Ne güzeldi çocukluğumuz bizim...

TAKİP ET

Küçüklüğümde her yaz tatilinde camilerde imamlar Kur'an öğretirlerdi. Karaman'daki hemen her hocada okumuşumdur.


FERGABA ÇIKMAK
Yunus TURAN
Küçüklüğümde her yaz tatilinde camilerde imamlar Kur'an öğretirlerdi. Karaman'daki hemen her hocada okumuşumdur.
Elif cüzünden başlardık... Öyle gıcır gıcır yepyeni cüzler filan değil, büyüklerden kalma eski cüzleri okurduk. Kur'an'a geçtiğimizde yürüyüşümüz değişir, havamızdan geçilmezdi. Ev halkı "Oğlumuz Kur'an'a geçti..." diye gururlanırlardı... Biz de onların bunu demeleri için uğraşırdık...
Tahtadan rahlelere sıralanıp içimizden dersimize çalışır, hocanın önünde okumak için sıramızı beklerdik. Sıra gelince telimizi ve cüzümüzü alır otururduk hocanın önüne... Bir yandan da hocanın önünde sesli okuyan çocuğu izlerdik... Bazı camilerde halen görüyorum o rahleleri...
Teli şimdiki çocuklara söylesen inanmaz. Kalınca bir tel bulur, uç kısmını yuvarlatır, okuyacağımız yeri o yuvarlağın içine alır okurduk. Ne uğraşırdık o teli yapmak için...
Camide aynı zamanda Sureleri ezberler, namazı ve 32 farzı da öğrenirdik. Namaz vakitlerinde de müezzinlik yapmak için, ezan okumak için birbirimizle yarışırdık...
Hacı Osman Ağa Mescidinin meşhur hocası, "Teke sakal hoca" diye bilinen rahmetli Fahri Bilgiç idi. Adı gibi fahri imamlık yaptı yıllarca... O imam ben müezzin, cemaat yok... Mescidin girişindeki taşın üstünde ezan okurdum. "Olmadı, yanlış okudun" diyerek üç kere ezanı arka arkaya okuttuğunu hatırlıyorum... Bayramlarda Dikbasan Camisinde vaaz verirdi... Son zamanlarına kadar verdi... Bir bayram günü vaaz vermeye gelmediğinde hasta olduğunu anladık... O kadardı yani... Allah'ım rahmet eylesin...
Mescidin hoparlörü yoktu ama Ziftli Camide vardı. Evdekiler bizim okuduğumuzu duyacaklar diye ezan okumaya çalışırdık. Tabi büyüklerden bize sıra zor gelirdi...
Ziftli Camide yatsı namazında müezzinlik yapmıştım da, namaz sonrası okunan "Amenerrasülü" Suresini yanlış okumuştum. Hoca düzelttiydi... Yanlış okudum diye kıpkırmızı olmuştum.
Dikbasan camisinde okurken Ali hocanın(Ali Özdoğru) Ayet-El Kürsi suresini yanlışsız okuduğum halde bir hafta geçirmediğini hatırlıyorum. Diğer sureleri bir günde geçerken, bu sureyi bir hafta geçirmediğinin nedenini şimdi daha iyi anlıyorum...
Mahallemizde de yaşlı dedelerimize bilmediklerimizi sorardık onlar anlatır, bir de dinlerdik... Rahmetli Nalbant Mustafa amcanın Mesut amcaların evinin önündeki taşın üzerinde otururken, namaza durduğun vakit ellerini nasıl bağlayacağını anlattığı her namaza durduğumda aklıma gelir... Mustafa Tez nur yüzlüydü rahmetli ve onun tek katlı toprak evde son nefesini verdiğinde bende vardım. Niye oradaydım, kim götürmüştü beni hiç bilmiyorum... Ama ben ilk kez bir insanın son nefesini verdiğini onda görmüştüm.
Mesut amca da ağzı hep dualı, çok mütedeyyin biriydi. Mesut Keçeci, bizim için "helvacı mesut" amcamızdı. Çok severdik... Hep söylediği dualar kulağımda çınlar... Rahmeti bol olsun inşaallah...
Büyüyünce Alatalı Mehmet Efendi, her şeyi danıştığımız "Alim hocamız" hocamız oldu... Şimdi Siyahser Camisinin yanındaki Karabaş Veli Tekkesinin yanındaki mezarlıkta evliyaların komşusu... Allah rahmet eylesin...
Neredeeen nereye...
* * *
Kur'ana geçtikten sonra sureleri Kur'an'dan ezberlemeye başlardık. Sureleri sırasıyla hocanın önünde Kur'an'dan okur, zaten okumaya çalışırken de ezberlerdik... "Tamam" dediğinde, sonraki sureye geçilirdi.
Herkesin okunmasını beklediği bir sure vardı... İnşirah suresi... Bu sureyi okumaya başladığında herkes okumasını keser, okuyanı seyrederdi... Surenin sonunda "Feiza ferağte fensab , Ve ila rabbike ferğab" der demez, hoca; okuyan çocuğun kulağını tutar, gülümseyerek; "Kaptım..." derdi...
Benim kulağı Tartan Mescidinde kaptırdıydım. Adet olduğu üzere kulak kapıldıktan sonra o günkü dersiniz bitmiş olur, hemen gidip babanıza "Baba ben Fergaba geçtim" dersiniz.
Babam ne sevinmişti... Müşteriye o değilden, önemsemezmiş gibi; "Benim oğlan fergaba çıkmış da..." dediğini hatırlıyorum... Yani Fergaba çıkmak, İnşirah Suresine kadar bütün sureleri ezberlemiş, Kur'anı hatmetmeye az kalmış demekti aslında...
Hemen hızarın şalterini kapatıp dükkanın karşı köşesindeki rahmetli Seyyit amcanın bakkalına gittiydik. Bir kasa lokum, bir kutu pistevit alıp herkes dağılmadan yetiştirmem lazımdı... O gün lokum ve piskevit günü olurdu. Aslında hocalar ayarlardı. Aynı gün iki kişiye birden fergap okutturmazlardı. Dolayısıyla her gün lokum ve piskevit yenirdi...
Bu, bizim çocukluğumuzun eğlencesiydi...
Hele Kur'anı bitirdiğimizde, hatim inilirdi. Hocalar eve çağrılır, mevlitler okunur, yemekler yenir... Herkes gelir... Hatim inmek, ailenin de çocuğun da dindarlığının tescili gibi olurdu... Aile de çocuklar da gururlanırlardı...
Geri gelmesi mümkün olmayan, güzel günlerdi o günler... 
Ne güzeldi çocukluğumuz bizim...
Sizi bilmem ama ben yıllardır hatim inildi diye yemek verildiğini hatırlamıyorum...
Fergapa çıkanı da fergaptan kulağı kapılanı da...
________________
Ali dede, Mustafa Özdoğru'nun dedesidir. 
Mesut Keçeci, İsmet Keçeci ve Selami Keçeci'nin babalarıdır.
Fahri Bilgiç(Teke Sakal Hoca), Ali Bilgiç'in babasıdır.
Mustafa Tez, Ziya Tez'in babası, Mustafa Tez'in dedesidir.