MHP VE MİLLİ EKONOMİ

Yayınlanma: 22.06.2021 11:24 Güncelleme: 22.06.2021 11:24

Varlığını Büyük Türk Milleti’nin varlığına bağlayan bir siyasi organizasyonun ötesinde kendisini Türk Milleti’nin mevcudiyetinin teminatı olarak konumlandıran Milliyetçi Hareket Partisi’nin kurultayları her zaman başta Milliyetçi Ülkücü Hareket olmak üzere fert fert bütün bir ülke için önemli olmuştur. Türkiye’de demokrasinin oturmasıyla birlikte siyasette “üçüncü bir yol” olarak her zaman var olan ve Türk Milleti’ne her alanda alternatif politikalar üreten Milliyetçi Hareket Partisi, kurumsal düzen içerinde ülkenin geleceğine yönelik plan ve programını kurultaylarında kamuoyuna sunmuştur.  Elli iki yıllık parti geçmişi incelendiğinde her kurultayın geleceğin Türkiye’sine sunulan hedeflerle dolu olduğu görülmektedir. Ayrıca önümüzdeki süreçte gerçekleşecek olan seçimlerde hazırlanan programların ana çerçeveleri de kurultaylarda kamuoyuyla paylaşılmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi, 13. Olağan Büyük Kurultayı’nı da tarihe not düşülecek bir ciddiyette gerçekleştirmiştir.  Kongrede 15 Temmuz hain darbe girişiminin bir milat olarak Türkiye’de taşları yerinden oynatmasıyla millet vicdanında oluşan Cumhur İttifakı’na inancın tam bir şekilde ortaya konulmakta ayrıca özellikle son dönemde yaşanan pandemi süreciyle de birlikte pek çok alanda sinir uçlarına dokunulan Türkiye’nin meselelerinin tespiti ve çözümü noktasında öneriler getirilmektedir. 13. Olağan Büyük Kurultay’da Lider Devlet BAHÇELİ, Başkent Ankara’dan Türkiye’nin sınırlarının Türkiye olmadığı ilan etmiş ve önümüzdeki dönemde izlenecek yol haritasını oldukça detaylı bir şekilde kamuoyuyla paylaşmıştır. Kurultayda belirlenen 2023 ve ardından gelecek on yılların stratejik hedefleri beş başlık altında değerlendirilmiştir. Bu stratejik hedefler; 1. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin, tam ifadesiyle Türk Tipi Başkanlık Modeli’nin uygulamada oturtulması ilke, kural ve kurumlarıyla varlığının tesisi üzerine çalışmalar, 2. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin dokusuna uygun olan ve önünün açılması, daha doğru bir şekilde işleyişini gerçekleştirilmesinin sağlanması için; sivil, geniş katılımlı, herkesi kapsayan, bir anayasa değişikliğinin gerçekleştirilmesi, 3. Ülkenin iktisadi alt yapısına ve değerlerine uygun olan insan odaklı çalışan, üreten, yeni, yerli ve millî bir ekonomik sistemin inşası, 4. Cumhur İttifakı’nın varlığı içinde terörle tavizsiz mücadele ve terörün bitirilmesi Türk milletini bu şiddet ve dehşet sarmalından kurtarılması, 5. Başta ülkemizde olmak üzere bölgesel ve küresel boyutta barış, huzur, sükûnet ve istikrarın sağlanması amacıyla sürdürülecek olan diyalog tesisi şeklinde sayılmıştır. Belirlenen bu beş stratejik hedefin her biri ayrı ayrı detaylı bir şekilde değerlendirilecek olan konulardır. Ancak bu yazımızda son dönemde oldukça yoğun bir şekilde gündemi meşgul eden ekonomi boyutunun işlenmesi amaçlanmaktadır. Özellikle Kovid-19 salgınıyla küresel bir kriz olarak değerlendirilen ekonomik gidişata bir de ülkemiz üzerinde oynanan oyunlarda uygulanan ekonomik manipülasyonlar eklendiğinde ülke gündeminin ana konusu olarak kuşkusuz ekonomi görülmektedir. Ayrıca yine Milliyetçi Hareket Partisi üzerinde de sürekli olarak yaratılmak istenen mesnetsiz, aslı olmayan