HAYIRLI TESKERELER! (2)

Yayınlanma: 11.08.2025 15:15 Güncelleme: 11.08.2025 15:15

--- İyi günler oturabilir miyim?     Öylesine dalmıştım ki elimdeki kitaba, bu ses beni kendime getirdi. Yol arkadaşım olmalıydı. Hemen toparlandım.     --- Tabii ki, buyurun.     O otururken dikkat ettim. Az önce beş kişilik bir ailenin uğurladığı delikanlıydı bu! Kendisini uğurlamaya gelenlere el sallıyordu. Mütebessim bir yüzü, kısa saçları ve yeşile çalan elâ gözleri vardı. Otobüs terminali terk edinceye kadar hiç indirmedi elini havadan. Rüzgâra durmuş bir bayrak gibi durmadan salladı elini. Tam terminâlden çıkarken, onun da gözlerinden birkaç damla yaşın usulca süzüldüğünü gördüm. Öyle ki, ayrılık ateşi yanmaya başlamıştı anlaşılan. O endamlı, al yazmalı, gümüş hızmalı güzel de sevdiği olmalıydı. Öyle aşk dolu bakıyordu ki delikanlıya, sanki kalbinin ritmi yanı başımızda atıyormuş gibiydi. Bunca kalabalıktan sonra büyük bir yalnızlık hissetmiş olmalıydı. Yavaşça koluna dokundum:     --- Hayırlı teskereler tertip!     Nemli gözlerini belli etmeden silerek döndü:     --- Ben askere gidiyorum!     Gülümseyerek:     --- Evet, anladım. Seni tebrik ederim!     Bakışları bir anda değişen delikanlı, şaşkın bir ifade ile:     --- Tebrik mi? Beni mi tebrik ediyorsunuz?     --- Seni tabii ki! Her babayiğidin harcı mı Türk Ordusu’nun askeri olabilmek!     Derin bir sessizlikle birkaç saniye öylece kalakaldı. Ardından, yanık bir türkü söylercesine dokunaklı bir sesle:     --- Ahh! Bir de şu özlem dolu gurbet olmasa!     --- Varsın olsun be delikanlı, hem memleketin içi gurbet mi sayılırmış? Bilirsin ki, kışla bizde Peygamber Ocağı’dır. Bizim evimizdir, yuvamızdır orası. Aynı zamanda bir kültür ve sanat ocağıdır. Sağlıcakla gider, sağlıcakla dönersin inşâAllah!     Cevap vermeden öylece başını sallayıp susuverdi delikanlı. Son bir kez daha geride kalanlara baktı… Onu kendiyle baş başa bırakıp kitabıma döndüm. Henüz birkaç sayfa okumuştum ki, hüzünlü bir sesle sordu:      --- Ne okuyorsunuz?     Tavırlarına bakacak olursanız oldukça gergindi. Anlaşılan rahatlamak istiyordu. Biraz sohbet edersek heyecanı azalır diye düşündüm:     --- Okuduğum kitap bir mühendislik kitabı. Ama senin anladığın tarzda bir mühendislik değil; İnsan Mühendisliği… Yaşam savaşında yıkılan hayatların nasıl yeniden imar edileceğin ya da kurulacak yeni yaşamlarda sevginin en büyük harç olduğunu anlatıyor. Sanırım senin de askerlik dönüşü sevgi ile öreceğin bir yuva hayâlin var. Büyük bir aşkla doluydu bakışların o hanım kıza. Seviyor musun onu?     --- Mehpâre’yi mi? deyivermişti delikanlı bir anlık boşlukla. Biraz utanmıştı, yanakları al al oldu. Başını öne eğdi. Konuyu değiştirmek için kitabın yazarını kim diye sordu.      --- Nüvit Osmay isimli birisi. Onun kitaplarını hiç okudun mu?     --- Liseyi bitirdim. Sonrasında da bir yıl üniversite okudum ama hiç kitap okumaya fırsatım olmadı. Daha çok hayvanlarımızla ilgilendim ben. Biz hayvancılıkla uğraşıyoruz da.     --- Sebebini sormak istemiyorum ama hangi bölümü terk ettin? --- Çukurova Üniversitesi, Çevre Mühendisliği! --- Ben kitabı bitirmek üzereyim. İstersen yolculuk boyunca okuyabilirsin. İnsanlara,                   “Mutluluğu, coşkuyu, farkına ve tadına vararak yaşamanın yollarını…” anlatıyor.     Kafası biraz karışmıştı. Evet demeli miydi bilemedi. Bir an duraksadı; sonra tamam neden olmasın! dedi. Bu arada şoför radyodan hareketli bir müzik açmıştı. Yağız, müziğin ritmine ayak uydurarak dizlerini sallıyordu. Delikanlıya elimi uzatarak:     --- Bu arada benim adım Abdullah Babaoğlu! Bir başka ifadeyle Allah’ın kulu, babasının oğlu…     --- Benim adım da Yağız Koçyiğit, memnun oldum!     --- Ben de memnun oldum delikanlı. Nerede yapacaksın askerliğini?     --- Acemi birliğimi Ankara / Zırhlı Birlikler Okulu’nda yaptım. Şimdi usta birliğime gidiyorum; Şanlıurfa’ya, 20’nci Zırhlı Tugay Komutanlığı’na.      --- Heyecanlı mısın?     --- Birkaç aylık üniversite günlerimi ve acemi birliğimi saymazsak ilk defa uzun süreli ayrılığım olacak evden, tabii biraz da korkuyorum açıkçası.     --- Neden korkuyorsun?     --- Disiplinden, askerlik çok katı kurallara bağlı!     --- Mesleğim ne demiştin?     --- Çiftçiyiz biz, hayvanlarımız da var.     --- Öyleyse bitkileri çok iyi tanıyor olmalısın?     --- Evet, iyi bilirim. Hayvanlarımızı otlatmaya bazen ben çıkarım. Otlakta pek çok bitkiyi tanıdım. Bu sebeple de üniversitede Çevre Mühendisliğini tercih etmiştim.     --- Peki, sana bir soru sorayım. Hiç çekirdeksiz bitki gördün mü?     --- Görmedim, çekirdeksiz bitki olmaz ki ama…     --- Olmaz tabii! Bir düşün bakalım incir çekirdeğini. Koskoca bir incir ağacının bütün sırları o minicik çekirdekte gizlidir. O ağacın ne zaman filizleneceği, hangi mevsimde yaprak açıp, ne zaman meyveye duracağı, dallarının ne kadar uzayıp, kökünün ne kadar derine gideceğine kadar her şey bir fihrist gibi o minicik çekirdeğin içine kodlanmıştır. İşte disiplin de askerliğin çekirdeği gibidir. Her şey onunla başlar. Nasıl ki çekirdeksiz ağaç yok hükmünde ise, disiplinsiz bir askerlikte yok olmaya mahkûmdur. Bu sebeple bir bitkinin çekirdeğinden korkmadığımız gibi askerlikte var olan disiplinden de korkmamalıyız Yağız.     --- Evet, evet! Bu kısa sürede sevdiği yol arkadaşı haklıydı galiba. Aklına birden Kore’de savaşan dedesinin hikâyesi geldi. Babası Yağız’a çocukluğundan beri hep dedesinin kahramanlık hikâyelerinden küçük küçük parçalar anlatmıştı. Yağız yüzünü hiç görmediği ama fotoğraflarda çok da heybetli duran dedesine hayrandı. Ne de olsa ismini o vermişti. Babası Bahtiyar Bey’e, erkek torunum olursa adı mutlaka Yağız olsun diye vasiyette bulunmuştu. Gerçekten tam bir askerdi dedesi. Yağız ismini özellikle istemişti. Hem soyismine de çok yakışıyordu: Yağız Koçyiğit!.. Bir gün babasına ismini kimin koyduğunu ve ne anlama geldiğini de sormuştu. Aldığı cevap onu son derece sevindirmişti. İsmini dedesinin koymuş olması; hele ki “ Korkusuz, Doru, Yiğit Kişi “ anlamlarına geliyor olması ismine kendisinin bile saygı duymasını gerektiriyordu. Eeee, babası hep ona: “ Er kişi ismiyle müsemmâdır! “ derdi.     Yağız birden uzun bir konuşmaya hazırlanırcasına boğazını temizledi usulca.      --- Biliyor musunuz? Benim dedem Kore Savaşı’nda şehit düşen askerlerimizden. Babam bana yıllarca dedemin savaş hikâyelerini anlattı. Kore’de esir düşen askerlerimiz, bütün zor şartlara rağmen aralarındaki emir-komuta zincirini hiç bozmamışlar ve hiçbir zaman da bozulmasına müsaade etmemişler. Gevşemeyen disiplinleri pek çoğunun hayatta kalmasını da sağlamış. Hasta ve yaralılarını kaderlerine terk etmemişler ve onların: “ Siz kendi sağlığınızı düşünün, bizden ümit yok, bizim gibi güçsüzlerle uğraşmayın! “ telkinlerine de kulak asmıyorlarmış. Yemeklerini eşit olarak dağıtıyorlar, içlerinden hiçbirisi aslan payı benim diye düşünmüyormuş. Onları birbirine düşürmeye çalışan Çinli kamp komutanına Türk subayının, bizdeki disiplinin ne kadar yerleşik bir haslet olduğunu anlatan cevabı çok ilginçmiş biliyor musunuz?     --- Çok merak ettim Yağız. Ben de bilmek isterim o hikâyeyi. Bana da anlatır mısın?     --- Tabii ki anlatırım, seve seve… Hikâye kısaca şöyle:     --- Bizden ne istediğinizi öncelikle bana söyleyin. Takibini ben yaparım. Beni aradan çıkarsanız bile kontrol asla size geçmez. İdareyi benim bir astım, sonra da onun astı alır. Bu durum, ortada sadece iki er kalıncaya kadar devam eder. O zaman da emri, kıdemli olan verir. Ta ki son er şehit düşünceye kadar… Boşuna uğraşmayın!..”     Yağız, yanında oturan yol arkadaşını çok iyi anlamış ve dedesinden kalan bu hatıra ile de disiplinin ne denli önemli olduğunu tam olarak kavramıştı. Demek ki, disiplin korkulacak bir şey değil; aksine tam bir güç kaynağı idi. Zaten hayat disiplinler manzumesi değil miydi? Disiplinin olmadığı yerde her şey sanki kördüğüm olmuş bir yumağa benziyordu. Zihninde şekillenen bu düşünceleri yol arkadaşı Abdullah Bey’e de ifade edince, onun büyük takdirini kazanmıştı. Birbirlerine çabuk ısınan bu ikili yol boyunca çok hoş sohbetler ederek sabaha karşı Şanlıurfa’ya ulaşmıştı. Terminalde otobüsten indiklerinde Abdullah Babaoğlu, yol arkadaşı Yağız Koçyiğit’e biraz da imâlı bir ses tonuyla:     --- En kısa zamanda görüşmek üzere delikanlı! diyerek kendisini bekleyen arabaya bindi ve gözden kayboldu.  

Devamını Okumak İçin Tıklayınız