OKUL MÜDÜRÜNE KIZIP KOSTÜM TASARIMCISI OLDU

TAKİP ET

*Karamanlı Kostüm Tasarımcısı Fadim Üçbaş Çoban Ateşi'ne Konuştu

OKUL MÜDÜRÜNE KIZIP KOSTÜM TASARIMCISI OLDU
*Karamanlı Kostüm Tasarımcısı Fadim Üçbaş Çoban Ateşi’ne Konuştu
“Babam İbralalı, annem Güdümenli…” diye başlayan sıcacık bir sohbete ara sıra arabaşı çorbasının buğusu, bazen Kır mahallesi ve Larende, bazen de İstanbul sokakları bulaştı. Küçük bir kız çocuğu olarak arkasında bıraktığı Karaman’a ise şöyle seslendi “ Yaşlanmak istediğim şehir”
•    Filinta, Kırımlı, Son Mektup, İftarlık Gazoz, Hatırla Sevgili, Tatar Ramazan gibi pek çok dönem dizisi ve sinema filmlerinin kostüm tasarımcısı Fadim Üçbaş hayat hikayesinin kısa bir özeti sayacağım tatlı sohbeti ile Çoban Ateşi’ne misafir oldu.
Sevgili Filiz Sertan Kızıl aradı bir sabah “mutlaka tanımalısın tanışmalısın” dedi. Ne iyi etti, çünkü küçük bir kız çocuğu olarak ayrıldığı Karaman’dan hiç vazgeçmeyen bir gönlü var Fadim Üçbaş’ın… Bir gün Karaman’da yaşlanmayı isteyecek kadar da bu topraklara ait hissediyor kendisini…
Fadim Üçbaş ile tanışmak için buluştuğumuzda, yıllardır tanışırmışız da kaldığımız yerden anlatmaya devam eden Karamanlı kimliği ile kucakladı beni…
Dedim kimlerdensiniz?
F.Ü:  1965 yılında Karaman/Larende mahallesinde doğmuşum. Babam Ahmet Üçbaş Yeşildere’li (İbrala) Annem Şayeste Korkmaz Güdümen’lidir. Babam Larende’de, annem Kır Mahallede büyümüş. Bir ağabeyim, bir ablam ve bir kız kardeşim var. Ben 5 yaşında iken, 1970 yılında İstanbul’a göç etmişiz. Daha sonra 1979 yılının Kasım ayına kadar İstanbul’da yaşadık. 80 öncesi tüm ülkemizde yaşanan siyasi kaos nedeniyle babamın ısrarları ile yeniden Karaman’a Larende mahallesine döndük.  Benim Karaman ile ilk ilişkim bu göç ile kuruldu. Karaman’a geldiğimizde yaşadığımız insan ilişkileri, dil, yemek kültürü ve buna benzer bize göre sorun olan her şey güzel memleketimizin özellikle o yıllarda çok kıymetli olan, komşuluk, paylaşma ve anlayış kültürü ile çok kısa zamanda aşıldı. Sadeleştik ve çok şey öğrendik… Mahallemizdeki dayanışma, birlikte hareket edebilme, hoşgörü kültürü o kadar doğaldı ki, birlikte yapılan ev temizlikleri, halı silkelemeden, çeyiz hazırlamaya, ekmek yapmaktan, arabaşı gecelerine, herkesin hasadının her eve ikram edilmesinden, gündüz kadınların batırık sefaları, akşam ailece buluşmalar, sohbetlere kadar, her şey o kadar doğal ve güzeldi ki, kısa zamanda uyumlandık Karaman’a…
 Birleştirici ve çağdaş geleneklerine bağlı, Atatürk ve vatan sevgisi ile dolu CHP’li bir ailenin çocuğu olarak kendini solcu diye tanımlayan ve ülke sorunlarına duyarlı bir genç kız olarak yetişmemde bu doğal sevgi ve paylaşımcılığın çok etkisi oldu. 
Peki, daha sonra ne oldu? Kaç yılında Karaman’dan ayrıldınız? 
