GERİDE İZİMİZ, SESİMİZ, ESERİMİZ KALSIN

Yayınlanma: 30.09.2025 14:18 Güncelleme: 30.09.2025 14:18

Aklı başında, ergenlik çağındaki bir Müslüman’ın, menkul veya gayrimenkul malının menfaatini, Allah’ın yarattıklarına tahsis etmesi, “Vakfettim” demesi, Hâkimin karar vermesi, Vakfettiği camide namazın kılınması, Vakfettiği mezarlıkta defin yapılması, Vakfettiği çeşmeden suyun içilmesi gibi topluma arz edilmesiyle beraber vakıf hükmü başlar. Bütün peygamberleri örnek alan ecdadımız, tarih boyunca cami yaparak halkı beş vakit bir araya getirmişler, aynı yöne yönelmişler, omuz omuza vermişler, araya şeytanlaşmış insanların girmesine tefrika çıkartmasına izin vermemişler. Yeryüzünde yapılan ilk evin Bekke/Mekke’deki Kâbe olduğunu Rabbimiz Şöyle haber verir:  “Şüphesiz insanlar için ilk kurulan ev, Bekke (Mekke)’deki evdir. Âlemlere hidayet ve bereket için kurulmuştur. Orada apaçık ayetler, İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse emin olur. Ona yol bulabilenlerin, Beyt’i (Kâbeyi) hac etmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim küfrederse şüphesiz Allah âlemlerden gani’dir. (Herkesten zengindir, kimseye muhtaç değildir)” (Al-i İmran süresi ayet 3/96) Bu ilk yapılan ev, zamanla harap olunca Hazreti İbrahim, oğlu İsmail’le birlikte yeniden inşa etmişler: 127 Hani İbrahim Beyt'in temellerini (oğlu) İsmail'le yükseltirken "Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur. Şüphesiz Sen, işiten ve bilensin" (demişlerdi). (Bakara süresi ayet 2/127) Bütün bunlardan anlaşılanlardan biri de Allah’a, peygamberlere ve ahirete iman edenler, insanlara ve tabiata faydalı ve hayırlı olsun diye yapılan binaları imar konusunda en önde gelen arkeologdurlar. Dünyada, en eski evi bugüne getirenler de yine Müslümanlardır. Mektep ve medrese yaparak halkın eğitimini parasız olarak yapmaya çalışmışlar. Ribatlar yaparak cihat için hazır kıta olarak bekleyen mücahitlerin kalacağı, eğitim alacağı ve askeri teçhizatın temin edileceği yerler yapmışlar. Dâr-üş-Şifalar, hastaneler yapmışlar, fakirlerin parasız tedavisi yapılırken işten kaldığı günlerin parasını da vermişler.  Yol ve köprüler yaparak toplumun ulaşımını kolaylaştırarak cennete yol aramışlar. Yol boyunca kervansaraylar yaparak, Müslüman-kâfir ayrımı yapmadan parasız konaklama sağlanmış ve ticaretin gelişmesine katkıda bulunmuşlar. Köy ve şehirlerin temizliği, aydınlanması için kurulan vakıfların yanında fakirlerin kirlerinden temizlenmesi içim vakıf hamamları yapmışlar. Vakıf hanlar kurarak ülke ve uluslararası ticaretin serbest alışveriş merkezlerini oluşturmuşlar. Halid bin Velid rivayet ediyor: “Bir adam geldi ve Allah Rasülü’ne birçok soru sordu… “Ben insanların en hayırlısı olmak istiyorum” deyince, Allah Rasülü:  “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır, insanlara faydalı ol’ dedi.” (Süyuti, Camiu’l-Ehadis, 37640 no’lu Hadis, Kenz-ül ummal 16/171 hadis 44154, asıl ana kaynaklarda rivayet edilmemiştir) Vakfedenler bu hadisle tarif edilenler arasına girmeyi hedeflemişler. Mimar Sinan, yaptığı eserlerle anılırken Kanuni döneminin ünlü şairi Baki de bir mısraıyla anılmaya devam ediyor. Hani Baki:      “Avazeyi aleme Davud gibi sal      Baki kalan bu kubbede hoş bir sadâ imiş” demiş. Bâkî’nin bu mısraını bilmeyenimiz çok az. Demek ki çok yazmak, çok söylemek önemli değilmiş. Önemli olan faydalı, güzel, anlaşılır, ikna edici ve kalıcı söz söyleyebilmektir. Koca Ragıb Paşa: “Eğer maksud eserse mısra-i berceste kâfidir Acep hayretteyim ben seddi İskender hususunda” Yani: “Eğer gaye, hedef, bir eser meydana getirmekse, mısra-ı berceste/güzel bir mısra bile yeterli. Çünkü İskender’in yaptığı o ünlü seddin yerinde yeller eser” diyor. Kalıcı bir iziniz, sesiniz, eseriniz olsun. Malla yapılan ibadet olan vakıf malları mülkiyeti Allah’a, menfaati yaratılmışlara tahsis edilen mallardır. Vakıf malının mütevellisi o malı vakfedenin koyduğu şartların dışında kullanamaz, satamaz, bağışlayamaz. Sevgili Peygamberimiz, “Kişi ölünce amel defteri kapanır. Ancak üç kişinin amel defteri kapanmaz. Sadaka-i cariye (Mektep, medrese, üniversite, köprü, yol, hastane, çeşme, imaret, aşhane vs... gibi toplumun her kesimine karşılıksız hizmet götüren kuruluşlar), bıraktığı faydalanılan ilim ve ona dua eden salih evlat.” (Müslim, Sahih, K. Vesaya Bab 4) “Bende bunların hiçbiri yok” demeyiniz. Yapılan camilere, medreselere, Dağ başındaki bir su sızıntısının önüne çeşme yapmaya, bir tuğla parası vermekle, İlim hareketlerine bir kalem veya kitap parası vermekle, Burslara, kurslara katkıda bulunmakla hem sadaka-i cariye hem ilim hareketlerine katkıda bulunmuş olursunuz. Can isterse, yâr yoluna, teninden bir yonga değil, tamamını verir.

Devamını Okumak İçin Tıklayınız