Türk Çocuk Edebiyatı'nın Usta Kalemi

TAKİP ET

Miyase Sertbarut, son kitabı 'Sarı Maymun' un yazılış öyküsünü anlattı


TÜRK ÇOCUK EDEBİYATI’NIN USTA KALEMİ MİYASE SERTBARUT “BENİM BÜTÜN UMUDUM ÇOCUKLAR”
Miyase Sertbarut, son kitabı “Sarı Maymun” un yazılış öyküsünü anlattı “ İki yıl önce evde kendi sirkemi yapmaya karar verdim. Araştırdığımda, her meyvenin sirkesinin yapıldığını öğrendim. O zaman muz sirkesi de yapılabilir diye düşündüm ve kahramanım sarı maymunla tanıştım.” Türk Edebiyatı’nın sevilen, bol ödüllü yazarı Miyase Sertbarut iki gün boyunca Karaman’da çocuk okurlarıyla buluştu. Bu buluşma öncesinde, ayağının tozu ile sorularımızı cevaplandırdı. Bu buluşmayı sağlayan yazarımız Osman Nuri Koçak bizi ABC Kitabevi’nde misafir etti. Tavşankanı çaylarımızı yudumlarken bir solukta başlayıp biten keyifli sohbetimizin bir parçası olmak ister misiniz? Kendisini başkalarının yerine koymak deyimini çoğu kez kullanmış ya da duygudaşlık kurmaya çalışmışızdır. Ancak kendini her seferinde bir çocuğun yerine koyabilmek, bunu çocuk okuruna hissettirebilmek hiç de kolay olmasa gerek…  Karşımda duran kişi bol ödüllü bir yazar, bir öğretmen ve bir anne olunca elim ayağıma dolaşarak ilk sorumu soruyorum. Y.K:  “Yazmak ve çocuk ruhunu kaybetmemek…” Bu ikisi bir araya gelince, karın ağrım geçti diyorsunuz. Kitaplarınızda anlattığınız her çocuğu yaşamak, çocuklara yazmak nasıl bir ruh hali ister ve insan kendini sürekli nasıl besler? M.S:  Çünkü benim bütün umudum çocuklar… Aslında zor tabii… Yazarken yaşıyorsun, empati kurmak zorundasın ki iyi anlatabilmelisin. Bana benzeyen ve benzemeyen birçok çocuk anlattım. O çocuğun ruhunu görmen gerekiyor ki, çocuk kendini bulabilsin diye… “Çöp Plaza”da yoksulluğu dibine kadar yaşayan çocukları anlatırken onlar gibi hissetmek zorundasın. Çünkü dünya hepimiz için dönüyor ve bu duyguyu yok sayamazsınız. Bir çocuk eğer “bu kitap beni anlatıyor” dediğinde, işte bütün bunlar okumaya hizmet ediyor zaten. Kısacası çocuk okuru küçümsememek lazım… Y.K: Peki çocuklara yazarken, çocuklar duymasın ya da bilmesin dedikleriniz oluyor mu? M.S: Çocuklar hiç duymasın değil, tahmin edebilsin ölçüsü var. Nedense çocuğu günlük hayattan çok, kitapta korumacı davranıyoruz. Dramatik bir hava vermeden, vicdanını kanatacak şekilde değil ama o çocuğa bir kapı aralamak için, çocuklar hiç duymasından yana değilim. Çünkü çocuklarla birlikte yeniden şaşırıyorsunuz. Y:K: Bu kapıyı aralamak sırasında yaşadığını yüzleşmeleriniz oldu mu? M.S: Olmaz mı? Kendi kelimelerimden korktuğum oldu çoğu zaman, ben mi yazdım dediklerim oldu. Sonuç da hayatı anlatıyorsunuz.  Son kitabım Sarı Maymun mesela… Kahramanım sarı maymun bana çok direnen bir kahraman, yazdıklarımı beğenmiyor, kitap karakteri olmak istemiyor ve gerçek yaşamda yaşamak istiyor.  