F.Ü: 81 yılının Şubat ayına kadar kaldığımız Karaman’dan 2. göçümüzü tekrar İstanbul’a yaptık. Fatih Kız Lisesini bitirdim. Üniversite okuma şansım olmadığı için Özel Muhasebe ve Daktilo kurslarına katılarak 1983 yılında muhasebe hocam Mustafa Asım Kumru’nun muhasebe bürosunda çalışmaya başlayarak çalışma hayatıma başladım. Aynı zamanda Halk Müziğine olan tutkum nedeniyle Türk Folklor Kurumu Halk Müziği gurubuna katıldım. Bu kurumda tanıştığım arkadaşlarım vesilesi ile Halk Dansları çalışmalarına da devam ettim. 1986 yılında kız kardeşim Emine ile Eminönü Halk Eğitim Merkezinde Halk Dansları çalışmalarına başladık. 1991 yılına kadar süren Halk Eğitim çalışmalarımız yanı sıra, Turizm Otelcilik, Gemicilik Telsiz, Telgraf gibi değişik alanlarda da kurslara katılmaya ve ufkumuzu genişletmeye devam ettik. 1991 yılında Şişli Belediyesi Halk Oyunları Grubu, Çavuşoğlu Koleji gibi kurumlarda Halk Dansları eğitimimize devam ettik. Daha sonra, birçok dernek ve okulda Halk Dansları Eğitmeni olarak görev yaptım. İşçi Partisi Beyoğlu İlçe Yöneticisi, Propaganda Bürosu Profesyoneli ve Büyükçekmece İlçe Başkanlığı gibi aktif bir siyaset dönemim oldu. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği, ÇYDD, Aynı zamanda kurucusu olduğum Hasret Gültekin Kültür Sanat Kooperatifi gibi birçok Sivil Toplum Kuruluşunda da üye ve yönetici olarak aktif çalışmalar yaptım. 1996 yılında rahmetli Burçay Anger ve çok sevgili dostlarım Sibel Karaoğlu ve Emine Sağlam Akfırat ile birlikte Erkan Yücel Halk Tiyatrosu’nu yeniden kurduk. Halk Dansları çalışmalarımız içinde bulunan Köy Seyirlik Oyunları deneyimimizi bir de tiyatro çalışmaları ile taçlandırdık.
Sık sık gelir misiniz Karaman’a…
F.Ü: Çok sık geldiğim söylenemez. 1981 yılından sonra kısa süreli olmak üzere 89- 93 ve 95 yıllarında geldim gittim. 1996 yılı yazında ki 3 günlük ziyaretimi saymaz isek Karaman ile yeniden organik bağımı bu ziyaretimde kurduğumu söyleyebilirim. Hem 89/91 yıllarından kalma güzel arkadaşlıklarımı yeniden pekiştirebilmek, uzun yıllardır özlemini çektiğimiz akraba ilişkilerimizi yeniden kurmak, hem de facebook üzerinden tanıyıp çok kıymet verdiğim sevgili dostum Filiz Sertan Kızıl’ı yerinde tanımış olmak benim için muhteşem oldu. Bu nedenle sanırım en verimli Karaman ziyaretim bu gelişimde oldu diyebilirim ki sizlerle de tanışmak bu mutluluğu pekiştirdi.
Peki İstanbul… Kendinizi İstanbul’a ait hissediyor musunuz?
F.Ü: İstanbul büyüdüğümüz kent olması nedeniyle aynı zamanda memleketimiz de oldu elbette… İstanbul’un kozmopolit yaşamı yorucu olmakla birlikte, taşıdığımız değerler ve ifade ediş biçimimiz açısından elbette çok sevdiğimiz bir şehir… Ancak benim bugünkü hayallerimde en azından yaşlanmak istediğim şehir İstanbul değil…
Gelelim bugün ki mesleğinize… 
Kostüm tasarım ve uygulama. Bu işi yapmak aklınızda var mıydı?
