DEVLET

Yayınlanma: 17.07.2025 11:20 Güncelleme: 17.07.2025 11:20

Türk için devlet kutlu bir kavramdır. Bildiğim kadarıyla dünyada devlete bizim kadar yüce anlamlar yükleyen başka kavim de yoktur.  Onun için Devlet Töresi dediğimiz yazılı olmayan bir anayasamız vardır. Belki Bilge Kaan’ın yazıtları yazı bölümü için bir açıklama olabilir. Kısacası Türk için devlet kutlu bir organizasyondur. Yaygın söylenişi ile de “ana”dır. Bu nedenle de devletin ana ayarları ile didişmeye girmeyi pek sevmeyiz. Cumhuriyet ile birlikte devletimizin çarkının nasıl döneceği, demokratik dünyanın çağdaş normlarına göre yeniden şekillendirilmiştir. Bu yeniden şekillendirme Türk’ün kadim töresinin reddiyesi şeklinde tasavvur edilmemiştir. Modern dünya ve geleneğimizin yönü güneşe dönük bir harmanlaması ile gelecek rotamız vücut bulmuştur. Elbette tüm bunlar bir devrimin gücü ile başarılmıştır.  Ellerindeki bütün ayrıcalıkları kaybeden eski düzen kalıntıları boş durmamış, çağdaş ve demokratik bir Türkiye’nin, yaşamın her alanında yeterince pekişmesine engel olmak için ciddi direnç göstermişlerdir. Yasak olmasına rağmen tekkecilik, cemaatçilik gibi devletin hükmüne karşı şirk oluşturabilecek örgütlenmelere devam etmişlerdir. Devlete ise darül harp diyerek onu yıkma mücadelesine sözde meşruiyet kazandırmışlardır. İşin en üzücü tarafı ise, Cumhuriyet sayesinde devletin zirvelerine ulaşan bir takım aymazın oy kaygısı nedeniyle bunların yıkıcı faaliyetlerine göz yummalarıdır. Nereye geldik? Devleti baba malı gibi gören bir zihniyetin keyfi uygulamalarının başımıza açtığı devasa sorunlarla başa çıkamaz hale geldik. Toplum aklı ile planlar yaparak geleceğimizi planlayıp bina etmek yerine bu işleri birkaç kişinin aklının ve taleplerinin sınırları içine hapsettik. Milyarlarca doları bir gecede kaybettiren, Devleti yıkmak için örgütlenmiş dini kisveli örgütlerin niyetlerini öğrenemeyen ve dahi nice sorunların kaynağı olan bir düzenin kıskacına teslim olduk. Bunları sabah sabah düşündüren de Milli Eğitim Bakanı koltuğunda oturan bir kişinin sözleri oldu. “Geri zekâlıya söyler gibi söylüyorum” sözü, belki otuz yıl önce aynı makamda oturan bir kişi tarafından sarf edilseydi şaşırır şok geçirirdim.  Ama bir süredir bu dil siyasetin rutini oldu. Bu sekreter görüntülü bakanlar seçilmiş olsalar dahi bu türden hakaret sözlerini kabul etmek mümkün değilken, atanmış birilerinden çıkması üzüntümüze dip yaptırıyor. Hele işi eğitim olan bir zatın, geleceğimizin güvencesi olacak gençlerimize nasıl bir model olduğuna bakarak kahrolmamak mümkün mü? Devletin dili, onun vatandaş ile kurduğu bağın volan kayışlarıdır. Kayışlardan gelen sesler diyor ki “zaman geldi, beni değiştir.” Devlet herkesin anasıdır. Birilerinin malı değil.  

Devamını Okumak İçin Tıklayınız