MAŞA..
Maşayı bilirsiniz.. Veya yaşı otuzun üzerinde olan bilir. Mangalın kenarında bulunurdu hep. "Elini yakma maşayı kullan" denirdi. Bu maşa; Küle girer, kömür tutar, ateş karıştırır vs.vs. İşi bitince yerine konurdu. Tekrardan lazım olduğunda kullanılmak üzere elbette. Hâlâ varmıdır bu maşalardan.? Olmaz olurmu. Etrafa bir göz atın, o kadar çok göreceksiniz ki hayret edersiniz. Veya akşam TV.lere bakın, oradada bolca görürsünüz. Siz onu bir fikir savunucusu zannedebilirsiniz. Değil efendim. Resmen ve alenen dedikodudur sergilenen. Adına tartışma deniyor ayrı konu. Sonuçta elde ne var.? Veyâ dinleyenler ne öğrenmiştir.? Siz ona bakın. Siz sanırsınız ki adam konunun uzmanı. Hâlbuki değil. Birilerinin adına kuru gürültü yayan zavallı. Yahu bir insan: Hem sağlıktan, hem depremden, hem nükleer enerjiden, hem dinler tarihinden nasıl anlar. Kendi kendime; Milleti bir insan gibi düşündüm. Devletde sırtındaki giysileridir dedim. Ceketinden ayakkabı ya kadar. Yâni devlet: Milletini sarıp sarmalayan, her türlü dış etkiden koruyan lüzumlu, olmazsa olmaz sığınaktır. Peki millet nedir.? Milletin ödevi nedir.? Millet: Devleti sayesinde rahat eden, huzur bulan, hayatını idâme ettiren canlıdır. Veya daha net olarak: Devlet oturduğunuz ev, Millet ise içindeki aile fertleridir. Aile fertleri eve ne kadar iyi bakarlarsa o kadar rahat ederler. İşin özü budur. Rahmetli Erbakan hoca: Devlete garson; millet'e patron derdi. Buradan yapılacak çıkarım: Patron emrindeki garsona çok iyi bakmalı ki sürekli hizmet alsın. Seksenler de Konya caddelerinde: "Dinsiz devlet yıkılacak elbet" diye bağırdığımız günleri hatırlıyorum. Gerçi o günlerde herkes birşeyler bağırıyordu. "Faşizme karşı omuz omuza ". "Komünistler Moskova'ya". gibi. Yâni kömürü bizimle tutmuşlar. Şimdi düşünüyorum da: Hâlâ birbirimizle didişmekten bir milim usanmış değiliz. 945 te harpten yerle bir olmuş şekilde çıkan Almanya, Japonya bugün dünyanın üç ve dördüncü süper gücü. Bediüzzaman hz.leri şöyle der. İki kuvvetli kişi birbirleriyle mücadeleye tutuşursa kenardaki üçüncü şahıs her ikisinide çok rahat yere serer. Şimdi bu kertede durup düşünmek gerekmez mi. Her türlü çeşitliliğiyle bu ülke biz'im. Bu toplum biz'im. Fazlasıyla, noksanıyla bu ev biz'im. Biz neden bir Almanya bir japonya değiliz. Belki şöyle diyen çıkacak. Biz'de Müslüman'ız. O biz'e yeter. Yahu müslüman olup zengin olmak günahmı.? Hem zengin hem Müslüman olunamazmı.? Bugünün dünyasında sözün geçsin istiyorsan, zenginlik şart. Herkes zengin devletlerin gözünün içine bakmıyor mu.? Ülkemizde "paran kadar konuş", gerçeği yokmu.? Velhasıl sözün özü: Şu yazıyı TOBB başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu yazsaydı ben dahil herkes başka bir gözle okurduk. Nefesini fazla tüketme Mustafa hoca. Haydi toparlan vakit geliyor. Sağlıcakla kalın.