F.Ü: Eğitim aldığım bir alan değil tabii… Aslında, az evvel bahsettiğim yoğun geçen siyaset, kültür, sanat çalışmalarımın bana hediyesi bir meslek diyebilirim.  Ben bunu Hobilerim Mesleğim oldu diye tanımlıyorum. Gerek TFK, gerek EHEM gerek İP ve gerekse diğer sosyal çalışmalarım sırasında tanıştığım ve benim en büyük zenginliğim olan İsmet Zeki Eyüboğlu, Nejat Birdoğan, Burçay Anger ve birbirinden değerli hem hocalarım, hem halen dostlarım olan Halk Oyunları camiasının çok kıymetli birikimi… (İsim yazamıyorum birini unutsam içim titrer ) tiyatrocu ve sinemacı arkadaşlarım, o kadar çok insanın birikimini taşıyorum ki bu anlamda… Benim hem bir sosyalist, hem bir folklorcu olarak yetişmemde çok kıymetli emekleri olan yüzlerce insan sayesinde bugün buradayım, mutluyum.
Bu işi yapmaya nasıl başladınız, aklınızda bu işi yapmak var mıydı soruma, gözleri biraz bulutlu, biraz öfkeli ama inançlı ve kararlı bakarak cevap veriyor bana Fadim Üçbaş:
“Aslında tek teşekkür etmem gereken kişiyi sordunuz. 1996 yılında Halk Oyunları Guruplarını çalıştırdığım Bayrampaşa’da ki bir okulumun müdürü… Kostüm ücreti ödeyemeyecekleri için 23 Nisan gösterisine çıkamayacak olan öğrenciler için okul aile birliğinden destek istediğim zaman ‘’boşver hocam paraları yoksa ekibe almayın’’ dediği gün meslek hayatımın değiştiği gün sayabilirim. Kırılan çocuk kalplerini tamir etmek için çok iyi bir gelinlik ustası olan annem ile kostüm tasarlamanın ilk temelleri atılmış oldu. Beni bu çocuklara nabedel kostüm dikmeye iten çok sayın müdür beydir!!!  İlk kostüm dikme deneyimim budur” diyor Fadim Üçbaş… Hala kırgın, kızgın ama inançlı kalbiyle şöyle devam ediyor:
“Daha sonra camiadan arkadaşlarım ve benim çalıştırıcısı olduğum okulların ihtiyacı olan kostümleri daha ekonomik mal etmek üzere kurduğum bir atölye ile ben kostümcülük mesleğime adım atmış oldum. Uzun yıllar birlikte yürüttüğüm, muhasebecilik, halk dansları eğitmenliği ve yöneticilik profesyonel işlerimin içine birini daha dahil etmiş oldum. Halk Dansları, Tiyatro kostümleri çalışmalarım devam ederken de yine sevgili senarist ve yapımcı arkadaşım Gülin Tokat ve Yapımcı arkadaşım Ruhi Karadağ’ın ısrar ve yönlendirmesi ile kendimi bir dizi setinde buldum.
Pek çok dönem dizisi ve sinema filmine kostümleriniz ile imza attınız. Zor bir meslek midir kostüm tasarımcısı olmak?
F.Ü: Elbette zor, her anlamda… Birinci olarak çok iyi bir kültürel alt yapınız olması gerekiyor, çizim yapıyor olmak, yaratıcı fikirlere sahip olmak olmazsa olmazı ve/fakat en önemlisi çok iyi bir araştırmacı olmak gerekiyor. Hele ki yakın dönem gravür, fotoğraf ve hafızalarda resmedilmiş dönemleri çok iyi araştırmak gerekiyor. Ayrıca günümüz bilgi/kirli bilgi çağında sadece teknolojik çalışma yapmak çok ciddi bir iş… Bilgiye ulaşıp, karakterleri var ettikten sonra da, dönemi, kültürü doğru ifade edecek, doku, renk, desen gibi unsurlara ulaşma çabası başlıyor ve tabii son olarak ta bu bütünü ortaya çıkaracak maharetli ustaları bir araya getirmek.
 Ekranda izlerken çok kolay eleştirilebilinen unsurları bir araya getirmek bir filmin, dizinin, projenin çekim aşamasından daha uzun ve meşakkatli bir dönem aslında.  Sektörel olarak ta yapımcıların ekonomik sorunları ile baş etmek gerekiyor.
