KARADAĞ'IN MAKUS TALİHİ

TAKİP ET

Karadağ ile ilgili birçok sefer yazdık çizdik. Karadağ kenarındaki bir köyün çocuğu olarak her bölge insanı gibi biz de Karadağ'a tutkunuzdur.


KARADAĞ'IN MAKUS TALİHİ
Hasan ÖZÜNAL

Karadağ ile ilgili birçok sefer yazdık çizdik. Karadağ kenarındaki bir köyün çocuğu olarak her bölge insanı gibi biz de Karadağ’a tutkunuzdur. Daha da ileri giderek söyleyebiliriz ki Karadağ bizim KAF Dağımızdır.
Gizli güzellikleri vardır. Keşfetmek gerekir. Sabahı bir başka güneş ile başlar, akşamı bir başka güneşin batışı ile başlar. Dünyanın sayılı kraterlerinden birisine sahiptir. Kalderası kusursuz geometrik şekiller sunar.
Çocukluğumuzda merkeplerle tırmandığımız bu Dağ binlerce yıl önceki nesiller tarafından da keşfedilmiş ve görkemli medeniyetlere beşik olmuştur. Bilinçsizlik, adı 1001 olan birkaç kilisenin ve yerleşim yerinin, birkaç taşını günümüze ancak ulaştırmıştır. Geniş bir coğrafyadaki tüm binalar bu kiliselerin yıkılması ile elde edilen taşlardan elde edilmiştir.
Üzerinde ender bulunan kasnak meşesi ile bir zamanlar tamamı kaplı Karadağ bu gün yarı çıplaktır. Sadece odun için kesilse bir ülkeye yetecek ormanların çoğu keyif için, otlak açmak için veya tarla elde etmek için yakılmış yok edilmiştir. Bu gün büyük uğraşlarla yeniden çoğalmaya başlayan bu özel meşeler yazın ayrı kışın ayrı bir güzelliktedir. Geçmişin güzel hizmet adamlarından Ahmet Duran canla başla, bilinçli ve liyakatli olarak bölgede bir pozitif ışık yaktı ama o gitti iş bitti.
Günümüz teknolojilerine meydan okuyan bir inşaat harikası olan Roma Havuzu, bölgenin su ihtiyacını karşılanmasına yönelik çok sayıda sarnıcı, müstahkem kule ve savunma sistemlerinden bugün sadece izler kalmıştır. Zirveye çok yakın bir mıntıkada yıl boyu erimiş kar suyunu bizlere sunan bir pınarı (çeşme) ve tüm fizik kurallarına meydan okuyan bir de kuyusu vardır ki başlı başına bir inceleme konusudur.
Bölgede Televizyon Kulesi inşaatı söz konusu olunca zirveye ilk yol açılmıştı. İlk zamanlar iş makinaları ve traktörlerle gidilen bu yol bu gün kullanılmakta ve misafirlere hizmet etmektedir.
Yıllar önce Muhterem büyüklerimizden ve özellikle Babamdan dinlediğimiz yılkı hikâyeleri zamanla farklı bir boyut kazandı. Tarımda makineleşme başlamadan önce geniş arazi işleyen çiftçiler çok sayıdaki atlarına kışın bakım yapmaktan kaçınmak için Karadağ’da bir uygulama yaparlarmış. Kış aylarında lazım olacak birkaç atın dışındaki atlarını Değle Köyüne yakın bir mıntıkadan Karadağ’a bırakır dönerlermiş. Civar köylerden çiftçilerin bıraktıkları bu atlar doğaları gereği kısa sürede sürüler oluşturup özgürce yaşar kış aylarında zorlu tabiat şartlarında dayanıklı hale gelirlermiş. Değle köyünde bu konuda uzmanlaşmış kişiler bu atları bahar aylarında sahiplerinin isteği ile tek tek yakalar ve çiftçilere teslim ederlermiş. Tüm bu zorlu şartlara rağmen zayiat yok denecek kadar da az olurmuş.
Böyle başlayan Yılkı Atı kavramı makineli tarıma geçilmesi sonucunda şekil değiştirmiş ve atlar doğa ile baş başa kalmış. Günümüzde Karadağ’ın simgesi haline gelen bu atlar, bölgeye salınan yaban koyunları ile bölgeye dikkatleri daha fazla çeker oldu.
Çok geniş alanlarda haberleşmeyi ve TV yayınlarını sağlayan Karadağ Vericisi, karşı tepeye kurulan savunma radarı ve daha sonra kurulan meteoroloji istasyonu ile zirveyi günlük hayata taşıdı. Bir zamanlar hevesle başlayan ve kişiye özel bir gündem olan yamaç paraşütü de bölgeye kıza bir süre dikkat çekti.
Bölgeye Devlet yollarından ayrılan 3 yol ile gitmek mümkün. Bunlardan birisi sadece arazi araçları ile tırmanılabilen Başdağ (Roma Havuzu) yolu. Bir diğeri de yıllardır kullanılan Madenşehri-Değle yolundan sonra ilk açılan ve kraterin kalderasını dolaşarak zirveye ulaşan yol. Üçüncü yol ise Radara daha rahat ulaşımı sağlayan yol. Bu yollara ek olarak Kisecik ve Süleymanhacı köylerinden de bu yollara bağlantılar var.  
