"iktidar Her An Değişebilir"

TAKİP ET

BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI FEYZİOĞLU..

BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI FEYZİOĞLU; “FREN MEKANİZMALARININ BOŞALMASINDAN, SİYASİ İKTİDARA ALTERNATİF OLMAKTAN UZAK MUHALEFET PARTİLERİNİN SORUNU DA VARDIR” *Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu, Türkiye’nin iktidar kadar muhalefet sorunu yaşadığını ifade ederek, siyasi iktidarın alternatifsizliğine karşı, muhalefet partilerinin, alternatif olduklarını temenni düzeyinde kalmaması için ilan etmesi gerektiğine vurgu yaptı. “TÜRKİYE, CEZAYİR, MISIR, TUNUS’LA KARŞILAŞTIRILIR HALE GELDİ” TÜRKİYE Barolar Birliği (TBB) Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Atatürkçü Düşünce Derneği Karaman Şubesince Piri Reis Kültür Merkezinde düzenlenen "Demokrasi" konulu konferansa katıldı.  Karaman’da Salonu dolduran katılımcılara hitap eden ve Türkiye’nin dış politikasını sert bir dilde eleştiren Feyzioğlu; “Artık Türkiye, Avrupa ülkeleri ile değil, Mısır, Cezayir, Tunus gibi ülkelerle karşılaştırılır hale geldi.”dedi. “DIŞ POLİTİKA’DA TÜRKİYE’YE ÖZEL BİR PARAGRAF AÇILMALI” Maalesef ilerde tarihçiler tarafından sorgulanırken, Türkiye’ye özel bir paragraf açılmalıdır.”diyen Feyzioğlu; “Türkiye’nin bugün Musul konsolosluğunun işgali, görevlilerimizin zamanında bir türlü doğru istihbarat alınıp tahliye edilememesi, ve selefi-vahabi mezhebi dışında İslamın herhangi bir inanç yolundan gelenlerin söz konusu terör örgütü tarafından kafir ilan edilip acımasızca katledilmesi, derilerinin yüzülmesi, kafalarının kesilmesi, kesilen kafalarla futbol oynanması ve her türlü acımasızlık. Maalesef ilerde tarihçiler tarafından sorgulanırken, Türkiye’ye özel bir paragraf açılmalıdır. Türkiye’nin yanlış dış politikalarının bizleri nasıl buralara getirdiği incelenecektir. Yanlış dış politikanın fütursuzca sergilenmesi, planlanmasında, balyoz davasıyla, silahlı kuvvetlerin bel kemiğinin kırılması tam ortada durmaktadır.”dedi. “İKTİDAR HER AN DEĞİŞEBİLİR” Milletin geleceğini, yine milletin azim ve kararlılığı kurtacaktır.”diyen Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu; “Siyasi iktidarın baskıcı hale geldiği ortadadır. Fakat fren mekanizmalarının boşalmasından siyasi iktidara alternatif olmaktan uzak muhalefet partilerinin sorunu da vardır. Çünkü ister üniversite rektörü olsun, ister yüksek yargı mensubu olsun, isterseniz emniyet müdürü olsun, devletin kurumlarını çalıştıran bu insanlar hukuk kurallarını uygularken iktidarın bir gün değişebileceğini öngörürlerse hukuk kurallarını doğru yorumlarlar. Görmeleri gereken gözleri önündeki kuralı “siyasi iktidara zarar veriyor” diye inatla görmezden gelemezler. Çünkü iktidar her an değişebilir. Ama iktidarın değişme ihtimali, pek de yakında değilse, teorik olarak dahi artık bazı zihinlerde inandırıcılığını yitirmeye başlamışsa o zaman yargı mensubundan tutun, emniyet mensubuna, mülki amire kadar o zaman insan evlatları “önce can” der ve güçten yana yorumlarını yaparlar. Güç neredeyse oraya meylederler. Çünkü kendileri açısından emniyetli olan ve kazançlı olan gücün yanında durmaktır.  “İKTİDARIN DEĞİŞEBİLME İHTİMALİ OLMAZSA GİDEREK DAHA FAZLA ZORLANIRIZ” İktidarın değişme ihtimali zayıflamışsa, bunu çok köklü demokrasi geleneğinden gelen toplumlara getirin, izlerini görürsünüz. Bizim gibi demokrasi geleneği köklü olmayan sahip olduğu demokrasi geleneği de sürekli darbelerle sıfırlanan bir toplumdan söz ediyorsak, kolaylıkla gücün yanında yer alındığını, alternatifsizlik yolunda bu kişilerin hukuk kurallarını siyasi iktidar menfaatine görmezden geldiğini yada yorumladığını gözleyebilirsiniz. O halde bütün bu söylediklerimin, üniversitelerin kendini toparlamasının, yargının kendini toparlamasının, mülki idarelerin kendini toparlamasının, basının daha objektif daha tarafsız daha sağduyulu yazmaya başlamasının, bunların hepsinin gerçekleşebilmesi için temenni düzeyinde kalmaması için muhalefet partilerinin alternatif olduklarını ilan etmeleri gerekir. Bulunduğu pozisyon itibarı ile muhalefet partilerinin alternatif oluşuyla ilgilenme sebebi budur. Orta saha oyuncusu olarak bizler, yani devletin omurgasında hukuk devletini korumak için siyasi parti faaliyeti dışında mücadele eden bizler, sonuç itibarı ile iktidarın değişebilme ihtimali olmazsa giderek daha fazla zorlanırız. Çünkü giderek daha fazla hukuksuzluk orta sahaya düşer. Ve giderek daha fazla hukuksuzlukla mücadele ederken, giderek az hukuk uygulayan makamlarla karşılaşırız. Hal budur. “MUHALEFETE ÖNERİLER” Buna karşı önerim de şudur. “Siyasi iktidar gitsin diye” değil. Bu nenim işim değil. Siyasi iktidarın alternatifsiz olduğunu ispatlamak için benim muhalefet partilerine 2013 yaz aylarında yaptığım öneri şudur. Bunu söylemekten kaçınmam. Ayrı ayrı podyuma çıkınız. Ankara için x partisinin adayı mücadele ederken, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı için de çalışsın. Cumhurbaşkanı adayınız, örneğin Sivas’da propaganda yaparken İstanbul’daki Sivaslılar, İstanbul adayınız için oy vermek için çalışsın. İstanbul adayınız İstanbul’u kazanmak için mücadele ederken aynı zamanda “Cumhurbaşkanı adayımızda da budur” diyerek onun seçilmesi için çalışsın. Böylece 3 büyük şehrin alınma ihtimali, Cumhurbaşkanlığını da alma ihtimali birleşince çok daha yüksek ihtimal haline gelir. Zaten 3 büyük şehrin Cumhurbaşkanlığı da alındıktan sonra genel seçimde başarı ne yaparsanız yapın kaçınılmazdır.  “DEMOKRASİ YOLCULUĞUMUZDA GERİYE DÖNÜŞ OLMUŞTUR” Türkiye literatürde liberal olmayan demokrasi sınıfına girmiş durumda. Liberal olmayan demokrasilerde sandıkta iktidarın değişmesi mümkün. Bu sebeple demokrasi deniliyor. Ama sandıktan çıkanın, her iddiada her suçlamada, “kolaysa sandığa gel” diye kendini akladığını ve siyasi rakiplerini ve siyasi rakiplerini destekleyenleri vatan haini ilan ederek toplumu kutuplaştırmak suretiyle yönettiği bir demokrasi tarzı. Türkiye’ye has değil. Ama tabi ki ben “Türkiye’ye has değil”i, bir mazeret olarak söylemiyorum. Üzüldüğüm nokta şu, Türkiye birkaç yıl öncesine kadar Avrupa ülkeleri ile kıyaslanırken, artık Avrupa ülkeleri ile kıyaslama bitmiştir. Sadece Tunus’la, Mısır’la, Cezayir’le karşılaştırma yapılır hale gelmiştir. Yani demokrasi yolculuğumuzda anlamlı bir geri dönüş olmuştur.” “BASKICI  İKTİDAR” O yüzden liberal olmayan demokrasilerde sandıktan çıkanın, çıkamayana