KAYNAŞMAK İÇİN YOL TEK
Senin gibi biri, sana para veriyor, yiyecek sunuyor ve neyi nasıl yapacağını söylüyorsa, sen özgür değilsin. Dinimiz İslam’a göre, bütün çocuklar, dünyaya geldiklerinde iç dünyaları İslam’a göre ayarlanmış olarak doğarlar. Anne ve babalarının görevi bu ayarın bozulmasına çalışan Yahudi, Hıristiyan, deist, ateist ve diğer …istliklerin hepsine karşı İslam aşısı yaptırmalarıdır. Anneler, babalar, komşular ve öğretmenler, dikkat ediniz; “bana göre”lerinizi İslam eleğinden geçirmeden “doğrudur” diyerek kendi doğrularınızı çocuklarınıza yutturmayınız. “Bana göre” kitabına göre bizim doğrularımız, bizim aklımız, yaşımız, tecrübemiz, sosyal çevremiz, eğitimimiz… oranındadır. Dünyadaki bütün insanların parmak çizgileri, ses titreşimleri… birbirinden ayrı olduğu gibi, olayları algılama, çözümlemeleri de ayrıdır. Onun için herkesin doğrusu kendine göredir. Herkesin bağlı olması gereken doğru, aklımızı yaratan, nerede ne zaman doğmamız gerektiğini, ne zaman öleceğimizi bilen, kanımızı, sayısını bizim bile bilmediğimiz hücrelerimize, ihtiyacı kadarını gönderen, bize sayısız nimetler veren, her saniye ihtiyacımız olan havayı nefes borusuyla ciğerlere hayat vermek için burnumuzun içine kadar koyuveren Rabbimizin bildirdiği ayetler ve o bilgileri bize ulaştıran Peygamberimiz Muhammet sallallahü aleyhi ve sellemi örnek alarak O’nun sünnetine uygun olarak çocuklarımıza doğruyu öğretmek bizi görevimizdir. İnsanız, ayet ve hadisleri halka açıklarken, bizim aklımız, tecrübemiz, yaşımız, eğitimimiz, sosyal çevremiz… bizi yanıltabilir. Tarihimizden bugüne kadar adlarını ve görüşlerini bildiğimiz 73 fırka çıkmış ama Kur’an ve sünneti, peygamber eğitiminden geçen ashab-ı kiramın çoğunluğunun, Mekke, Medine, Kufe, Basra gibi yerlerde ashab-ı kiramın birçoğundan eğitim alan tabiinin çoğunluğunun aktardıkları ve uyguladıkları hâlâ dünyada devam ediyor. İman ve amel/eylem konusunda parmak çokluğu geçersizdir. Yani “İsa aleyhisselam Allah celle celalühün oğlu mudur, değil midir” diye oylama yapılırsa Avrupa Birliği’nde biz kaybederiz. Akşam namazının farzını dört rekâta çıkarmak için oylama yapılmaz. “Hac ibadetini aralık ayına sabitleyelim” teklifi Türkiye’de televizyondan yapıldı bile. Uyuşturucuyu oylamayla serbest bırakan ülkeler, parlamentodakilerin bile uyuşturucu kullandıklarından, oylamayla serbest bırakıldı. Uyuşturucu haramdır. Haksız yere bir insanı öldürmek de haramdır. Ama 25 milyon Kızılderili, oylamayla yok edildiler. Meskene tecavüz, oylamayla kanuni hale getirildi. Kızılderililerin çadırları yakıldı, namusu kirletildi ve hâlâ kirlenme kanunları yürürlükte devam ediyor. Bu namus kirlenmesine öylesine alıştırdılar ki, temiz insanların aynalarında kirliler, kendilerini görüp onlardan uzaklaşmaya çalışıyorlar. Biz, Türk, Kürt, Arap, Acem, Hint, ABD, Japon, Moritan, Sudan, Malez, Rus, Çin… dünyadaki bütün Müslümanları kardeş bilen Müslümanlarız. Sakının, aman ha sakının. “Mürteci Müslüman, şeriatçı Müslüman, İslâmcı, tarikatçı Müslüman, fundamentalist Müslüman, radikal İslâmcı, ılımlı İslâmcı, hoşgörücü Müslüman, layt Müslüman, Vahhabi Müslüman, mutaassıp Müslüman, ızbullahi Müslüman, mücahid Müslüman, barışçı Müslüman, siyasal İslamcı, aşırı dinci, selefi Müslüman, Şii Müslüman, sufi Müslüman” diyerek damgalanan veya deli gömleği giydirir gibi bize, bizim istemediğimiz ismi verenlerin ve bizi karşı karşıya getirmeye çalışanların oyununa gelmeyelim. Bu kelimeleri, kendileri benimsemiş olsalar bile mademki, benimsediği adın bir bölümü İslâm’dır, Müslüman kelimesidir, işte o isim hatırına yine de o isim hatırına ona karşı kötü düşünceler beslemeyeceğiz. Biz, kendimizi “Müslüman” kelimesinin dışında bir kelime ile veya “Müslüman” kelimesine takılan bir kelime ile tanıtmayacağız. Tanıtan kardeşlerimizi de uyaracağız ve şu ayet-i kerimeyi hatırlatacağız: Rabbimiz buyurur: “Allah’a da'vet eden, amel-i salih işleyen ve "Ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim vardır?” (Fussılet süresi ayet 33) Kimse yoktur. Ve biz, bu güzel kardeşlerimizle tatlı dil, güler yüz ve bal gibi sözlerle konuşacağız. Şimdilik aramızda kırgınlık olsa bile ileride sıcacık dost oluvereceğiz. Rabbimize kulak verelim: “İyilikle kötülük denk değildir. Sen kötülüğü en güzel olanla defet. Bir de bakmışsın ki, seninle arasında düşmanlık olan kişi sanki sıcacık bir dost oluvermiş. Buna (kötülüğü iyilikle defetmeye) ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (Kur'ân'dan) büyük bir haz alanlar kavuşturulur.” (Fussılet süresi ayet 34-35) İleride yüzüne bakacağımız, dost olacağımız insanlara el yarası veya dil yarası açmamaya dikkat edelim. Kur’an’ın bize öğrettiği bir duayı bugünlerde biraz daha fazla okuyalım. “Onlardan (muhacir ve ensardan) sonra gelenler: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce imanla geçip giden kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı gönlümüzde bir kin bırakma. Rabbimiz, şüphesiz sen şefkatlisin merhametlisin" derler. (Haşr süresi ayet 59/10) Mümin insanlara karşı gönlümüzde kin bırakmayacağız. Bunun için o mümin kardeşimizin iyi huylarını gözümüzün önüne kadar getirip kirli taraflarını kapatacak ve güzelliğini seyredeceğiz.