MİRASÇILIKTAN ÇIKARMA
Toplumumuzda bireyler bazen en yakın mirasçılarına dahi çeşitli sebeplerle mirastan pay vermek istemeyebilir. Bu sebeple miras hakkı, mirasçılar açısından mirasbırakana karşı dahi korunan güçlü ve temel bir hak olmuştur. Ancak buna rağmen bazı hallerde kanun koyucu mirasbırakanın, mirasçıları bu haktan yoksun bırakmasına müsaade etmiştir. Her ne kadar böyle bir imkân olsa da mirasçılıktan çıkarma, miras hukukunda yer alan istisnai bir uygulamadır ve yalnızca saklı paylı mirasçılar açısından hüküm ifade etmektedir. Mirasçılıktan çıkarmanın daha iyi anlaşılabilmesi için ilk olarak saklı paylı mirasçıların kimler olduğu bilinmelidir. Saklı pay, bir kişinin hak ettiği mirastan alması gereken asgari pay oranıdır. Saklı paya, mahfuz hisse veya korunmuş pay da denilir. Dolayısıyla mirasbırakanın saklı paylar üzerinde serbestçe tasarruf hakkı bulunmamaktadır. Söz konusu saklı pay hakkına sahip olan mirasçılar da saklı paylı mirasçı olarak adlandırılmaktadır. Hukukumuzda yalnızca belirli kişiler saklı paya sahiptir. Bunlar mirasbırakanla çok yakın kan bağı olan altsoy, eş ve anne babadır. Mirasçılıktan çıkarma da mirasbırakanın saklı paylı bir mirasçıyı kanunda sayılan nedenlerle mirastan uzaklaştırmasına imkân tanıyan tek taraflı ölüme bağlı tasarruftur. Tekraren ifade etmek gerekirse saklı paylı mirasçı olmayan kişilerin mirasçılıktan çıkarılması mümkün değildir. Zira mirasbırakan bu kişilerin miras hakları üzerinde zaten serbestçe tasarruf imkanına sahiptir. Mirasçılıktan çıkarma, TMK/510-513 arasında düzenlenmiştir. Mirasbırakanın hangi hallerde mirasçılıktan çıkarılabileceği kanunda sınırlı olarak sayıldığından bu sebepler yorum yoluyla genişletilemeyecektir. Mirasçılıktan çıkarma, koruyucu ve cezalandırıcı çıkarma olarak ikiye ayrılmaktadır. Cezalandırıcı mirasçılıktan çıkarma işlemi olağan çıkarma olup saklı paylı mirasçının mirasbırakana veya onun yakınlarına ya da ailesine karşı ağır bir suç işlemesi ya da aile hukuku yükümlülüklerini önemli ölçüde ihlal etmesin halinde söz konusu olmaktadır. Öncelikle TMK/510-I’e saklı paylı mirasçı, mirasbırakana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemiş olmalıdır. Kanunda ağır suçun neler olduğuna ve niteliğine ilişkin bir belirleme yapılmamışsa da mirasbırakanın kişilik haklarına, vücut bütünlüğüne ve malvarlığına yönelik hukuka aykırı fiil olarak kabul edilmektedir. Ağır suçun işlenip işlenmediği ve bu suçun mirasçılıktan çıkarmayı haklı kılıp kılmadığı her somut olay açısından özel hukuk hükümlerine göre değerlendirilecektir. Örneğin; Yargıtay saklı paylı mirasçının, mirasbırakanın kolunun şişmesine neden olacak şekilde mirasbırakanı hırpalayıp hakaret ettiği olayda çıkarma sebebinin gerçekleştiğine hükmetmiştir. (Yargıtay. 3. HD. 2018/7003 E. 2019/2130 K. 14.03.2019 T.) Bu noktada suçun tamamlanması şart olmadığı gibi bu konuda bir mahkûmiyet kararı bulunmasına da gerek yoktur. Bu anlamda kanun gereği kendisine karşı ağır suç işlenecek kişi yalnızca mirasbırakan olmayıp mirasbırakanın yakınlarına da ağır bir suç işlenmesi çıkarma sebebi olarak kabul edilmektedir. Yakın kavramı dar olarak düşünülmemeli murisin sevgi, saygı ve bağlılık duyduğu tüm kişiler bu kapsamda değerlendirilmelidir. Dolayısıyla arkadaşları, nişanlısı, öğretmeni, murisi koruyup gözeten veya onun baktığı kişiler de yakın kavramına dahildir. Cezalandırıcı mirasçılıktan çıkarmanın ikinci hali saklı paylı mirasçının aile hukuku yükümlülüklerini önemli ölçüde ihlal etmesi durumudur. Bu halde mirasçı, nafaka yükümlülüğü, sadakat yükümlülüğü ve yardım yükümlülüğü gibi aile hukukuna ilişkin temel