bir algı olan ekonomiyle ilgili bir planın olmadığı yalanını da ortaya koymak adına bu konunun önemli olduğu düşünülmektedir. Türkiye’nin 2023 Lider Ülke Türkiye hedefinin yanında 2053 ve 2071 hedeflerine de ülkenin taşınması için verilecek olan topyekûn bir mücadelenin olmazsa olmaz alanlarından birisinin ekonomi olduğu bilinmektedir ve ekonomide izlenmesi gereken yöntemler ana hatlarıyla ortaya konulmaktadır. Belirlenen yol haritasında ekonominin sadece ekonominden ibaret olmadığı gerçeğinden hareket edilmekte, aynı zamanda ekonominin, “demokrasi, adalet, ahlak, güven, güvenlik, eşitlik, hakkaniyet, özgürlük ve en nihayetinde paylaşım” gibi temel değerlerinde de taşıyıcısı olduğu ortaya konulmaktadır. Çağdaş dünyada var olmanın en temel şartının ekonomik olarak bağımsız olmaktan ve güçlü ticari ilişkilerden geçtiği gerçeğinden hareket edilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, serbest piyasa mantığını kabullenmektedir. Ancak insanı merkeze alan bir ekonomi politik ortaya koymakta ve Türkiye’de aç ve açıkta hiçbir bireyin kalmayacağı bir ekonomik düzen hedeflemektedir. Bu temel hedefin adil bir gelir dağılımıyla ve ihtiyaç sahiplerine kesintisiz sunulması gereken sosyal yardımlarla gerçekleşeceği bilinmektedir. Temel olarak Türk Devlet geleneğinde de ekonomik düzen incelendiğinde bu felsefeyi görmek hiç zor olmayacaktır. Lonca ve Ahi teşkilatlanması başta olmak üzere Türk Devlet anlayışında piyasaya hâkim olan yapıların devlet kontrolünde insan merkezli bir anlayışla hareket ettiği görülmektedir.  Uygun bir para ve maliye politikasıyla mutlak surette gelirden alınan pay herkes için adil bir şekilde dengelenmek istenmektedir. Bu durum “çok yiyenle hiç yemeyen, çok kazananla ancak karnını doyuran arasındaki çelişki” şeklinde ifade edilmiştir. Bu konuda düzenlemeler için mali disiplin ve tasarruf tedbirlerinin mutlaka üzerinde durulması gerektiği belirtilmektedir. Bu noktada fiyat istikrarının sağlanması özellikle düşük ve orta kesimin satın alma gücünü koruyacak ve gelir dağılımını düzelmesine yardımcı olacaktır. Bununla birlikte maliye politikası, yine düşük ve orta gelirli kesimin girişimciliğini destekleyerek, onları üretim sürecinin içerisine dâhil edecek bir şekilde tasarlanması da gelir dağılımında eşitlik problemini çözebilecek en etkin yollardan biri olarak görülmektedir. İşsizlikle mücadele ve Türkiye’de ısrarla tartışılan ve faiz üzerinden ülkenin sırtından para kazanan küçük zümrelerin mutlu olmadığı düşük faiz politikasında hükümetin desteklendiği ifade edilmektedir. Ayrıca bunların yanında fiyat istikrarının da mutlaka sağlanması gerektiği ve enflasyonla mücadele üzerinde durulmaktadır. Nitekim enflasyonla etkin mücadelede uygun para ve maliye politikaları ile sağlanan fiyat istikrarı ve kamu kesiminde yapılan tasarruf, devletin borçlanma ihtiyacını da azaltacaktır. Hem düşük enflasyon hem de düşük kamu borçlanması faizleri de makul bir düzeye indirecektir. Türk Milleti en zorlu döneminde Kurtuluş Savaşı’nda dünya da emsali görülmemiş bir uygulama olan Tekalif-i Milliye kararlarını kabul etmiştir. Bu bilinçle kazanılan bir savaştan kısa bir zaman sonra millet, uçak üretebilecek kadar ekonomik olarak ne yapması gerektiğini bilmektedir. Üretimin önemi millet tarafından özümsenmiştir. Kaldı ki İzmir İktisat Kongresi’nde de bu anlayış