KÖYLÜ PAZARI, PAPATYALAR, KADINLARIMIZ
Erdemli'deki 'Köylü pazarı'ndan satın aldığım papatyalar... Bu küçük öyküyü; yıllar sonra beni bulup, arama inceliği gösteren ortaokuldan sınıf arkadaşım, sevgili Merâl Tarhan'a armağan ediyorum. Köylü pazarı, papatyalar, kadınlarımız... 'Köylü pazarı' veya 'üretici pazarı'diye isimlendirdiğimiz; üreticilerimizin, yetiştirdikleri ürünleri, tüketicilerle buluşturdukları pazar yerlerini oldum olası sevmişimdir. Çoğunlukla, kadınlarımızın evlerinin önündeki küçücük bahçelerden deşirdikleri(toplamak, hasat etmek) marul, maydanoz, tere, nane gibi yeşillikler; domates, biber, kabak, patlıcan gibi sebzeler; elma, armut, kayısı, şeftali, erik gibi meyvaların oluşturduğu rengârenk görüntü pazar yerini âdeta bir tabloya dönüştürür. Bu pazarların renk kaynaklarından biri de insanlarımızdır. Hepisi de temiz yüzlü yaşlı kadınlarımız, gelinlerimiz; belleri bükülmeye yakın olmasına rağmen topraktan kopamayan yüzü nurlu amcalarımız; ova tarafından mı, dağ yakasından mı olduğu dikkatli gözlerce hemen ayırt edilebilen köylülerimiz ayrı bir renk katarlar bu pazar yerlerine... Çocukluk yıllarımdaki -yerine, günümüzde Belediye İş Hanı olarak hizmet veren çirkin binanın yapıldığı- 'sebze pazarı'; ana kapıdan girildiğinde ilk yarısı 'halk pazarı', diğer yarısı da 'köylü pazarı' kimliği taşırdı. Bu pazarda arayıp da bulamayacağınız birşey yoktu. Sebze, meyva çeşitlerinden bakliyata; tereyağından salçaya; zeytin, peynirden bala, yoğurda ne ararsanız bulabilirdiniz bu pazarda. Köylü pazarlarına olan düşkünlüğümün köklerinde sanırım çocukluğumun sebze pazarına... çocukluğuma olan özlemim yatıyor... Gezmeye gittiğim şehirlerde de bu tür pazar yerlerini arar, bulur ve olabildiğince oralarda vakit geçirmeye çalışırım. Hatta, tüketme imkânım olmadığı halde, sırf o keyfi yaşama adına alış veriş yaptığım olmuştur. Gördüğum bu pazarlar içinde bana en keyif vereni Bartın'daki 'Kadınlar Pazarı' olmuştur. Ahşap karkasını, alaturka kiremitlerin örttüğü açık pazar yeri, bin bir çeşit ürünüyle; yöresel kıyafetleri içindeki kadınlarıyla size, bambaşka bir dünyada olduğunuz hissini yaşatır... Yakın dostlarım bilirler; ben, Mersin ile Erdemli arasında yer alan Tömük isimli bir sahil yerleşiminde yaşıyorum. Burada da her perşembe günü 'halk pazarı' kurulur. Bu pazar yeri evime yüz metre mesafede olmasına rağmen; ben, on kilometre yol katederek Erdemli'de kurulan 'köylü pazarı'ndan karşılarım ihtiyaçlarımı. Güzel bir pazardır... Satıcıların büyük bir bölümünü kadınlar oluşturur. Sunulan ürünler çok çeşitli ve kaliteli; fiyatları da son derece makuldür. Perşembe günü yine gittim köylü pazarına... Büyük bir keyifle dolaşıyorum pazar yerinde... Bir yandan alış veriş yapıyor; bir yandan insanları gözlemlemeye çalışıyor; bir yandan da satıcılarla küçük söyleşiler yapıyorum. Bir ara, tezgahların birindeki papatyalar gözüme çarpıyor... Aman Allah'ım; bu ne güzellik..! Coşkun bir heyecanla, satıcı bayana fiyatını sorup eşim, baldızım ve 'ana yarısı' ablam için üç demet papatya aldım. Kucağım papatya dolu ve daha bir keyifli olarak alış verişe devam ediyorum... Tezgâhlardan birindeki şebit(yuka) ekmekler dikkatimi çekiyor. Şebitlerin yapımında değirmen unu kullanıldığı ve de tandır ateşinde pişirildiği belli... Çok güzeller..! Fiyatını sorup bedelini uzatıyorum... Satıcı kadın hiç bir talebim olmamasına rağmen "Bu da benden olsun." diyerek poşete fazladan bir şebit daha koyuyor. Bu arada, kucağımdaki çiçeklere bakarak, "Bu çiçekleri ne yapacaksınız?" diye merakını belli ediyor. Eşime armağan edeceğimi söyleyince, satıcı kadının yüz hatlarında bir değişme ve ardından hüzünlü bir ses... Kelime tamamlanamıyor... Suskunluk... Yutkunuyor ve "Karınız ne kadar şanslı; ben bu güne kadar hiç kimseden çiçek almadım..!" diyebiliyor. Şimdi kötü olma sırası bende... Durduk yere, kadıncağızın üzülmesine neden oldum... Kendimi toparlamaya çalışarak, " Sizi üzdüğüm icin özür dilerim; kusuruma bakmayın..! Maalesef, kadınlarımızın büyük bir bölümü sizin durumunuzda..." diyerek yanından uzaklaşıyorum. Keyfim kaçtı ama... Pazarın eski tadı yok..! Tekrar papatya satılan tezgâhı bulmalıyım... Adımlarımı hızlandırırken, içimden dua ediyorum: İnşallah, papatyalar bitmemiştir..! Ohh... Şükürler olsun..! Hâlâ papatya var... Kucağımda yeni bir papatya demeti ile dosdoğru şebit ekmek satıcısı bayanının tezgâhına doğru yürüyorum... Bitişik tezgâhta yumurta satan bayanı ve kocasını da yanıma çağırarak, " Ben Karamanlıyım; ismim Muzaffer Karaoğlu... Biraz evvel bu bayandan ekmek aldım ve hiç istemediğim hâlde onun üzülmesine neden oldum. O, size olayın detaylarını anlatacaktır. Ben, size, şimdi ne yapmak istediğimi anlatmak istiyorum... Karamanlı olduğumu söylemiştim ya size... Yunus Emre de Karamanlıdır... Yunus Emre kim mi..? O, İslâm dinini çok içten duygularla yaşayan bir derviş ve Türkçe şiir yazan şairlerin en büyüğüdür. O, bir şiirinde: " Yunus der ki: Ey hoca, İstersen bin var Hacca, Hepisinden de eyice, Bir gönüle girmektir. diye öğüt verir bizlere... Ben, şimdi o öğüdün gereğini yerine getireceğim." dedim ve papatyaları şebit ekmek satıcısı hanımefendiye uzattım. Sevincini görmeliydiniz..! Tabiiki, o sevince eşlik eden gözyaşlarını da söylemeliyim... Her hafta, bana keyifli alış veriş imkânı sunan 'köylü pazarı', bu sefer, "bir gönüle girmenin huzurunu" da katıverdi yanına... Allah'ıma şükürler olsun..!