İMAN DOLU GÖĞÜSLERE ÇARPAN HAÇLI “DEMİR KUBBE”
Şu anda dünyada yaşayan sekiz milyar insan, istese de, istemese de, hayat nehrinin akışına katılmış, eceline doğru yatarak, oturarak, yürüyerek, koşarak akıyor. Hepsi aynı hızla koşuyorlar. Ecel saatinin tiktakları, kalplerinin ritmidir, düzenli atışıdır... Ecelin, nerede, ne zaman, nasıl geleceğini kimse bilmiyor. İntihar edenler de, zamanını bilmediklerinden acele edip ecelini öne almak istediler ama onlar bilmediler ki, o saat ve saniyede zaten ölecekti ama acele etmekle günahına günah kattı. Kadere iman eden Müslümanlar, bu hayat nehrinde akışta Rabbin emrine uyarlar: “Rabbinizin mağfiretine ve sakınanlar için hazırlanan, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşuşun. (Al-i İmran süresi ayet 133) Rabbinizden bir mağfirete ve genişliği gök ile yer genişliği gibi olan, Allah'a ve peygamberlerine iman edenlere hazırlanan, cennete doğru yarış yapınız. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği bir lütuftur. Allah, büyük lütuf sahibidir. Ayetleriyle haber veriyor. (Hadid süresi ayet 21) Allah celle celalüh başlatır yarışı: Allah’ın afvına ve cennetine doğru koşunuz. “Altına hücum” demiş ABD yöneticileri, altın dağında yaşayan Kızılderilileri öldürerek, nesillerini tarihten silmişler, altına sahip olmuşlar. Avusturalya’da altın madeni üzerinde çadır kurup yaşayan Aborjinleri öldürerek sağ kalanları şu anda gözlerimle gördüm, dünyanın en fakir ve en hakir insanları olarak yaşıyorlar. Son elli yılda Müslümanlar da Avustralya’da çoğalmaya başlayınca, onlara insan muamelesi yaptıklarını görünce İslam’a geçiş yapmaya başlamışlar. “Onlar geride kaldı” demeyiniz. Altına hücumla başlayan haramiler, altın madenleri tükenince petrole hücum ettiler. Irak’ı işgal edenler, nerelere yerleşiyorlar? Petrol kaynaklarının başına. Müslümanlar, cennete doğru koştuklarından, cennete layık olmaya çalıştıklarından bu dünyalarını da güzel yapmaya çalışırlar. Kirli elbise ile bembeyaz koltuk üzerine oturmadığımız gibi, cennete de şirkle, günah kiriyle girilemeyeceğinden, evinin her tuğlasının helal olması, eşinin iffetli, çocuklarının faziletli, komşularının kıymetli olması gerekir. Altına, petrole, makama, servete, şehvete koşanların bunu yaparken haram tanımazlarını önce tebliğle uyarmak, eğer kabul etmezse ellerini ve ayaklarını insan öldüremez, soygun yapamaz hale getirmek ve altının, petrolün, servetin, şehvetin, şöhretin nasıl kazanılacağını, nasıl kullanılacağını Allah’ın yarattığı insanların cennete nasıl gideceğini öğreten kitap Kur’an-i Kerim’le Sevgili Peygamberimiz’in önderliğiyle cennete temiz gitmenin yollarından biridir. Bugünlerde, Gazze’de olanlara, ölenlere, yaralananlara, açlığa, ilaçsızlığa, yuvasızlığa, anasızlığa, babasızlığa üzülen dünya insanının hepsinin durumu, arabasıyla yol kenarında devrilen veya kaza yapan iki arabanın içindekilerin kan ve feryatlarına üzülerek geçen insanlar gibiyiz. Biz, hepimiz, hayat nehrinde akarken onları görüyor ve “Vah vah, Allah kurtarsın” deyip geçiyoruz. Bizim halimizin onların halinden daha kötü olduğunu hiç hatıra getirmiyoruz. Biz, bataklıkta doğup büyüyen balıklar gibiyiz. Onlar rahmet denizine ulaşan balıklar gibiler. Biz, bizim malımızı çalıp artıklarını önümüze atıverenlere teşekkür etmesi öğretilen papağanlar gibiyiz. Onlar, kâfir artıklarının necis olduğunu, dünyalara sığmayan imanlarının, onların inkâr kafeslerine sığmayacağını dünyaya anlatan Müslümanlardırlar. Avrupa Birliği, ABD ve İngiltere’nin devlet olarak tamamı İsrail’in yanında. Altı milyonluk Gazzeli Müslümanların bir milyarlık Haçlı güç karşısında iki yıl direnirken bütün dünyaya İslam’ın eğittiği insanlığın nasıl olacağını gösterdiler. Batı eğitimine göre, en iyi yetişmiş insan kabul ettikleri yüz insanı alınız ve sorunuz, “Babanı bir sene işkence ettikten sonra öldüren, ananı eviyle beraber yakan, üzerine ev yapıp oturan, kardeşini okulda füzeyle öldüren bir devlet başkanının halkından aldığın esirlere ne yaparsın?” diye sorsanız ne cevap alırsınız? İşte o konuda Gazzeli Müslümanlar, 20 bine yakını çocuk olarak 60 bine yakın Müslüman öldüren, cami, okul, hastaneleri bile yakıp yıkan çeteyi destekleyenlerden aldığı esirlere Müslümanca muamele ettiklerini bütün dünya gördükten sonra dünyanın dikkatini İslam’a çevirdiler. Korkunun, açlığın, insan üzerinde etkilerini yazan Batılı bilim adamları, altına, makama, paraya, dolara, şöhrete, şehvete esir Batı insanının korkuları ve açlıklarına göre kitap yazanlar, bu tür kavramları yeniden yazmak zorunda kalacaklar. Gökten yağmur yerine füze yağarken, babasının bağrında ısınmaya çalışan beş yaşındaki kız çocuğu, füzelerin ışıklarını eğlence için atılmış havai fişek gibi seyreden babayla kızı gördük televizyonda. Mehmet Akif Ersoy merhum, Çanakkale direnişini anlatırken: “Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!” diyordu. Gazzeli bir Müslüman’a 166 bin haçlı düşüyor hem de dijital sığınaklar, hava sahaları uçaksavarlardan çelik zırhlı duvarlardan demir kubbeye kadar her türlü sığınağı Allah celle celalüh ve göğsündeki imandır. Bizim İstiklâl Marşı’nda ezberlediğimiz: “Garb'ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar; Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar, “Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?” dörtlüğünü onlar yaşıyorlar. (Devam edecek)