ortaya konulmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi’nin ortaya koyduğu ekonomik düzen de bu gerçeklerden hareketle “yerli, millî ve üreten bir ekonomik sistem” olarak ifade edilmekte ve “askerî, diplomatik ve siyasi muvaffakiyetlerimizi ekonomik gelişmelerle taçlandırmak hem istiklalimizi, hem de istikbalimizi güvenceye kavuşturacaktır.” cümlesiyle de durumun ciddiyeti ortaya konulmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ tarafından küresel boyutta yaşanan sıkıntılar açık bir şekilde ortaya konulmaktadır. Bu durum kısaca belirtilecek olursa Kovid-19 salgını ile birlikte 2020 yılında küresel ekonomi yüzde 3,5 oranında küçülmüştür. Ayrıca küresel ticaret yüzde 10 daralmış ve uluslararası yatırımlarda yüzde 42 düşüş yaşanmıştır. Bu durum küresel boyutta en güçlü ekonomileri bile derinden sarsmıştır. Buna dayanarak küresel borç miktarı 280 trilyon doların üstündedir. Pek çok ekonomist bu durumu 1929 Ekonomik Buhranının bile üstünde olarak ifade etmektedirler. Bütün bu olumsuz şartlara rağmen Türkiye, 2020 yılında yüzde 1,8 oranında büyümüş ve G-20 ülkeleri arasında ekonomisi büyüyen iki ülkeden birisi olmuştur. Bu veriler hem küresel ölçekte ekonomik buhranı ortaya koymakta hem de esasen Türkiye’nin böyle bir durumda bile ne denli direnç gösterdiğini somut olarak ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca bunların daha da üzerinde bir durum vardır ki, o da Türkiye’nin belki de en temel mücadele etmesi gereken meselesidir. Türkiye’ye başta terör olmak üzere pek çok açıdan saldıran küresel güçlerin bu saldırıları bertaraf edildiğinde başvurdukları en temel nokta ekonomidir. Bu saldırıları önlemenin üzerinde çalışılması gerekmektedir. Bu önemli hususun üzerinde oldukça yoğun durulmuştur. Çünkü tüyü bitmemiş yetimin hakkına göz diken bu küresel güçler, insanımızın her türlü emeğini hiçe sayıp birikiminin üzerine oturmayı kendine görev bilmektedir. Bu durumdan çıkışta yine “millî, manevi ve ahlaki değerlerimizle pekişmiş, geleneksel davranış kalıplarımızla perçinlenmiş, rasyonel olduğu kadar irrasyonel eğilimleri de gözetmiş, millî burjuvaziyi teşvik eden ve orta sınıfı güçlendiren bir ekonomik sistem” olarak açık bir şekilde ortaya konulmuştur. Şüphesiz, toplumun tüm katmanlarını eş zamanlı olarak kalkınma sürecine dâhil edecek bir şekilde oluşturulacak millî burjuvazi ile ülke kaynaklarının bu kesimin kullanımına yönlendirilmesi, ülkenin sermaye ve girişimci açısından dışa bağımlılığını önemli ölçüde azaltacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi 13. Olağan Büyük Kurultayı’nda Lider Devlet BAHÇELİ, Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’in Türk Milletine çağrısından hareketle, her dönem Türk Milleti’nin başına bela olan modern tefecilik ve karaborsa düzeni olarak da ifade edilebilecek küresel sisteme karşı milletin yanında olan feyzini millettin değerlerinden alan “yoksullukla savaşan adalette yarışan” bir iktisadi anlayış ortaya koymuştur. Milliyetçi Hareket Partisi, ekonomik düzende insanı en kutsal değer görüp onu “yaşa ve yaşat” ilkesiyle merkeze alan bir ekonomik sistem geliştirmek arzusundadır. Ekonomide adalet ve ahlak olmazsa olmazıdır. Bu sayede topyekûn kalkınma sağlanacaktır. Bir başka ifadeyle esasen bu haykırış: “Dik baş, tok karın, mutlu yarın”dır…  

Devamını Okumak İçin Tıklayınız