GÜZ GÜNÜNDE ŞEHİR PARKI!
Dün torunlara söz vermişim. Sizi pikniğe götüreyim diye. Ben unutmuşum. Fakat onlar unutmamışlar. Hava biraz serinceydi sabahleyin. Ormanda piknik hâlâ yasak mı bilmiyorum. En azından bana yasaktır dedim. Yolu şehir parkına kırdık. Bu park Avrupa hariç, benim gördüğüm en düzenli park. Saat 10.30 gibi vardık, tek ferd-i vâhid yok. Çok güzel. Etraftan aşağıdaki resimleri çektim. Harika bir video çekmiştim ki; Aşırı rüzgâr berbat etmiş her şeyi. Sessiz videoda nasıl olur ben bilmem. Neyse kendim nazar ettim belli ki. Okuldan iki haftası daha gitti. Bu seneden 26 hafta kaldı. Eskiden elbise terziden giyilirdi. Adam usta benim ceket ne zaman çıkar, nesi var demiş. Usta; Önü arkası, kolu yakası kaldı demiş. Bizimki de o hesap. Dün cuma öğleden sonra dersim yoktu. Çarşı kaçamağı yaptım. Her denk gelen okul bitti mi diye soruyor. Az kaldı diyorum. Önü arkası, kolu yakası hesabı. Dün derste eski öğrenim biçimi konu oldu. Eski konu olunca, bendeniz capcanlı eskiyi temsilen ordayım zaten. Soru geldi, eskiden nasıldı diye. Dedim ki; Eskiden babası çocukla beraber gelirdi okula yazdırmaya. Çıkarken hocaya döner şöyle derdi: Hocam bunun eti senin kemiği benim. Bunun ne anlama geldiğini, baba bilirdi. Hoca bilirdi. Çocuk zaten bilirdi. Sonunda müderris olarak çıkılırdı. Ben bunu dedikten sonra, şunda ittifak ettik. "Şimdi elbette dayak olmaz". Ben tekrar; Hocam çikolata yiyen çocuk zaten dövülmez. Ona has Anadolu pekmezi yiyen zıpkın gibi genç lazım dedim. Sınıfcak gülüştük. İşte böyle, şehir parkından girdik, bizim sınıftan çıktık. Herkese sağlıklı günler dilerim. Hoşça kalın.