DOĞRU

Yayınlanma: 27.09.2025 13:20 Güncelleme: 27.09.2025 13:20

___ Doğrunun bir parçasını koparıp söyledi sadece. Sonra da gitti. Her şeyi tüm detaylarıyla bilmeden kaybettim onu. Aşk demeyin bana… Unutun gitsin… Silin belleğinizden… Gidenin ardında bıraktığı tüm acılara aşkla yaklaşmak neden? Kalpte sızıyı büyütmek… Ve beklemek… Bedenlerin duyumsadıklarına aşk yanılsamasıyla yaklaşanlar kaybetti. Yenildiler. Zaman yedi hepsini. Dünlerini… Dünün hapishanesine ittiklerini… Geçmişin tozlu sayfalarında kirli saklı anılar biriktirenler kazanamadı. Yeri geldi kazan kaldırdılar belki. Ayrılığa bedenden uzakta var olma yakıştırması yapanların yakışıksız lafları gerçek aşkın ağırlığı altında ezildi. Ayrılmak yok ki aşkın mayasında… Âşıklar ayrılmaz. Ayrılanlar kalpte kavuşamayanlardır. Yüreklerde yeşeren düşler bir bir akarken göz bebeklerinden... Kapakları tıkalı gözlerin rüyalarda görmedikleri, aşktan ırak diyarda kendini kaybeden bedenler değil mi? Bir aynaya bakar gibi… Bir gözde kendini dünyanın en güzel varoluşuna eriştiremeyen insanlar aşktan bahsetmesin. Gözler… Işıltılı bakışlarla sevdiğini güzelleştirmez mi? Bedenin zamanla eriyen etinden bağımsız büyür aşk. Ruhun ta derinliklerinde… Bir kafeste olmadığını duyumsayan kalplerin sahiplerinin yüreğinde doğan dünyanın en güzel duygusunun ismidir aşk. Zamana hapsolmadan… Mekândan bağımsız… Herhangi bir yerde herhangi bir nefes ânında… Sevmenin muhataplarının düşlerde biriktirdiği sadakatli bakışmalarda… Gitmeye gerekçe bulmanın yersiz olduğu tek duygu değil mi aşk? Hangi gerekçe haklı gösterir ki çekip gideni? Hangi gidiş öldürebilir aşkı? Aşk ölmez ki! Aşk biter. Yüreğine otağını kuran kişinin ruhunun ölümsüzlüğünde biter. Ölmez. Bedenler zamanın yaprak dökümünde hüzünle kırışırken… Ruhun sonsuz varoluşunun bir parçasına dönüşür aşkın sahipleri. Hiçbir yerde ayrılmazlar bu yüzden. “Kendi benliğini gizlemek zorunda kalan birine önerecek bir kitabınız var mı?” sorusunun bir cevaptan çok bir ima taşıdığı yerde yeşerir aşk. İnsan gizleyemediği duygunun esiri olmaktan kaçmaya çalışırken yakalanır. “Ben aşığım. Ve aşkın ağırlığı altında ezilen benliğimi açığa çıkarmaya ürküyorum.” demeye meyilli dilden dökülen başka sözler saklanmak isteneni saklandığı yerde sobeler. Sonra insan kaçtığına yakalanır. Tüm var olanların birleştiği yerde… Herkesin, her şeyin zamandan mekândan bağımsız bir varoluşla tümün parçasına dönüştüğü boşlukta kavuşur sevmekten kaçmaya çalışanlar. Bir sofrada oturanlar değil hep bir sofrada oturmanın birlikte hayalini kuranlar hiç ayrılamazlar bu yüzden. Belki de hayat kalbin duyumsadıklarında ve aklın düşlere misafir ettiklerinde. İnsanın kendini kahraman ilan ettiği hayallerdir ihtimal ki gerçek yaşamın kendisi. Ruhun bedenin hapishanesinden sıyrılıp azat olacağı güne hasreti ve aşkın sahiplerinin hiç bitmeyen sonsuzda beraber olma isteği… Aşk ölmez. Unutulur sadece. Bilincin katman katman bölmelerinden birinde gizler kendini. Belki de küser sahiplerine. Somut yaşamın tokatları arasında takatten düşen insanın aklının kapsama alanının dışında bir yerde… Son konuşmada doğrunun içinden bir parça koparıp dile döken ve sonra da kalan doğrularla bir gizeme dalan insanın kendiyle götürdüğü aşkın tesiri hiç geçmez. Aşk güçlüdür; ama aşıklar değil. Âşık olanlar hayatın gerçeklerine yenilir. Zamanın, mekânın, hayatın dayattıklarının boğaza düğümlediği sözler yutulur. Yenilir yutulur laflar gezinmez dillerde. İnsanların ayıpladığı yerde bedenen ayrılanlar kimsenin bilmediği yerde kavuşur. Ruhun derinliklerinde. Doğrudan kopardığı parça sahipsiz kaldı: “Hiç kimseyi senin kadar sevemeyeceğim. Bu o kadar büyük bir yük ki!”. Dilinden dökülen sözcükler havada asılı kaldı o lahza. Kulakları sağır kesildi. Duymadı sanki. İhtimal ki yeterli seslilikte dile dökülmedi hiçbiri. İki dudağın titrek mırıltısında rüzgâra karıştı gitti… O da gitti… Bir film final yapmadan elektrikler kesildi. Kimse sonunu izleyemedi.

Devamını Okumak İçin Tıklayınız