KMÜ'de Yunus Emre Okumaları'nın sekizincisi düzenlendi

TAKİP ET

 Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesinde (KMÜ) 2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı kapsamında ilki 13 Şubat 2021 tarihinde gerçekleştirilen Yunus Emre Okumaları'nın sekizincisi düzenlendi.

KMÜ Eğitim Fakültesi ile Dil ve Edebiyat Topluluğunun ortaklaşa düzenlediği program, üniversitenin 14'üncü Kuruluş Yıl Dönümü kutlama programı kapsamında 27 Mayıs günü çevrim içi  olarak gerçekleştirildi.  

Yönlendiriciliğini KMÜ Eğitim Fakültesi Dekan V. Prof. Dr. İdris Nebi Uysal'ın yaptığı programın açılış konuşmasını gerçekleştiren Rektör Prof. Dr. Namık Ak, KMÜ'de "2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı" münasebetiyle düzenlenen Yunus Emre Okumaları'nın önemine değinerek Mevlana ve Yunus Emre'de doruk noktasına çıkan sevgi ve hoşgörü anlayışının en büyük membasının İslam kültürü ve Anadolu toprakları olduğunu belirtti. 

"Bizim için her yıl Yunus Emre yılı"

Program, KMÜ Dil ve Edebiyat Topluluğu Başkanı Kahraman Şirin'in Bakülü Şair Anar Rızayev'in Yunus Emre'nin 'Geldi Geçti Ömrüm Benim' şiirine yazdığı naziresini okumasıyla başladı. Ardından konuşan Prof. Dr. İdris Nebi Uysal, "Bizim için her yıl Yunus Emre yılı. Onun şiirleri ve öğretileri hayatımıza işlemeli, genç nesle daha iyi anlatılmalı." dedi.

"Bunca zaman geçmesine rağmen hala Yunus Emre'nin dil mahareti aşılamamıştır"

Yunus Emre Okumaları'nın bu haftaki konuğu olan Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ziya Avşar, Yunus Emre'nin "Ol dürr-i yetimem ki görmedi beni umman" şeklinde başlayan şiiri üzerinden açıklamalarda bulundu.

Prof. Dr. Avşar, Anadolu'da Oğuzlar'ın sözlü kültüründe yoğurdukları dili, Yunus'un fırınında pişirdiklerini söyleyerek "Yunus Emre Divanı'nı her okuduğunuzda ayrı bir yönünü keşfeder ve onun dil dehasına hayran kalırsınız. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen hala Yunus Emre'nin dil mahareti aşılamamıştır." dedi.

"Yunus, suyu dereden değil, buluttan içmiştir"

Prof. Dr. Avşar, Yunus Emre gibi, dilin içini dolduracak bir manaya sahip olamadığımız için onun dil dehasına ulaşamadığımızın altını çizerek "Mevlana'nın tabiriyle o, suyu dereden değil, buluttan içmiştir." şeklinde konuştu.

"Cenab-ı Hak, dostlarını dahiler arasından seçer"

Prof. Dr. Avşar, sözlerine şöyle devam etti: "Yunus gibi Hak erleri çifte dehaya sahiptir: Birisi zihin, diğeri kalp. Çünkü Cenab-ı Hak dostlarını eblehler arasından değil, dahiler arasından seçer. Kalp; beyin kapasitesini aşan ayrı bir akl'ediş biçimidir, Hak vahyine konu olan yerdir. Hak dostları hem aklî hem kalbî yönden dehadırlar. Onlar hangi dile el atsa diriltir; hangi manaya erişse onu dile getirebilirler. Yunus Emre buna 'kudret dili' adını vermektedir. Ancak Hak erleri irşat gayesi yüklenmemiş hiçbir mana ve sırrı dile getirmezler. O yüzden Yunus Emre'nin sözleri de irşadî sözlerdir."