Hangi dizi ve filmlerin kostümlerini tasarladınız? 
F.Ü:  Pek çok film, dizi ve belgeselde çalışma şansım oldu. Sanırım 60 civarı projede çalıştım. Benim için hepsi bir birinden kıymetli elbette… Ama Kırımlı (Burak Arlıel) , 120 (Özhan Eren), Görünmeyen (Ali Özgentürk), Son Mektup (Özhan Eren), Yüreğine Sor (Yusuf Kurçenli) İfatrlık Gazoz ( Yüksel Aksu) Yol Ayrımı (Yasin Uslu) Kurt Kanunu (Yasin Uslu) içinde bulunmaktan ve yönetmenleri ile çalışmaktan sonsuz mutluluk duyduğum projelerdir.
Neden dönem dizileri?
F.Ü: En önemli nedeni inisiyatif kullanabiliyorsunuz, kendi birikiminizden de katabiliyor, yaratıcılığınızı ve hayal dünyanızı da dahil edebiliyor ve aynı zamanda sizde kendi bilgi hazinenizi genişletebiliyorsunuz.
    Enerjisi, çalışkanlığı, sıcak ve samimi sohbetimize çaylarımızı tazeleyerek devam ettik. O sırada hemen sordum:
Bir film karakteri ile oturup çay içme fırsatınız olsa, kimi seçerdiniz ve ne sorardınız?
F.Ü: Bir film karakteri ile çay içip sohbet etme şansım olsa, Yeşil Yol filminin Paul Edgecomk karakteri ( Tom  Hanks) ile oturmak isterdim ve ona John karakteri (Michael Clarke Dunca) nın idamına neden izin verdiği üzerine gayet kavgalı bir sohbet etmek isterdim. 
Tekrar tekrar izlediğiniz ve sizi çok etkileyen filmler oldu mu?
F.Ü: Olmaz mı… Tekrar tekrar izleyip, her seferinde yeni izliyormuşum gibi etkilendiğim filmlerden bazıları Yeşil Yol (Frand Darabond) Schindeleres List ( Steven Spielberg) Duvar (Yılmaz Güney) Neredesin Firuze ( Ezel Akay)
Sırada yeni bir proje var mı?
F.Ü:  2019 için muhteşem bir proje hazırlığı içindeyiz. 2018 yılında hazırlık ve çekimlerini bitireceğimiz bir projemiz var. İçinde bulunacağım için çok heyecanlı olduğum bir iş, şimdilik bu kadarını söyleyebilirim. 
Bir okul müdürüne kızdınız, çocukların kalbini tamir etmek istediniz, atölye kurdunuz, meslek edindiniz, bu işten para kazanıyorsunuz. Aklınızın bir ucunda kıyısında var mıydı peki…
F.Ü: İş olarak değil elbette ama ben kumaş ve kostümleri hep çok sevmişimdir. Halk oyunları çalışmalarımızda ekip kostümlerinin hazırlığı, tadilatı vs. konularda hep gönüllü çalıştım. Anadolu’yu ve motiflerini çoook seviyordum… İşte o zenginlik bana bu günkü gönül zenginliğimi ve mesleki doyumumu hediye etti.
Peki, ülkemizde sektör anlamında en çok karşılaştığınız sorunlar nelerdir?
F.Ü:  Tabii en başta kaynak ve ekonomik sorunlar… Ben çok ciddi bir arşiv sahibi oldum. Maalesef henüz tamamlanmamış arşivcilik ve kaynak sunumu olanaksızlıkları nedeniyle ve elinde arşivi olanlarında paylaşma konusundaki cimrilikleri nedeni ile kaynak bulmak en büyük sorun diyebilirim. İkinci olarak malzeme üretmek ve döneme uygun dokuyu bulmakta da çok zorlanıyoruz, olanlara da çok ciddi paralar yatırmak gerekiyor. Zanaatkarlık bitmeye yüz tuttuğu için iş yaptırabileceğimiz usta yok denecek kadar az, dokumacılar, kumaşçılar, terziler yok artık… Olan da daha fahiş fiyatlarla turistik çalışmayı tercih ediyor. Bu bizim işin hazırlığı ile ilgili sorunlarımız tabii… Bir de işin yapımcı- çalışan ilişkisi var. Uzun süren mesailer, günlerce, haftalarca süren aşırı yorgunluklar karşılığında ödemelerin düzenli yapılamaması, bazen hiç alamamak ve mahkemelere ya da kavgalara kadar varan sonuçlar yaşanması… Büyük emeklerle hazırlanan projelerin vizyona çıkamaması, ya da yayından kaldırılması gibi birçok problem ile de karşı karşıyayız.