Y.K: Sarı Maymun karakteri nasıl oluştu mesela, biraz anlatır mısınız? M.S: İki yıl önce evde sirke yapmaya karar vermiştim, sarı maymun kahramanım oluştu (gülümsüyor) Evde kendi sirkemi kendim yapmaya karar verdim iki yıl önce ve sirke nasıl yapılıyor diye araştırdığımda her meyvenin sirke olabileceğini öğrendim. Ben de o halde neden muz sirkesi olmasın diye düşündüm. Sarı maymun henüz minnacık bir molekülken gemilere yüklenen muz sandıklarıyla Bolivya’dan Türkiye’ye geliyor. Anneannesi ve torunu da bu arada muz sirkesi yapmaya karar veriyor. Sonra küçük kız ile sarı maymun karşılaşması oldukça maceralı devam ediyor. Y.K:  Hepimiz içimizdeki çocuğa zaman zaman sarılıp bırakıyoruz. Siz çocuklara hitaben yazarken, aslında bize de yani yetişkinlere de sesleniyor musunuz? M.S: Çocuk için yazıyorsanız, içinizdeki çocuk uyanıyor aslında… Çocukken çok severdim kitap okumayı, kitapta kaybolmayı severdim. Çocuklara yazarken, az önce de dediğim gibi kontrollü yazıyorsun. Evet, her şeyi anlatamıyorsun ve daha sınırlı oluyorsun. Çocuk ve yetişkine gelince, verdiği haz aynı…  Çocuklara yazarken, büyüklerde okusun istiyorum. Y.K: Peki okuma alışkanlığının bizi tam da ağız dolusu sevindirmediği ülkemizde çocuklara yazarken büyükler de okurken ne gibi tepkilerle karşılaşıyorsunuz? M.S: Genelde olumlu tepkiler alıyorum çocuklardan. Kitap okula gidiyor, ben de bir ay sonra buluşuyorum çocuklarla… Daha önce kitap okumayı sevmediğini söyleyen ve ben bu kitapla okumayı sevdim diyen çocuklardır benim umdum… Tabii bunun yanı sıra bazı aile ve öğretmenlerden de olumsuz tepkiler alıyorum. Örneğin kahramanım boşanmış bir ailenin kızıdır. Bu durum aileleri boşanmaya teşvik eder düşüncesi var. Bir dilek tut kitabımın kahramanı bahçedeki kaysı ağacı çiçek açsın diye yıldızla bir dostluk kurar ve dilek tutar. Dileklerin yıldızlarla olmayacağını düşünen öğretmenler var. Bazen iyi ki okumuyor dediklerim oldu. Bir okula gittiğimde beni öğretmenden çok çocuk anlıyor (gülümsüyor) Y.K: Kitap kahramanlarınızı biraz anlatır mısınız? Sertbarut “Kitap kahramanlarım çoğu kez yoksuldu ama kolejlerde daha çok alınıp okundu.” M.S:  Suya sabuna dokunmayan kitap kahramanları var.  Benim kitabımın kahramanları yoksul çocukları, onların muhteşem maceralarını anlatıyor. Dil ve anlatım önemli, Öğretmenim ama kitap yazarken öğretmen değilim. İlla bir ders vermek değil amacım, çünkü Öğretmen kitap okunsun ve hep ders çıkartılsın ister. Kitap kahramanlarım çoğu kez yoksuldu ama kolejlerde daha çok alınıp okundu. Benim çocuklarım asi, başkaldıran tipler… Her duyduklarına inanmasın istediğim için, çocuk kendisini nasıl var edebilmeli ki, başka türlü bunu öğrenemez. Öğretmenliğim yazarlığımı besledi. Çok çocuk tanıdığım için yazarken kahraman bulmakta zorlanmıyorum. 20 yıl Öğretmenlik yapınca bu tipleri bulmak zor olmuyor.  