HAKKINI VERE VERE OKUMALI
Yüz binin üzerinde camilerimiz, yaş aranmadan bütün Müslümanlara Kur’an-i Kerim’i öğretmek üzere eğitime dünden itibaren açılmıştır. Gayrimüslimlere 365 gün açıktır ve imamlarımız da hazır kuvvetler gibi, itfaiye eri gibi, at yarışının süvarisi gibi, ambulans şoförü gibi beklemektedir, diyelim de öyle olsun. Hedef, Allah’ın rızasını bize kazandıracak amel/eylemlerin en salihi/uygununu öğrenmek ve uygulanışını Sevgili Peygamberimiz’i temsil eden imamlarımızdan görmek üzere kapılar açıldı. Açılın kapılarla dünyamızı cennet edelim, ahiretimizde cennete gidelim. Rabbimiz övdüğü Müslümanların özelliklerinden birinde şöyle buyurur. “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onun hakkını vererek okurlar. İşte onlardır ona iman edenler. Kim ona küfrederse, onlar zarara uğrayanların tâ kendileridir.” (Bakara süresi ayet 2/121) Baktığım tefsirlerde sahabeden hakkını verme konusunda nakiller vardır: Abdullah ibni Abbas diyor ki; “Harfin hakkını vererek, durak yerlerinde durarak ve ayet-i kerimenin manasını anlayarak, anladığını hayatında tatbik ederek okumak.” Yani “Kur’an’ı hakkıyla okuyun” ayet-i kerimesindeki, Kur’an’ın nasıl okunması gerektiğini tarif etmişlerdir. Bir kere harflerin hakkını vereceksiniz hani, durulması gereken lazım yerde duracaksınız, manasını bileceksiniz ve öğrendiğiniz manayı hayatınızda tatbik edeceksiniz. Peki, tatbik etmeden okuyacak olursanız ne olur? Manasını anlamadan okumanın sevabı yoktur denemez. Sevabı vardır ama indiriliş gayesi bu değildir. Hani ayet-i kerimede “Kur’an’ı anlayasınız diye irdirdik” diyor. 48 kiloda güreşe hazırlanan bir güreşçiyi gördüğümde aklıma geldi benim manasını anlamadan Kur’an okumak. 65 kilogramlık bir güreşçi vardı; bu güreşçiyi Fin hamamına soka soka 48 kilograma indirmişler, biraz sonra tartılacaktı, ancak güreşçiye 10-15 gündür çıkardığı kadar su içiriyorlardı. Böylece 65 kilogramlık adam 48 kilograma inmiş. Yudumla su içmeye kalkarsa işi bitiyor, mindere almıyorlar. Bir de 48 kilograma yüz gram tolerans vermişler, yüz beş gramdan fazla gelse güreşlere katılamayacak. İşte bu adam çeşmenin başına oturmuş, ağzına suyu alıp alıp geri döküyor. Çünkü vücut cayır cayır su istiyor, iki aydır susuzluk eğitiminden geçiyor. Ağır sıklet şampiyonları da var, ne bulurlarsa yiyorlar. Onların kilo sorunu yok ya. Bu cayır cayır yanıyor ama ağzından içeri su alamıyor. Peki faydası oluyor mu? Oluyor tabii. Faydası olmasa hep sürahinin yanında, çeşmenin başında durup ağzına alıp dışarı atar mı? Veya duşta, soğuk su altında, ağzı kapalı durur mu? Hiç değilse ağzının teninin ateşini söndürüyor. İşte Kur’an-ı Kerim’i hayatında tatbik etmeyen, manasını düşünmeden okuyanların hali güreşçinin ağzına su alıp alıp geriye tükürmesi gibidir. Hani Peygamber Efendimiz, bir hadislerinde şöyle buyurmuşlar: “Öyle Kur’an okuyanlar vardır ki, boğazından aşağıya geçmez.” Boğazından aşağı değil, tırnağımızdan saçımıza kadar, gözümüzden kalbimize kadar her yerimiz onunla dolmalıdır. Peki nasıl dolar onunla? Haram olan şeyler bir gün dinlenilmez hale gelmişse, Haram olan şeylere bakılmaz hale gelmişse, Hatta bedenimiz ve ruhumuz öyle safiyete gelmiş ki, haram olan şeyden nefret eder hale gelmişse, Haram olan şeyleri tutmaz olmuş ise, Kur’an üzerimize hakim olmuş demektir. Gülle yatıp kalkan, gül dalında yaşayan hiçbir bülbül bugüne kadar küllüğe konmamıştır.