vazifelerini yerine getirmemektedir. Örneğin; mirasçının aile üyelerini arayıp sormaması, onlarla hastalıklarında ilgilenmemesi, ailesini terk etmesi, ahlaka ve adaba aykırı bir hayat sürmesi ihlal kapsamında kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay bir kararında; "Davacının murisine karşı aşırı ilgisiz kaldığı, kapıyı ona açmadığı, telefonları yüzüne kapattığı dinlenen tanık beyanları ile subuta ermiş, murisin vasiyette gösterdiği ıskat sebebi gerçekleşmiştir” demiştir. (Yargıtay 2. HD. 04.02.2002 T. 2002/194 E. 2002/1169 K.) Yukarıda zikredilen sebeplerden biri gerçekleştiği takdirde mirasbırakan saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilecektir. Ancak bu çıkarma işleminin mutlaka ölüme bağlı bir tasarrufla yani vasiyetname veya miras sözleşmesiyle yapılması gerekmektedir. Aynı zamanda çıkarma işlemi diğer mirasçıların miras paylarını olumlu yönden etkileyeceğinden çıkarma sebebinin muhakkak açık bir şekilde gösterilmesi elzemdir. Bundan dolayı “miras dışı bıraktım, suç işledi, bana ilgi göstermedi” gibi gerekçesiz sözler yeterli sayılmamaktadır. Mirasçılıktan çıkarılan kişinin mirasçılık sıfatı sona erer. Bu kişi terekeden hisse talep edemeyeceği gibi tenkis davası dahi açamaz. Çıkarılan kişinin miras payı da varsa altsoyuna yoksa murisin diğer yasal mirasçılarına kalacaktır. Şüphesiz mirasçılıktan çıkarılan kişi bu işlemin hükümsüzlüğünü ileri sürme hakkına sahiptir. İlk olarak TMK/513-III’e göre; mirasçı, murisin çıkarma sebeplerinde hataya düştüğünü, söz konusu sebeplerin gerçekleşmediğini iddia ederek iptal davası ile miras payının tamamını alabilir. İlave olarak ölüme bağlı tasarrufların genel iptal sebepleri ile de iptal davası açılabilmektedir. Ancak bu hallerde ispat yükü mirasçılıktan çıkarılan davacıya aittir. Yine aynı madde çerçevesinde muris gerekçesiz veya ispatsız olarak mirasçılıktan çıkarma işlemi yapmışsa çıkarılan mirasçı tenkis davası ile saklı payını talep edebilecektir. İptal davasından farklı olarak bu dava ile sadece saklı pay istenilebilmektedir. Mirasçılıktan çıkarmanın ikinci hali ise koruyucu mirasçılıktan çıkarmadır. Bu hallerde mirasbırakan, mirasçısının altsoyunu koruma amacıyla hareket etmektedir. TMK/513’e göre; muris borç ödemeden aciz durumda olan altsoyunu saklı payının yarısı için mirasçılıktan çıkarmaktadır. Ancak bu yarıyı mirasçılıktan çıkarılanın doğmuş ve doğacak çocuklarına özgülemesi şarttır. Bu sayede altsoy, üstsoyun borçları sebebiyle yararlanamayacağı miras payının en azından bir kısmına ulaşabilmektedir. Koruyucu çıkarmanın ilk şartı murisin altsoyunun mallarının haczedilmesi veya iflasın açılması sonunda alacaklıların borç ödemeden aciz belgesi almasıdır. İkinci şart ise çıkarılan mirasçının altsoyunun olması ve saklı payın yarısının çıkarılan mirasçının doğmuş ya da doğacak çocuklarına özgülenmesidir. Doğacak çocuktan kastedilen murisin vefatı anında en azından ana rahmine düşmüş olan çocuktur. Basit bir örnek vermek gerekirse mirasbırakan dedenin, borçlu evladı bir çocuk sahibiyse; dede, evladının miras payının yarısını torununa bırakmaktadır. Son olarak TMK/513-II’ye göre; “Miras açıldığı zaman borç ödemeden aciz belgesinin hükmü kalmamışsa veya belgenin kapsadığı borç tutarı mirasçılıktan çıkarılanın miras payının yarısını aşmıyorsa, mirasçılıktan çıkarılanın istemi üzerine çıkarma iptal olunur” Görüldüğü gibi mirasçılıktan çıkarma eski adıyla mirastan ıskat her ne kadar kanunen mümkün olsa da belirli bir usul ve esaslar çerçevesinde yapılabilmektedir. Ayrıca mirasçılıktan çıkarma kurumunun mirastan yoksunluk ile karıştırılmaması gerektiği de unutulmamalıdır.