MÂZİ'YE ÖZLEM...
İnsan eskiyi özler mi.? Özlüyor arkadaş. Aslında eskinin samimiyetini özlüyoruz. Hayat belki omuz zoruylaydı. İmkanlar az, paramız kıt'tı. Fakat tadı vardı hayatın. Kış gününde domates yoktu belki. Sivri biber mevsimlikti. Etli ekmek belki imkân işiydi. Pantolonlara süvarilik vurdurulurdu belki. Ancak “sözümüz sağlığa” demek noter senedi gibiydi. Yemekte koku, börekte bir tütü vardı. Somundu ekmeğin adı. Köyde adına Karaman ekmeği derlerdi. Kervansaraydaki helvacı şişman amcanın kibar kibar çemen tartmasını kim özlemez ki.? Başta dedim ya özlenen insan'lıktır. Samimiyet'tir. Alışverişte “bereket versin” var ya. “Malımızın hayrını gör” var ya. Sen'de “güle güle harca” var ya. Nasıl özden yapılan dualarmış be arkadaş. Şimdi mi.? Yüzümüze gülenimiz çok belki. Ancak “düşme yoksa” Yan ağla, dön ağla. Gece ağla, gündüz ağla. Bir anda Allah’tan başka dostun kalmıyor be birader. İnsan neslinden nefret edilir mi? Normal cevap: Edilmez ELBETTE. Samimî cevap: Düşte gör. Ağır ceza da yargılan da gör, İnsan sandıklarının ne mal olduğunu. Adamın yaşı daha otuz . Saçını geç, sakalına ak düşmüş. O kadar iyi anlıyorum ki onları. Aslanı kediye boğduran dünya diyorlar ya. İşte o dünya bu dünya galiba. Neyse bu taraf uzun gider. Yahu, Ne güzel eskilerden yazacaktım. Kervansaray’daki Adanalı etli ekmekçi kardeşlerin, ‘Buyuriiin, Buyuriiin, Buyuriiin’ diye bağırmalarını mesela. Akşam saat yedi civarında zafer sinamasının önünü yazacaktım. Merdivenli otobüsleri yazacaktım. Rahmetli onbaşıdan yediğim bastonu yazacaktım. Millet’teki Komiser Colombo tiryakiliğini yazacaktım. Karaman’ın meşhur ihtiyarlar kahvesini yazacaktım. Bir kıymık sunalım bâri. TV henüz yeni çıkmış. (Pek çok kesimde deccâl veya teccâl çıkmış dendiği yıllar) Yani yetmişlerin sonu. Her evde yok. Ben hatırlıyorum: Cemal Kamacı’nın, Fransız Roger Zami ile Avrupa şampiyonluğu maçını, Yeşilada mahallesindeki kışla kahvehanesinde izlemiştim. İşte o yıllarda ihtiyarlar kahvesinde haber saati. Rahmetli İhsan hoca hemen dibinde Şabaniye de İmam. ‘Hoca sendemi TV’ye bakıyorsun’ denirdi o zamanlarda. İhsan hoca zeki biriydi. TV’ye sırtını döner, ancak camdan bakarmış rahmetli. TV’ye. Meclisteki bütçenin kapanış konuşmalarını, grup halinde izlerdik. Özellikle de merhum Erbakan'ın konuşmasını. Bizi o kesiyordu zâhir. Aslında izlediğimiz “SEVİYE”ymiş diyeyim, siz ötesini anlayınız.. Sağlıcakla kalın.