HAVANDA SU DÖĞMEKLE ÇÖZÜM OLUR MU?
Her ne kadar sabahtan akşama ”ziyaretler/kabuller/davetler/kutlamalar” yapsak da toplumun sorunları tükenmiyor. Aksine heyelan gibi, çığ gibi artarak devam ediyor. Eğitimden sağlığa, ahlaki çöküntüden adli olaylardaki artışa, ekonomik krizlerden teröre, bölgesel çalkantılardan sınır güvenliğine varıncaya dek sorunlar yumak, hatta kör düğüm olarak ortada… Karamana özel sorunlarımız da var elbet. Bunlar arasında birisi var ki laf etmeyen kalmadı. Sorunu sahiplenmeyen de kalmadı. Vaatler desek havalarda uçuşuyor. Elbette şehir şebeke suyundaki sıkıntı da çok önemli. Ama tarımsal sulamalardaki sıkıntı tüm geleceğimizi perişan edecek kadar önemli bir sorun. Yıllardır kontrolsüzce, hovardaca ve beleş çektiğimiz sular, suyunu çekince, telaş başladı. Bir türlü net ve gerçek rakamlar açıklanmasa da kontrolsüz, ruhsatsız ve kaçak yeraltı kuyu sayısı, resmi kuyu sayısının çok çok üstünde olduğu biliniyor. Kesin rakamlar açıklanmıyor, zira açıklansa vatandaş soracak “-Bu kadar kaçak kuyu açılırken siz neredeydiniz?” diye. İnsanoğlunun talepleri sınırsızdır. Dünyayı verseniz ayı ve güneşi de ister. Ama temel ihtiyaçlar için de sınırlı ve sayılı imkânların iyi kullanılması gerekir. Bu da önce vicdanlara sonra da yönetime kalır. Eh vicdan eğitimi konusunda eğitim sektörünün hali belli. Yönetime çok daha fazla iş düşüyor o zaman. “Ekinleri su kesti, ekinleri su bastı” ifadeleri daha çok uzak değil, 60’lı 70’li yıllarda sık duyduğumuz cümlelerdi. Bu gün Karaman Otogarından Konya Yoluna çıkıp da İslihisar köyüne giderken daha şehir çıkışında başlayan göllenme Karalgazi köyü hudutlarına kadar devam ederdi. Adı üstünde Sudurağı Kasabamızın olduğu bölge de aynı durumda idi. Yılın 8-9 ayında dereler çağıl çağıl akardı. Öyle ki şehir içinde taş döşeli o dar sokakların ortasından bile sulama suları akar vatandaş bir avuç da olsa toprağında bir şeyler yetiştirirdi. Evlerin önünde akan derelerde kazlar ördekler yüzer, tüm bu suların kontrolü için de su bekçileri bile olurdu. Çavuş gölü ve manda sürüleri, su değirmenleri, yüzme öğrendiğimiz bentler/dereler hala hayallerimizin renkli görüntüsüdür. Geldiğimiz nokta ortada. Sabah masamıza oturup özenle seçtiğimiz “çeşit” ekmekle, o taş gibi domatesi, türlü peynirleri, kokulu salatalıkları yedik. Akşam mercimek çorbamızı, fasulye yemeğimizi ve envaı çeşit böreklerimizi yiyeceğiz. Sonra da her geçen gün pahalandığından bahsedeceğiz. Ama çok azımız bu gidişle bunların bir süre sonra artık üretilemeyeceğini, tüm servetimizi de versek alamayacağımızı bileceğiz. Toprak büyüklüğünü arttırma şansımız yok. Buna karşılık nüfus artıyor. Devletimizde ciddi planlama hataları var. Şehirleşme, masa başı beyaz yakalı iş talebi ve sosyetik yaşantı çiftçi oranını çok azalttı. Zaten çiftçi sayısı artsa ne olacak, arazi miktarı hep aynı. O zaman birim alandan alınacak ürün miktarını arttırmak gerek. Bunun en temel ihtiyacı da su. Diğer tüm gereksinmeleri temin etseniz bile ürünün yetişmesi ve ürün miktarının artması için su, insan vücudundaki kan kadar önemli. Tankerlerle su taşıyıp milyarlarca ton su ile yeraltı sularını besleme imkânı