HASTA(HA)NE
Uzun süredir Karaman Devlet Hastanesine gitmemiştim. Birkaç gün evvel gittim. Rutin bir muayene için. Hani derler ya; Allah ne muhtaç etsin, ne de eksikliğini göstersin. Konumu, yatak sayısı, donanımı ve halkın ilgisi ile son derece faal. Denebilir ki; kamu yatırımları açısından ilimize yapılan en büyük yatırım. Poliklinikler, koridorlar, görüntü alma bölümleri, kan alma birimi…tıklım tıklım. Kanaatimce günlük üç-dört bin kişiye hizmet veriyor. Böyle bir kurumda herhalde yüzlerce belki de bine yakın kişi çalışıyordur. Yerel basında sağlıkla ilgili uzun süredir bir bilgi, haber de görmüyoruz. Çok mu ketumlar, basın birimi mi yok…anlamak da mümkün değil. Çalışanlara da bir şey soramıyorsunuz; malum 657 sayılı devlet memurları kanunu…konuşamazlar. Hastanede benim için en dikkat çekici konu ise şu asansör meselesi. Asansör kapılarına yazı yapıştırmışlar. Asansör kullanımı ile ilgili. Bir sürü şey yazıyor. Hepsini okudum ama kafamda oluşan algı şu: Asansöre binmeyin; yürüyün. Sebep ne acaba diye sesli düşününce; asansör bekleyen bir kişi, çok bozuluyormuş da onun için herhalde dedi. Katlara, gitmek istediğim yerlere yürüyecek kadar sağlığım yerinde olsa hastanede ne işim var diye düşündüm bir ara. Topluma açık ve sağlıkla ilgili bir yerde asansör hizmete amade olur, bozulur, ilgililerde yaptırır, tekrar bozulur, tekrar yaptırılır. Yine bozulur yine yaptırılır….Bu konuda hastaların serzenişlerine, sızlanmalarına, şikayetlerine de sorumlular sabırla tahammül eder, etmeli. Bunun ardından bir süre sonra ana girişe; otoparkımız yetersiz, mümkünse hastanemize yürüyerek geliniz diye bir pankart görebiliriz…Çünkü otopark gerçekten dopdolu. Hastaneyi yöneten kişinin ana görevi herhalde hastaların işini kolaylaştırmak olmalı. Onlara rahat ortam sunmak, işlerini kolaylaştırıcı düzenlemeler yapmak, moral verici işler ve uygulamalar hazırlamak gerekir. Belli ki; hastalar misafir (rahmetli Genel Sekreter Ayhan beyin tabiri) değil, müşteri olarak kabul ediliyor. Ama “umduğunu değil bulduğunu yersin” öngörüsü ile. Bence asansörlere binmeyin, yürüyün demek kadar dışarda girişte bulunan su havuzlarının faaliyette olması daha önemli hastalar için. Su sesi insanı dinlendirir. Müzik ve su sesi ile tedavi bizim geleneksel yöntemlerimiz arasında. Dışarıda, koridorlarda, polikliniklerde…değişik yaşlarda onlarca çocuk vardı. Çocuklar için oyun parkı yok ki oralarda buralarda gezip duruyorlar. Çocukları görünce; bu kadar da çalışan olunca (tam sayıyı bilmemekle beraber) aklıma kreş konusu geldi. Herhalde kreşi yaşatacak kadar çocuk vardır çalışanların. Çünkü yanlış hatırlamıyorsam eski Devlet Hastanesinde bu kadar çalışanı olmamasına rağmen kreş vardı. Ha bak hakkını yememek lazım; başhekimlik girişi beş yıldızlı otel lobisi gibi olmuş. Bence moral ve motivasyon için hem hastalar hem çalışanlar periyodik olarak orayı gezip görmeli. Başhekim nezaretinde tabi.. Biraz daha hastalarla, çalışanlarla konuşma-görüşme imkanı olsa kanaatim; “bir dokun bin ah işit” konumunda bulacağım kendimi. Bu kadarlıkla bende şu kanaat oluştu. Doktor olmak iyi yönetici olmak anlamına gelmiyor. Sağlıklı günler temennisiyle…