"Denizdeki nadir inciyi ancak nadir dalgıçlar çıkarır"

Prof. Dr. Avşar, Yunus Emre'nin "Ol dürr-i yetimem ki görmedi beni umman" dizelerinde geçen "dürr-i yetim" tabirinin 'ender bulunan inci' anlamına geldiğini ve şiirimizde bu tabirle Hz. Peygamber'in kast edildiğini ifade ederek şöyle konuştu: "Burada umman yani deniz, marifet'i yani Cenab-ı Hakk'ın özel ilmini anlatır. Denizdeki nadir inciyi de ancak nadir dalgıçlar çıkarır. Denize derin dalış yapıp vurgun yemeden o inciyi çıkarmak herkesin harcı değildir. Özlerinde balık istidadı taşıyanlar yani marifete talip olanlar onu bulabilir. O nadir inci nur-u Muhammedî'dir. Suyun yatağı ne kadar genişse marifeti de o kadar çok olur. Göl olana göl kadar, deniz olana deniz kadar, kainat olana kainat kadar verilir. Sır denizi bir katrede gizlidir. Umman büzülüp bir katreye sığar ki buna tasavvufta 'fena' denir." 

Prof. Dr. Avşar, Yunus Emre'nin nesne'lerin gaybî duyguları olduğunu ancak bunların bizim duyularımızdan daha gelişmiş seviyede bulunduğunu dile getirdiğini belirterek sözlerine şöyle devam etti: "Nesnelerin dilleri gibi ilimleri de yüksektir; toprağa ekilen tohumdan bunu anlayabiliriz. Nesnelerin duyuları ile velilerin duyularını Yunus eşleştirir; onda bu duyular birleşir, aynileşir. Biz nesnelere duyu yansıtmayız; nesnelerdeki duyuyu yansıtırız." 

Tasavvufî algı ile zihnî algı arasında fark olduğunu dile getiren Prof. Dr. Avşar, zihnî algı ile olayları yorumlayanların herşeyi 'ayrı ayrı' ve parçalara ayırarak yorumladığını söyleyerek "Bize bu bir düzen içinde görünür; bunun ayrımını ne yorumlayan ne de dinleyen fark eder. Tasavvufî algı ise dalları değil, ağacı görür." dedi. 

"Yunus Emre'ye göre sevgi varsa muhakkak bedeli de vardır"

Prof. Dr. Avşar, Yunus Emre'nin beyitleri üzerinden açıklamalarına devam ederek şunları söyledi: "Yunus Emre'ye göre sevgi varsa muhakkak bedeli de vardır ve muhabbetin bedeli, ayrılık sürecidir. Muhabbet, acı verici bir bedel üzerinden yürür; Yunus'a göre bu pek zalim görünen işleyişin ardında çok ince hikmet vardır. İnsanlar olaylara ya vahdet (birlik) ya da kesret (çokluk) algısından yaklaşır. Kesret algısına göre herşey, koptuğu ve ayrıldığı parçasını arar. Hayattaki engeller ve tuzaklar, bir mürşitten başkası değildir. Yakup, Yusuf sevgisinde ısrar edince gaflet perdesini parçalayana dek ayrılık acısı çeker. Bu bir arayıştır ve her an neyle buluşup neyle ayrıştığımız önemlidir. Unutulmamalı ki Karun mala koşuyorsa mal da Karun'a koşuyordur. Yakup, Yusuf'u arıyorsa Yusuf da Yakup'u arıyor; Mecnun, Leyla'yı arıyorsa Leyla da Mecnun'u arıyordur. Ana gaye ise Yakup'un ve Mecnun'un kendini bulması değil, kölelikten kurtulup Sultan'a ulaşması yani vahdet bilincidir."

Program, Prof. Dr. Avşar'ın KMÜ'nün 14'üncü kuruluş yıl dönümünü kutlayarak "Ayın 14'ü tamamlanmadır; bundan sonra artık daha iyi işler gelecektir." şeklindeki sözlerinin ardından sona erdi.









karaman karaman haber yunus emre kmü