var mı? Yok… Görüştüğüm yerbilimcileri bu eksilen suların tekrar aynı miktara ulaşması için iklim şartları ne kadar iyi olursa olsun 60 ila 100 yıla ihtiyaç olduğunu söylediklerinde ürpermiş, şok olmuştuk. İyi giden iklim şartları ile sınırlı sayıdaki birkaç barajda birikecek sular da çok dar bir alana yeterli olacak. Peki çözüm… Çözüm; akan sulara bakmakla yetinmeyeceğiz. Sahip çıkmadığımız yeraltı ve kaynak sularımızdan aldığımız derslerle, bir litresini ziyan etmeden bunları yararlı hale getirmeliyiz. Doğalgaz gibi çıkarılması ve nakli çok zor ve tehlikeli olan maddeyi topraktan çıkarıp, 5-6 bin kilometre uzaklıktaki mesafelere güvenle sevk eden teknoloji varken bizler çok, ama çok kısa sayılacak mesafedeki suları üstelik de cazibe ile ovalara indiremedik. Göksu üzerindeki mevcut tesislere hiçbir zarar vermeden Karaman Ovasına can verir. Kızılırmak Konya/Karaman ovasına can verir. Yıllar önce acar bir gazeteci, yeni sevdalanmış bir Karaman aşığı olarak önemli toplantılarda trans halinde hafızama kayıt yapardım. Hani o gaptırmamak için kırk takla attığımız GAP dan bile önceleri bu Göksu gündemde idi. KOP adını ilk duyduğumuzda alınmadık. Çünkü Konya’nın ihmal edilmiş unutulmuş dışlanmış ve hatta cephe alınmış bir ilçeciği idik. Ama yine de bu projeden Aksaray ile birlikte pay sahibi olduğumuzu öğrenmekten mutlu olmuştuk, üstelik bu pay yüzde 25 lerin üzerinde idi. Yine o toplantılarda bu tür bir önlemin alınmaması halinde sadece hububata dayalı olsa da tarımın gelecekte büyük sıkıntılar çekeceği ve kuraklık tehlikesi olduğu vurgulanmıştı. Bu projeye bir an önce başlanmalı ve bitirilmeli idi. O günden bu güne yarım asra yakın zaman geçti. Hala, evet hala o projeden Karamana bir damla su gelmedi. Gelecek gibi de görünmüyor. Dert çiftçinin. Sorun çiftçinin. Bu derde deva olacak ve sorunu çözecek olan siyasi ve bürokratlar nutuk atma, mazeret üretme ve oylama söylemler içindeler. Devlete güvenleri her geçen gün azalan çiftçiler kendi köylerinde bu konuda toplantılar yapıp çözüm arayışına girdiler. Hem de bilinçli, akılcı ve tutarlı yollar izleyerek. Durayda (Mesudiye) ve Karalgazi köyleri Karamanın bilinçli çiftçilik yapan yerleri. Geçtiğimiz günlerde oturup çözümleri tartıştılar ve yol aradılar. Bu toplantılarda “Devletimizin parası yoksa traktörlerimizi satıp katkı yapalım ama şu suya bir an önce kavuşalım” lafını edecek kadar içinde bulundukları durumu ayan beyan izah ettiler. Çünkü bu günkü felaketin farkındalar ve gelecek te bu felaketin hangi boyutlara ulaşacağını görüyorlar. KARAMAN, Karaman, Karaman… Kaybedecek zaman yok. Her gün bir yıl kadar önemli. Şu an tüm ama tüm faaliyetler aciller dışında durmalı ve bu su sorunu çözülmeli. Yoksa… Yoksa dilimiz varmıyor ama bir veya iki nesil sonra, gelecek nesiller KARAMAN ÇÖLÜNDE oturup “geçmişte buralar hep bataklık hep göl hep nehir ve dere imiş” diyerek aç/susuz kalacaklar. VEBAL diye bir kelime var… BİLENE, ANLAYANA VE VEBALİN FARKINDA OLANA. Sadece birkaç bin çiftçinin değil insanlık tarihinin vebali üzerlerine… 20250726 NOT: Konunun önemi nedeni ile 500 kelimelik makale boyutlarını aştım. Sabrınıza teşekkür ederim.