve askerlerin ellerinde, -harp silah ve aletleri hariç- kasalarında biriken altın, gümüş ve ziynet eşyaları tükeninceye kadar harcasınlar. Onlar tükenince ve de halkla aynı seviyeye gelince, eğer ihtiyaç olursa ülkedeki herkesin mal ve canlarını bu yola koymaları vacip olur” demiş ve yardımı devletlilerden başlatmış. (İbni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye hicri 657’inci yıl olayları) Bu İzzeddin bin Abdüsselam merhumun bu davranışı, günümüz hocalarının kulaklarına küpe olsun da, birbirleriyle çekişmeyle vakit öldürmesinler.