Y.K:  Bu sohbetin diğer ucunda oturan ben aynı zamanda bir anneyim. Çocuk edebiyatı deyince anne babalar olarak nelere dikkat etmeliyiz? M.S: Sizin çocukluk masallarınızı, sizin çocuklarınız sevmeyebilir. Artık günümüz çocukları daha renkli ve dijital bir dünyaya doğdu. Bizim gibi olmadığını kabul etmeliyiz. O yüzden seçimi bazen çocuklara bırakmalıyız. Kitap evlerinin, kitap fuarlarının gidilebilir ve tercih edilebilir yerler olduğu algısı oluşturulmalı, çocuk kitap okumayı çok sevmiyorsa siz başlayıp, onun devam etmesini isteyebilirsiniz. Kitap kahramanı üzerinde konuşmak ilgiyi diri tutar. Kitap eğlenceli bir şey, çocuk o hazzı almalı… Y.K: Tüyap’ın çocuk ve gençlik edebiyatıyla buluşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz peki… M.S: Daha da çoğalması gerektiğini düşünüyorum. Evet, yayınevleri var ama az sayıdalar. Edebiyat, eğitimin bir parçası değil, dilini duygusunu hissettiren araçlar olmalıdır. Tıpkı sinemaya olduğu gibi, kitapta da çocuk güle oynaya gitmeli ve özgür olmalıdır. O nedenle bugünün çocuğunu yakalamalı ve özgürce yazılmalı… Y.K: Özgürce yazabiliyor musunuz? M.S: Bende çok özgürce olduğumu söyleyemeyeceğim. Yoksa çok daha delice ve çılgınca şeyler olabilir. Bana 5 yıl önce bir korku kitabı yazar mısın deselerdi, hayır derdim, çocukları niye korkutayım derdim. Ancak çok sayıda çeviri korku kitapları olduğunu gördüm. Önyargılarım da vardı tabii… Fakat Montague Amca’nın Dehşet Hikâyelerini okuyunca ön yargılarım yıkıldı. Tatlı bir korku üslubu vardı, eğlenceli geldi bana… Sonra dedim ki çocuk korkuyu bilmeli, bilmeli ki kapıyı kilitlemeyi öğrenmeli. Günümüz çocukları bilgisayar ortamında zombilerle uğraşıyor. Kitaplar benim için bir deneyim aslında…  Y.K: Zaman nasıl geçip gitti anlayamadım. Sona yaklaşırken, iki gün boyunca Karaman’da çocuklarla buluşacaksınız. Türk diline başkentlik eden şehrimizde Türkçe konusunda söylemek istedikleriniz var mı? M.S: Türkçe, ana dilimiz. Ana dili çok tatlı bir şey, bunun tadına varmak için okumak gerekiyor, söyleşmek gerekiyor. Bunun farkına vardığımızda, ana dilimizi yaşar ve yaşatırız. Karaman’a gelirken, çok ilginç bir tabela gördüm. “Osmanlı Prestij Otel” yazıyordu. Eğer siz Osmanlıyı savunuyorsanız, prestij nedir yanında, kafa karışıklığı bir arabesk durum var aslında. Dil ile düşünce birbirini besleyen şeylerdir. Eğer diliniz eksik olursa, düşüncemiz de eksik olur. Bu arada arı Türkçeci de değilim. Bazı şeyler dilimize girmiştir, halkta kullanıyordur, ben de kullanıyorum. Sadece hatalı kullanımlar olmamalı… Y.K:  Zaman ayırdınız ve benim için yeni kapılar açılan bir sohbet oldu. Son olarak, sohbetimizin başına dönerek “Benim umudum çocuklar” ile noktalamak gerekirse, neler söylemek istersiniz? M.S:  Benim umudum gerçekten çocuklar… Bunu güzel bir laf olsun diye söylemiyorum. Çocuklar daha yenilikçi, onlara iyi seçenekler sunulmalıdır. Okuyacağı ders kitabından, okuyacağı kitaba kadar… Çünkü çocuklar ancak ileride iyi bir toplum oluşturabilirler.  Teşekkür ederim…