her türlü baskıyı uygulaması fiilen mümkün olduğu için sandıkta oy vermek serbesttir. Dikkat ederseniz seçim usulsüzlükleri olmaz. Fakat sandığa gidenler bu sandıkta siyasi iktidar kazanamazsa eğer “başımıza iş gelir mi” kaygısına düşerler. O yüzden muhalefet partilerinin topluma vermeleri gereken mesaj “yerelde de geliyoruz, Cumhurbaşkanlığında da geliyoruz, genel seçimlerde de geliyoruz. Topyekün geliyoruz. Hepsini de teker teker alacağız”mesajı olmalıydı. Bu mesaj verildiğinde hedef kısmen dahi başarıldıysa bütün bahsettiğim, yargı, emniyet mensupları, mülkü amirler, üniversite idarecileri herkes bir anda titrer ve kendilerine gelir. “Bir saniye iktidar mutlak değildir. Değişme ihtimali vardır. Ben de şu kanunu doğru düzgün uygulayayım.”demeye başlarız. O halde Türkiye’nin giderek baskıcı hale gelen ve bu sebeple ekonomik gelişmeye de zarar verecek noktaya ulaşmış olan bir siyasi iktidar sorunu vardır. Fakat bu şiddette de etkili bir muhalefet sorunu önümüzde durmaktadır. Ve kanaatimce siyasi iktidarın giderek daha koyu bir baskıya geçmesinin arkasındaki en temel sebep muhalefetin bir türlü hayal edilen toplumda “bazılarının, sevenlerin destekleyenlerin” hayal ettiği güce etkinliğe bir türlü kavuşamamış olmasıdır.  “TÜRKİYE’NİN İKTİDAR KADAR MUHALEFET SORUNU DA VARDIR” Yani Türkiye’nin iktidar kadar muhalefet sorunu vardır. Ve bu Türk demokrasisinin sorunudur. Bunu aşmak için ne gerekir. Bunu aşmak için çok temel bir zihin değişikliğine ihtiyaç vardır. Halkın hizmet ettiği siyasetçi modelinden, halka hizmet eden siyasetçi modeline geçilmelidir. “Halka inelim ukalalığından, biz zaten halkın içindeyiz, biz zaten halkız.”deme gerçekçiliği yakalanmalıdır. “Halkın parçasıyız. Halk benim” diyebilmek için lüzumsuz protokolleri elinin tersiyle itebilmelidir. Beni varılacak hedefler kadar yaptığım yolculuk ve bu yolculukta tanıdıklarım mutlu eder, heyecanlandırır.”diyebilmelidir siyasetçi. Hedefe ulaşırken, birlikte yol yürüdüklerinden keyif almak, gurur duymak, güvenmek, hedefe varmak kadar önemlidir. Çünkü bu yapılmadan Halk için siyaset yapılamaz. Halk için siyaset yaptığını kanıtlamamış bir siyasetçinin artık Türkiye’de tepki oyları dışında oy alması da mümkün değildir. Seçmenden oy istenmez, seçmende oy istemek saygısızlıktır. Seçmenden destek istenir “yanımda dur, ben senin yanında durmaya hazırım.” denir. Seçmene “Benim yanımda durmayacaksan yol yürürken, bana zaten oy verme” demelidir. Siyasetçi. Arkamı döndüğümde Timur’un ordusunun karşısındaki hoca efendiye benzeyeceksem. Beni zaten oraya getirme. Benim makam odasına da, makam arabasına da, ilave bir çaycıya da ihtiyacım yok. “Ben siyaseti, halk bana hizmet etsin diye değil, halka ben hizmet ediyim”diye yapıyorum demelidir. “ATATÜRK MUCİZESİ” Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, “Mucize arayışı içinde olanlara tek söyleyeceğim şudur. Türkiye Cumhuriyeti için, Türk Milleti için Atatürk bir mucizedir. Ama Mustafa Kemal Atatürk, çalışmaktan başka mucizeye inanmamıştır. Atatürk mucizesinin arkasında bilinen tek mucize Atatürk’ün ısrarla bize anlatmaya çalıştığı, ama bizim bir türlü anladığımız tek mucize vardır. Çalışmak, çalışmak, çalışmak.”dedi.