NOSTALJİK TAKILMAMAK
Kur’an-ı Kerim’de “İlla ma gad selef/Geçen geçmiştir (Nisa,4/22)” diye bir ayet tekrarlanır. Çağı yakalamak ve yaşamak gerekir. “Hocam eski hocalar yok şimdi değil mi?” diye hayıflanmayın. “Hocaya göre cemaat, cemaate göre imam” atasözü her çağda geçerlidir. İmam Ebu Hanife (rh) Küfe’de medresesinde ders verirken Küfe şehrinde üç binin üzerinde müçtehit imam olduğunu haber verir eski şeyhu’l-İslam yardımcısı Zahit Kevseri, “Küfe” isimli eserinde. Yetmiş yıl önce de sizin gibi gençler, o günün yaşlılarına “Aaah o eski hocalar nerdeeee” derlerdi. “Keşke o hocalara erişebilseydik” demeyin, olmayacak şeyi, yani zamanı geri getirmeye çalışmayın, başaramazsınız. İğdiş edilmiş yaşayan mücahitler, geçmişte yaptıklarınızı aaah çekerek anlatmayınız. Bu yaşın da yapması gereken hizmetleri vardır. Çevrenize bakıp gücünüz oranında eksikleri tamamlayınız. Atla, katırla, eşekle yolculuklarınız aah ederek zaman tüketmeyin. İstasyonlarda kartınızı basıp geçerken etrafınıza bakınız, kartında para olmayan, cebinde de para bulunmayan çocuk, kadın ve erkeklere şehre dışardan geçici olarak gelenler ve kartı olmayanlar görülür bazen, işte onları da gözetiniz ve sizin kartınızla geçmesini sağlayınız. “İbnü’s-sebil/Yolda kalanlara” yardım emri, Kur’an’da birkaç yerde geçer. 65 yaşını geçenler, siz de bedava seyahat ettiğiniz belediye kartı var ya, işte o karta siz cebinizden para ekleyebilir ve yolda kalmışlara duraklarda yardım edebilirsiniz. İslam, hayatın her santimetrekaresinde, neyi nasıl yapacağımızı öğretir bize. Biz, bugünün insanıyız. Bugünün ilim ve bilim insanlarından yararlanmaya çalışacağız. Ve bu çağımızda gücümüz oranında her nefesimizin hesabı sorulacak bize. “Keşke filan çağda gelseydim” demeyin, faydası yok. Getiren böyle uygun bulmuş yine o getiren Allah celle celalüh götürecek hepimizi. “Keşke” hakkında Sevgili Peygamberimiz: “...Her şeyde hayır vardır. Sen sana faydalı olanı yapmaya çalış. Allah’tan yardım iste. Tembellik ederek acizlik gösterme. Başına bir iş geldiğinde, "Keşke şöyle yapsaydım böyle olurdu” deme. “Bu Allah’ın takdiridir. O, dilediğini yapar” de. Çünkü “keşke” kelimesi şeytanın eylemine yol açar” buyurmuş. (Müslim, Kader, bab 34, hadis 2664, İbni Mace Sünen hadis 79,4168, Ahmet, Müsnet Ebu Hüreyre hadisi) Bu konuda Tahavi, bundan bin yüz sene önce “Müşkil-ül-âsâr” isimli eserinde 1/100 üç sayfalık bir makale yazar ve “keşke”nin temenni için söylenebileceğini, pişmanlık için söylenemeyeceğini iki tarafın da delillerini Kur’an ve sünnetten getirerek açıklar. Temenniye örnek olarak Hayali’nin: “Keşke sevdiğimi sevseydi kamu halkı cihan Sözümüz cümle heman kıssa-i cânân olsa.” Yani: Keşke benim sevdiğimi bütün insanlar sevseydi de, herkesin anlattığı o olurdu. Geçen günleri geri getirmek mümkün olmadığından geçmişe pişmanlığın faydası olmadığından “keşke” demeyelim ve demeyecek işler yapalım. Altı milyar insan ona kinle baksa, o “din”le bakmayı bilir. Her biri ayrı tuzak kursa gönlüne keder gelmez. Üzülmez. Allah’ı dost eden, düşmanın hilelerinden korkmaz. “Kadere iman eden, kederden emin olur.” “Keşke...” demez. Geçmişte yapılan yanlışlardan dolayı hüzne kapılarak içine kapanmaz. Gelecekte yine bu günler için “keşke...” dememek için gayret gösterir. “Geçen geçmiştir” ayetini tekrarlar ve günlerini boşa geçirmemeye çalışır. Dünyasını da, ahiretini de cennete dönüştürür. Gam yükünü, günah yükünü, imansızların maddi manevi baskılarını “Allah var, keder yok”, “Hasbünallah ve ni’mel vekil” haplarıyla üzerinden atar. Bir anda milyarlar kazansa gönül grafiğinin ibresi yukarı doğru yükselmez. Milyarlar kaybetse gönül grafiğinin ibresi aşağı doğru düşmez. Her iki halde de düzenli hareket eder. Dünyanın bütün ajanları, mafya babaları, kiralık katilleri, üzerine gelse hepsinin gücünün toplamı, Rabbinin kudreti karşısında sinek pisliği kadar yer tutmayacağını bildiğinden, gönlünde boş yer olmadığından korkuya kapılmaz. Öldürseler ten kafesinden kurtulur. Kafesten kurtulan bülbül gibi sevinir. Malına el koysalar “imtihan sorularımı azalttılar” diye sevinir. Dövseler “Günahlarımı çırparak döküyorlar” diye sevinir. O, bütün hücreleriyle, benliğiyle Rabbinin rızasına kilitlenir. “Karıncanın gönlünü kazanırsam Süleyman’a (a.s) layık olurum. Bir köpeğe su verirsem, Ashab-ı Kehf’e arkadaş olurum. Bir deveye yem verirsem, Salih aleyhisselamla beraber olurum. Bir kediyi okşarsam Ebu Hüreyre (r.a) ile olurum. Bütün insanlara Rabbimin rahmeti olan ayetleri rahmet gibi yağdırır gönüllerinde iman çiçekleri açtırırsam peygamberime komşu olurum” diye her adımı atışında, her bakışında Rabbine rağbet eder. Hiçbir zorluk onu yolundan alıkoyamaz. Yolu denize uğrasa Musa (s.a.v) gibi geçer. Yolu hapse uğrasa Yusuf (s.a.v) gibi orayı medreseye çevirir. Ateşe atsalar İbrahim’in (s.a.v) gülistanına dönüşür. Her bir zorluk için iki kolaylık olduğunu bilir. Olayların zor tarafını kolaya çevirir. Gözünün önüne olumsuzlukları dikmez. Gönlü hep olumlu ve kolaylıklar sergisi açar. İşini bitirirse ibadete kalkar. İbadetini bitirirse Kur’an okumaya geçer. Kur’an’dan okuyacağını bitirince kendi alanıyla ilgili eserleri takip eder. Onu bitirince dost yüzünü görmeye gider, yakınları ziyaret eder, yani yorulmaz. Bir işten yorulursa bir başka işe girişerek dinlenir. İnşirah Sûresi’nin manasını “Şifa Tefsiri”nin sekizinci cildinden bir okuyuverin, Cantaş Yayınevi: 0530 258 60 58