Bu yolların üçü de şu an perişan durumda.
Tek haneli yerleşim birimlerine en modern yapıda yol su elektrik telefon ve internet götüren Devletimiz maalesef buranın varlığından habersiz. Yollar Karadağ’ın kaygan kumları ve tepelerden düşen sivri keskin taşları ile kaplı. Basit birkaç köprünün olmamasından dolayı her yağışta yollar üzerinden aşan seller yolları daha da geçilmez kılıyor.
Bu işin sahibi var mı, kimdir, neden ilgilenilmez bizim için meçhul.
Turizm Acentelerine bölgeyi tanıtmak üzere düzenlenmiş bir geziye börekçi-çörekçi misali ile son anda dahil olmuştuk. O gezi esnasında gelen sayılı ve seviyeli turizm temsilcileri bölgeye hayran kalmış ve bu hayranlıklarını da çok yüksek seslerle dile getirmişlerdi.
Kısa zamandaki tespitleri ise bizim 50 yıldır yazıp çizdiğimiz şeyler: Yol-su-konaklama.
Yollar perişan. Su yılkı atları ve yaban koyunlarına bile yetmeyecek nitelikte, bölge hayvancıları ise bu kıt suyu paylaşmaktan zaten perişanlar ve bölgeye her gelen ziyaretçi onlara neredeyse düşman, konaklama ise içler acısı en temel ihtiyaçlar için adres çalı dibi ya da kaya arkası.
Bizler bölgede mevcut binalara bir minare koyuverip sahiplenmişiz. Ama yeni medeniyet eserleri yapmak yerine yıkmayı ve örenlerden toplanan taşlardan istifade yolunu seçmişiz. Bize gelinceye kadar yaklaşık 5-6 medeniyete beşiklik etmiş, su sorununu iki bin yıl önce çözmüş medeniyetlerin günümüzde bile şaheser sayılabilecek eserleri bu gün yok olmuş ve yer geçen gün de yok olmakta.
Örneğin tüm kiliselerin karakteristik temsilcisi 1 Nolu kilisenin son kalıntıları bir dokunsanız yıkılacak biçimde. Birkaç ziyaret öncesi tahta kalaslarla payanda yapıldığını görmüş gülmüştük. Ama son birkaç ziyaretimizde o tahtaların bile artık koruma sağlamadığına şahit olunca da ağlamaklı olduk. Zira bir ziyaretçinin tepesine yıkılıp can kaybına sebep olabilecek ve binlerce yıllık tarihin yok olabileceği bir hale düşmüş.
Yine her biri hazine değerindeki yazılı ve şekilli taşlar doğada “gel al beni” dercesine vurguncuları bekliyor. Binlercesi gitmiş ama onlarcası da kurtarılmayı bekliyor.
Bir takım çalışmalarla kazılar ve tespitler başladığında heyecanlanmış ve umutlanmıştık. Gördük ki kişiye özel bir gayretmiş. Kişi gitti ve iş bitti. Şimdiki bu konu ile sorumlu olanların milletin vekilleri ile Ayrancı Hazineleri konusunda çok özel çalışmalar yapmaktan başka işe vakit kalmadığı söylentisi çok üzücü.
Yılkı atlarına gelince;
Bölgenin binlerce yıllık tarihini bile geride bırakan bir ilgi odağı haline geliveren bu güzel hayvanlar çok hızlı ürediler. Arz talep dengesini alt üst ettiler, otlaklar sürüler ve atlara yetersiz kalmaya başladı. Ayrıca eğimli arazide güçlü ayak ve tırnakları ile her tırmanışta bölgenin yuvarlak kumdan oluşan toprak yapısını bozdular. Yedikleri bitkilerin köklerini de yok ettiler. Tabiat kendisini yenileyemez hale geldi. Besin sıkıntısından dolayı geceleri civar köylerin tarlalarına inerek tarımsal ürünlere zarar vermeye başladılar. Bir evde 3-5 kişi yaşayabilir ama bir eve 50-100 kişiyi doldurursanız yaşam zorlaşır.
Bir proje başlatıldı. Devletimiz o kadar büyük ki lütfedip insanlarımıza bu projenin detaylarını açıklamadılar. Vatandaş biliyor ki oradaki atların çoğu yakalanıp yok edilecek. Öyle olunca da acımasız eleştiriler ve haddi aşan hakaretler gırla gidiyor. Biz proje detaylarını biliyoruz ve rahatız. Elbette projeye çomak sokulmaz ve hakkı ile uygulanırsa. Öğrenmek isteyenler de küfür ve hakaret yerine ilgilileri telefon yağmuruna tutsun öğrensin. Buradan yazması uzun…
Son birkaç söz;
Şu günler Karadağ’a gitmeyin. Yollar perişan. Uygulamalar rezalet, büyük bir sahipsizlik ve ilgisizlik. Tüm bunları görüp de aynı şehirde yaşadığınız, birlikte hayat sürdüğünüz ilgili ve yetkililere kahretmeyin, buğuz etmeyin ve strese girmeyin.
Not: Konunun önemi nedeni ile yazımız makale uzunluğunu aşmıştır. Sabrınız için teşekkür ederiz.