Eğitim Sen: “Katliamın Gerçek Sorumluları Hâlâ Ortaya Çıkarılamadı”

Yayınlanma: 10.10.2025 11:33 Güncelleme: 10.10.2025 11:33

Eğitim-Sen Karaman Şubesi, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Gar Meydanı’nda meydana gelen saldırıyla ilgili açıklamada bulundu.

Sendikadan yapılan açıklamada, “Bundan tam 10 yıl önce, 10 Ekim 2015 saat 10.04’te, Ankara Gar Meydanı’nda emek, barış ve demokrasi talebimizi, umudu ve inancı hedef alan o menfur saldırı gerçekleştirildi. 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum, Sivas, Beyazıt, Bahçelievler katliamları gibi kimi siyasi amaçlar için tezgahlanan kirli planların son halkası olan saldırı 103 arkadaşımızı fiziken aramızdan kopardı. Sayısız arkadaşımız yaralandı, hayatlar parçalandı. Onarılması mümkün olmayan derin acılar bıraktı. Bu yüzden yürekler hala acıyor, hala kanıyor. 10 Ekim gününe gelmeden hemen öncesini bir kez daha hatırlayalım: Ekonomik ve siyasi krizin derinleştiği, emekçilerin mevcut politikalara karşı eylemlerinin giderek arttığı, tüm bunların sonucu olarak iktidarın toplumsal desteğini her gün biraz daha yitirdiği bir ortamda gerçekleşen 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP tek başına hükümet kurma vasfını yitirdi. Koalisyon görüşmeleri beklentisi artarken birdenbire erken seçim kararı alındı. Kararla birlikte kutuplaştırma ve baskı politikası daha sistematik hal aldı.  Ülkemiz çatışma alanı haline geldi, ortalık kan gölüne çevrildi. 7 Haziran – 1 Kasım tarihleri arasında belediye  başkanları, belediye meclis üyeleri olmak üzere binlerce insan gözaltına alındı, yüzlercesi tutuklandı. Basına yönelik baskılar darbe dönemlerini aratır cinsten zirve yaptı.   Çatışmalar ve patlayan bombalar ne hikmetse birilerinin oyunu artırdı ve yeniden tek başına iktidara gelmelerinin önünü açtı. Çatışmasızlık ortamının oylarını düşürdüğü sonucuna varan AKP, birden “çözüm sürecini buzdolabına kaldırdık” demişti. Bugün daha iyi anlıyoruz ki, buzdolabına kaldırılan hepimizin can güvenliği ve bir arada yaşama iradesi olmuştur.  10 Ekim katliamıyla ilgili gerek hukuki süreç ve gerekse de siyasal arka planı bu gerçeklik görülmeden ele alınamaz. Katliamdan hemen sonra katliamın oylarını nasıl etkilediğini öğrenmek için anket yaptıran siyasal anlayış sorgulanmadan bu katliam aydınlatılamaz! O günden bu yana baskıların, hak ihlallerinin, emeğe ve emekçilere dönük saldırıların kalıcı hale gelmesinin katliamın sonuçlarıyla bağı araştırılmadan gerçekler su yüzüne çıkartılamaz. 10 Ekim sabahı Türkiye’nin dört bir yanından ellerinde karanfillerle, dillerinde “barış” türküleriyle toplananlar; halaya duranlar, horon tepenler bu ülkenin en güzel insanlarıydı. O insanlar, silahlar sussun, ölümler dursun, çocuklar gülsün diye yürüyordu. 9 yaşındaki Veysel Atılgan’ın ışıl ışıl yanan gözleri barış türküleriyle daha da aydınlanmıştı diğer katılımcılar gibi…  Katilleri, katliam emrini verenleri en çok korkutan da on binlerin gözlerindeki bu ışıltı, umut ve kararlılıktı. Yaratılmak istenen korku imparatorluğunun karanlığına karşı aydınlık, savaşa karşı barış, karamsarlığa karşı umudu diri tutma azmimiz korkutuyordu kan emicileri.  Katliamla bu toprakların hala en temel ihtiyacı olan barış ve kardeşlik sesi susturulmak istendi. 5 Haziran’da Diyarbakır’da, 20 Temmuz’da Suruç’ta istedikleri korku dalgasını yaratamayınca bu kez devletin kalbi sayılan, en korunaklı il olarak bilinen, adeta kuş uçurtulmayan Ankara’da başarmak istediler.  Bombaları patlatmayı başardılar ama aradan geçen 10 yıl bir kez daha gösterdi ki umudumuzu, emek, barış ve demokrasi talebimizi, gelecek güzel günlerin özlemini bastıramadılar, yok edemediler, edemeyecekler! 