Neyle Besleniyoruz?

TAKİP ET

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbirleriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, diğeri ise siyahtı.

BAŞARACAK MIYIZ?
Osman Nuri KOÇAK
Neyle Besleniyoruz?

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbirleriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, diğeri ise siyahtı.
Çocuk kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, ikinci köpeğe neden ihtiyaç olduğunu ve renklerinin neden illa siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu.
Dedesine merakla sordu. Yaşlı reis bilgece gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
-''Onlar'' dedi, ''benim için iki simgedir evlat.''
-''Neyin simgesi'' diye sordu çocuk.
-''İyiliğin ve kötülüğün simgesi… İyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımdalar onlar.''
Çocuk; ''mücadele varsa kazanan da olmalı''
diye düşündü ve bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi;
-Peki, dedi. ''Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?''
Yaşlı reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.
-Hangisi mi evlat?
-Ben hangisini daha iyi beslersem!                         – bu metin alıntıdır-

12 Eylül, birçoğumuz açısından çok öğretici bir milat oldu.
“Bir siyasal- toplumsal yapının varlığının, öbürünün yok edilmesi ile ancak vücut bulacağı” şeklindeki ezberlere itirazlar, bu takvimden sonra çoğalmaya başladı.
Ben de bu itirazcılardan birisiydim ve çok uzun soluklu bir itiraz sürecim oldu. Çünkü itirazım hâlâ devam ediyor.
Siyasal görüşler bir birlerine karşı düşman değil, rakip pozisyonunda olmalı. 
Siyasetin bedeli VATAN olmamalı.
VATAN tüm siyasetlerin üstünde olmalı ve hatta siyaset meşruiyetini bu ölçütten almalı. 

Çok sevdiğim bir gazeteci kardeşim bana; “ Üstadım, rakip düşünceler için, dilinizi bu kadar özenli kullanmaya çalışıyorsunuz, toplumsal kesimlerin kardeşlik paydasına sürekli vurgu yapıyorsunuz, milli değerler konusunda hassasiyetleriniz çok fazla. Bu cehaletten nemalanan kavga toplumuna sesinizi duyuracağınıza ve tarzınızın doğruluğuna ikna edeceğinize inanıyor musunuz?” dedi.  
Ben de; “ Sevgili kardeşim. Ben iyi olanı ve barışı besleyeyim de, günü gelir hepsi hem anlaşılır hem de lâzım olur” demiştim.

Bu inadımdan ve tercihimden bu gün daha da hoşnudum. 
Çünkü ülkemize karşı birçok koldan açılmış olan yok etme savaşı sürecinde, tek gücümüzün “birlik içinde bir millet” olduğunu çok yakıcı bir şekilde gördük ve yaşadık.
Elimizde kavgalardan, ötekileştirmelerden, yarılma ve ayrışmalardan, küfürlerden ne kazandık ve geriye ne kaldı?
Yaralı bir Türkiye.
Tam da bu yaralar üzerinden saldırıya geçtiler.
Cumhurbaşkanını öldürmeye teşebbüs, devleti işgal etmeye cüret ettiler.
Bu saldırılar ile nasıl başettik? Nasıl başetmeye çalışıyoruz?
Birliğin gücü ile.
Birlik olabileceğimizi düşünmedikleri için iyice çıldırdılar ve ulusal birlikteliğe destek veren Ana Muhalefet Başkanını öldürmeye kalktılar.
Ama birlik duygusunu Türk Milleti sevdi. Ona da topyekûn sahiplendiler.
Peki, bu duygu bizim gibi insanlar yoluyla yıllarca beslenmemiş olsaydı, birlik mümkün olabilir miydi?
İmkânsız.
Engereğin gözünü kamaştıran bir imparatorluğun bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti, çok renkliliği ile kaçınılmaz olarak yüzleşecekti. Ne var ki bu yüzleşmeden zaaf değil, güç üretmesini bilemedi. 
İlk defa bu gün güç üretiyor.
Buna 36 yıldır kalemimle, kelamımla katkı veriyor olmaktan şimdi daha da mutluyum.
Bana o soruyu soran kardeşime selamlarımı gönderiyorum ve demek ki, iyiyi ve iyiliği beslemek çok önemliymiş “ diyorum.
Biliyorum, süreci kimse partisel fırsatlara çevirmeye kalkmaz ise, millet olmayı BAŞARACAĞIZ.
Çünkü Mustafa Kemal’ in attığı temel sağlam…