Hedeflediğiniz yerde misiniz?
F.Ü:  Mesleki olarak  evet… ancak kültürel olarak hayır.
Bu sektörde en büyük hayaliniz nedir? Nasıl bir filmin kostümlerini tasarlamak isterdiniz?
F.Ü: Bu konuda özel bir hayalim yok çünkü belgeseller sayesinde de neredeyse her dönemi çalışmış oldum. Her filmin içinde sizi öne çıkaracak karakterler var. Dolayısı ile film değil de karakter çalışmak çok daha zevkli…
Mesleğiniz dışında nelerle uğraşmak sizi mutlu eder?
F.Ü: Ben her şeyden kendine mutluluk payı çıkarabilen bir insanım o nedenle de özel bir şey beni mutlu eder mi bilmiyorum… Yeni yerler görmek ve üretken yeni insanlar tanımak, o üretimin içinden kendime pay çıkarmak, sanırım bu yeterli benim mutluluğuma… (Gülümsüyor)
Siz bir nevi alaylısınız, bu işe ilgi duyan gençlere neler söylemek isterdiniz?
F.Ü: Ben kendi özelimde alaylı yetişen bir insan olduğum için tek tavsiyem, eğitimini bile almış olsalar çok çook araştırmak, bilgiye ilk elden ulaşmaya çalışmak, hatta deneyimlemek ( benim için pratik teorinin anasıdır ) “Biliyorum” dediğiniz yerde tükenmeye başlarsınız…
KARAMAN deyince… (Boşluğu nasıl tamamlardınız?) 
F.Ü: Karaman muhteşemmm… Çok büyük bir hazine… Kıymetinin pek anlaşıldığını sanmadığım bir hazine. Hem kentsel, hem kültürel dönüşümü maalesef yanlış planlanmış bir şehir… Gördüğüm kadarı ile değerlerin taşınması ve tanıtımı bireysel çabalarla giden bir gelişim yaşamaya çabalıyor. En önemli eleştirim eski Karaman’a ait derli toplu bir koruma alanı oluşturulmamış olması. Maalesef  olanlarda da restorasyon hataları var. Üst geçitler yerine alt geçitler yapılıp üst yapı yeşil alanlar olarak kullanılabilirmiş diye düşünüyorum. Dikey yerine, yatay yerleşim özendirilebilir, eski Karaman nostaljik hali ile muhafaza edilip zaten Tokilerle genişletilen yerleşim alanları kontrollü mimari ile birbirine uyumlu hale getirilebilirmiş… Bir de Seyir Terası diye yapılan bölgenin Karaman’ı üstten görebilen, panoramik bir alanda olması sanırım daha doğru olurdu.  Kadın ve çocuklara yönelik daha çok sanat ve kültür merkezi, turist çekebilecek cazibe alanları ve buralarda da kadın emeğini daha çok öne çıkarmak gibi çalışmalar olmalı…
 Sizi tanıdığıma mutlu oldum, hemşerileriniz de tanısınlar istedim. Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.  Son olarak söylemek istedikleriniz var mı?
F.Ü: Ata topraklarımı çok seviyorum… Benim özelimde yaşlanmak istediğim yer Karaman’dır. Karaman’ın aydın ve yürekli insanlarına sonsuz saygı ve selamlarımı gönderiyorum. Sistemin çirkinlikleri ile sıkça adı gündemde tutulan Karaman’ımız için hepimizin yapacağı çok şey var… Benim adıma bana düşen bir görev var ise memnuniyetle yanınızda olacağımı bilmenizi istiyorum.