10 yıl geride kaldı. Ancak 10 yılda: Katliamın gerçek sorumluları hâlâ ortaya çıkarılamadı. Tek bir idari yetkili bile resmi olarak soruşturulup, yargılanmadı. Katliam insanlık suçu olarak tanınmadı. Failler ile fail örgütler arasındaki bağlantılar, istihbarat raporları, devlet kurumlarının ihmalleri hâlâ örtülü kalmaya devam etti. Soruşturma süreçlerinde gecikmeler yaşandı; kritik belgeler ya kayboldu ya karartıldı; tanık beyanlarına yeterli güven verilmedi. Kamu görevlileriyle ilgili iddialar (emri veren, gözeten, ihmâl eden) sistematik olarak geri plana itildi. Dünyanın dört bir yanında arananları getirmekle övünen devlet, 10 Ekim davasının firari sanıklarını hala yargılamaya getirmedi.  Görüyoruz ki, yargı 10 Ekim Katliamı davasında da görevini yerine getirmemekte, tuğlayı çekmek istememekte, siyasal erkin etkisinde karar almaktadır.  Adalet Bakanının diline pelesenk ettiği “hukuk devleti” olma iddiası 10 Ekim Katliamı davasında bir kez daha iflas etmiş, karşılık bulmamıştır.  Katliamdan sonra oluşan siyasal atmosfer sonucu tek başına iktidara gelebilen ve hala zor ve baskı politikalarıyla iktidarda kalmaya çalışanların barışa ve demokrasiye dair sözlerinin emekçiler nezdinde hiçbir inandırıcılığı olmadığı açıktır. Devlet, iktidar anayasa gereği vatandaşlarının yaşam hakkını ve can güvencesini korumakla yükümlüyken bunun gereğini yapmadığı, katliamın yaşanmasında sorumluluğu bulunan tek bir idarecisi hakkında dahi soruşturma izni vermediği gibi yargı kararıyla verilen tazminatları bile geri isteyerek bir garabete daha imza atmıştır. Bununla fiilen “ben iktidar olarak yaşam güvencesini sağlamakla yükümlü değilim” demiştir. Bu boyutuyla da anayasanın ayaklar altına alınması söz konusudur.  Dolayısıyla gerçek suçlular açığa çıkarılıp yargılanıncaya kadar adalet mücadelemiz devam edecektir. Biz emekçiler olarak, emeğin özgürlüğü ve halkların kardeşliği için dün ve bugün olduğu gibi 10 Ekim mitingiyle de çatışmaların ortasında barış diyen bir taraf olarak inisiyatif üstlendik. Yaratılmak istenen korku duvarlarına teslim olmadık. Kutuplaştırma politikalarına karşı emekçilerin birliğini ve halkların kardeşliğini savunduk. Böyle davrandığımız için bize ağır bir bedel ödetildi. Yüreğimiz kanamaya devam ediyor, acımız hala tazeliğini koruyor. Ancak acımızı kararlılığa dönüştürerek katliamın hesabını sormaya devam edeceğiz. Gerçekler ortaya çıkıncaya kadar, gerçek suçlular hesap verinceye kadar bir an olsun durmayacağız. Katillere ve katliamlara inat; yılmayacağız, sinmeyeceğiz, geri çekilmeyeceğiz. Bıkmadan, usanmadan tüm ülkeye gerçekleri anlatacağız.  103 arkadaşımızın hepimizin omuzlarına yüklediği bir sorumluluk ve görev var; onların düşünü kurduğu bir ülkeyi yaratıncaya, insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz. Milliyetçiliğe, şovenizme karşı barışın sesini yükseltmeye, halkların kardeşliğini savunmaya devam edeceğiz. 10 Ekim katliamının üzerinin örtülmesine, unutturulmak istenmesine izin vermeyeceğiz. 10 Ekim davası biz bitti demeden bitmeyecek! Bedeli ne olursa olsun   emek, barış ve demokrasi mücadelemizden geri adım atmayacağız. 10 yıl önce Ankara’da on binlercemiz hep bir ağızdan; “Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi! diye haykırdık.  Bombalarla sesimizi kısacağımızı sandılar, bir kez daha haykırıyoruz: SAVAŞA İNAT, BARIŞ HEMEN ŞİMDİ! Katliamı gerçekleştirenler, yönlendirenler ve kollayanlar şunu bilsin ki, AFFETMİYORUZ! UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ!” denildi.   

Devamını Okumak İçin Tıklayınız