Mahmut TOPTAŞ
Adem, Cennetten dünyaya hicret ettirildi.
HİCRET YURDUMUZUN HİCRANI BİTMEZ Mahmut TOPTAŞ Hicretten Hicran doğar. Adem, Cennetten dünyaya hicret ettirildi. Dünyaya inince Rabbin rızasına muhalif iş yapmanın derdiyle, cennetten indirilmenin ızdırabıyla, eşi Havva’nın yüzünün hicranıyla yandı tutuştu. Ama ısyan etmedi, umudunu yitirmedi, başka kapılara gitmedi ve Rabbinden aldığı dua ile Rabbe yalvardılar, hem Rabbin rızasına, hem Havva’nın visaline, hem Cennete kavuştular. Birlikte “Rabbena Zalemna Enfüsena...” diye feryat ettiler ve tevbeleri kabul edildi. Nil ırmağının kenarından, çeşmelerinden yağ ve bal akan Firavun sarayından, çarşılarda gezerken kendisine gösterilen saygıdan ferağat edip yıllarca bir damla yağmurun yağmadığı, bir otun bitmediği Tih çölüne Rabbin emriyle Hicret eden Hazreti Musa ve iman edenleri, arkalarından gelen dünyanın en güçlü ordusundan değil de Rabbin rızasını yitirmekten korktukları için Rabbimiz, Firavunu ve ordusunu denizde boğmuş, iman edenleri de çölde on iki pınar akıtıvererek bıldırcın ve kudret helvasıyla beslemiş. İbrahim aleyhisselam, Rabbe kulluktan bir göz açıp kapayıncaya kadar ayrılmayacağını anlatınca onu ateşlere atmak isterler. Yani sevdiğinden onu uzaklaştırma ve ateşte yakma cezasıyla cezalandırırlar. İbrahim aleyhisselam ise, ateşi yaratana teslim olmuş, ten kafesini yakarak hicranını sona erdirmeyi göze almıştı. Ama Rabbim, gören gözlere de ibret olsun, imana gelsinler diye yakan ateşi gülistana çeviriverir. Musa aleyhisselamın asasını ejderhaya çeviren Rabbim, çağdaş Firavunların, nemrutların ateşinden değil Rabbin rızasını, sevgisini yitirme korkusundan bu günkü dünyamızda hem yardan hem diyardan geçen çağdaş muhacirlere hangi ufukları açacağını hepimiz göreceğiz inşaaalllah. Kilisede kafir olmaktansa, Yahudi’ye köle olmaktansa Akdeniz’in sularında boğulmayı tercih ederim diyerek hicret yolunda kendilerini salıverdiler suya. Denizde tenleri boğulanların inşallah canları cenneti a’laya uçmuştur. Yurdumuzda ve evimizde her gün günahlardan uzaklaşma çabasıyla hicreti ve hicranı yaşıyoruz. Adem aleyhisselamla başlayan feryadımızı biz de “Rabbenağfirli ve livalideyye... “ diye devam ettirirken her gün, günde beş defa hicret yurdu olan dünyamızın semalarında Ezan-ı Muhammedi ile feryadımızı dünyaya duyuruyoruz. Bağırıyoruz, “Eşhedü en La ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Rasülüllah/Allah’tan başka yaratan, yaşatan, yöneten yoktur. Muhammed onun Rasülüdür” diyerek, sağır kafirlerin kulaklarına ve gönüllerine hitap ederek, bu yola baş koyduğumuzu, dünyanın her tarafında böyle bağıracağımızı, onların da ataları ve ilk peygamberleri olan Hazreti Adem’in çocukları olarak tevhide ve son kılavuz hazreti Muhammed’e uymalarını için dünyadan ahirete hicret yolunda yine bağırmaya ve yedi milyarı Hak yola çağırmaya devam ediyoruz. Ten, bu yükü çekemez sandık, ama teni de canı da veren, bizi hicran ocağına atan ve mukaddes yükü yükleyen O olunca, ten de, can da yükten, yakılmaktan, kül olup yoluna saçılmaktan mutluluk duyar. Çünkü bu yol, bizi bütün sevdiklerimizi yaratana götüren yoldur. Akdeniz’in soğuk suları, Amerika’nın ve Rusya’nın, Nemrut’u şaşkına çeviren ateşli silahları, ne açlık ne sürgün, hiç biri bizi, yolumuzdan bir adım geri attıramaz. Ölümümüze sebep olurlarsa sevgilimize çabuk vardırmış olurlar. Mallarımıza el koyarlarsa yükümüzü hafifletirler. İşkence yaparlarsa günahlarımızı çırparlar. Aşk yoluna giderken “ölmeden önce ölenlere” kimse zarar veremez.