" ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ " NİN ARDINDAN

Yayınlanma: 18.03.2022 10:41 Güncelleme: 18.03.2022 10:41

İşte bir 18 Mart daha geldi. Bazıları için hiçbir değer ifade etmeyen Sıradan  bir gün. Bazıları içinse 18 Mart sadece bir evlilik yıldönümü ya da bir doğum günü olarak anımsanır. Bizim için ise; Artık son neslini de kaybettiğimiz Çanakkale  gazileri için ise 18 Mart 1915 tarihi; Bir milletin öldükten sonra yeniden dirilişinin  destanıdır. Günümüz nesli keşke Çanakkale savaşını o gazilerden bir kerecik olsun dinleyebilseydi. Günümüz aydınları keşke milli şairimiz Mehmed Akif’in Çanakkale şehitleri için yazdığı o mükemmel şiiri düşünerek ve anlayarak bir kerecik okuyabilseydi. Diyordu ki Mehmed Akif: “Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi Tepeden yol bularak geçmek için marmara’ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı Nerde-gösterdiği vahşetle “bu bir Avrupalı” Dedirir-yırtıcı,his yoksulu,sırtlan kümesi Varsa gelmiş,açılıp mahbesi,yahut kafesi Eski dünya,yeni dünya ,bütün akvam-ı beşer Kaynıyor  kum gibi...Mahşer mi? Hakikat mahşer Yedi iklimi cihanın ,duruyor karşında Ostralya’yla birlikte bakıyorsun Kanada Çehreler başka,lisanlar,deriler rengarenk Sade bir hadise var ortada:Vahşetler denk Kimi Hindu,kimi Yamyam,kimi bilmem ne bela Hani tauna da züldür,bu rezil istila “            Görülüyor ki Akif’in  o günlerin ateş ,kan ve barut kokan cehennemi ni anlatırken bugünün gençliğine, günümüzün aydınına çok önemli bilgiler vermektedir.            O günlerin devlet yapısını, devletin içinde bulunduğu durumu Ordunun ve askerimizin ne şekilde olduğunu  anlatan LİMAN VON SANDERS hatıratında o kadar kötü bir panorama çiziyor ki gerçekten Çanakkale savaşını hangi şartlar altında kazandığımızı ve askerin içinde bulunduğu durumu okuduğumuz zaman tüylerimiz diken diken oluyor:        “ Öyle kötü günler yaşıyorduk ki;Subaylar altı ile sekiz aydan beridir hiç maaş almıyorlardı. Erat çok kötü bir gıda ile beslendikleri için perişan haldeydiler ve üzerlerindeki elbise yırtık pırtıktı. Pek çoğunun potinleri eskimişti, pek çoğunun ise yalınayaktı.            Atlı birliklerin  halleri ise bir başka perişandı. Bu birliklerde hayvanlar nefretle bakılacak haldeydi. Atların ve diğer hayvanların ekserisi Balkan Harbinden beridir yaşlanmış, cılız ve uyuz olmuşlardı. Nal bakımları yoktu. Eyer, başlık, koşum takımları aynı surette bakımsız haldeydiler.”                Eski MTTB  adına  tertip ettiğimiz Çanakkale şehitlerini anma toplantısına katıldığımız esnada o zamanlar  son nesillerini tanıyıp ellerini öpmek bahtiyarlığına kavuştuğumuz  Çanakkale gazilerinin on kadarının çekip hatıralarını  dinleyip resimlerin çekmiştik. Ne yazık ki aradan geçen elli yılın getirdiği öğrencilik meşakkatleri ,hayat mücadelesi  derken o resimleri bütün aramalarıma rağmen  bulamadım. Bu ,benim için büyük bir üzüntü kaynağı oldu.                 Şimdi çoktan Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş bulunan o gazilerin hatıralarında  öyle inanılmaz savaş hikayeleri vardı ki, şimdiki nesillere anlatmak, anlatsak bile inandırmak mümkün değildir.                 Demiştik ki; keşke genç nesil son kalan bir Çanakkale gazisinin ağzından Çanakkale savaşlarını dinlemiş olsaydılar. O zaman gerçekten nerelerden nerelere  geldiğimizi ,bize emanet bırakılan bu vatanı korumak için  yedi düvele meydan okuyan bu ülkenin kahramanlarının  neler çektiklerini çok iyi anlamış olacaklardı.               Ekmek bulamadıkları için süpürge tohumundan ekmek yaparak karınlarını doyuran, dağlardan, kırlardan topladıkları yabani otlar ve yiyeceklerle  açlıklarını bastıran, yiyecek bir şey bulamadıkları için üzerlerine bindikleri katırlarını kesip tırnaklarına varıncaya kadar yemek zorunda kalan bu insanların hatıralarını dinlemek ,belki  günümüz nesline bir masal gibi gelecekti ama...Ne var ki bunlar acı birer tarihi gerçeklerdi.. İşte bir 18 Mart daha geldi. Bazıları için hiçbir değer ifade etmeyen Sıradan  bir gün. Bazıları içinse 18 Mart sadece bir evlilik yıldönümü ya da bir doğum günü olarak anımsanır. Bizim için ise; Artık son neslini de kaybettiğimiz Çanakkale  gazileri için ise 18 Mart 1915 tarihi; Bir milletin öldükten sonra yeniden dirilişinin  destanıdır. Günümüz nesli keşke Çanakkale savaşını o gazilerden bir kerecik olsun dinleyebilseydi. Günümüz aydınları keşke milli şairimiz Mehmed Akif’in Çanakkale şehitleri için yazdığı o mükemmel şiiri düşünerek ve anlayarak bir kerecik okuyabilseydi. Diyordu ki Mehmed Akif: “Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi Tepeden yol bularak geçmek için marmara’ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı Nerde-gösterdiği vahşetle “bu bir Avrupalı” Dedirir-yırtıcı,his yoksulu,sırtlan kümesi Varsa gelmiş,açılıp mahbesi,yahut kafesi Eski dünya,yeni dünya ,bütün akvam-ı beşer Kaynıyor  kum gibi...Mahşer mi? Hakikat mahşer Yedi iklimi cihanın ,duruyor karşında Ostralya’yla birlikte bakıyorsun Kanada Çehreler başka,lisanlar,deriler rengarenk Sade bir hadise var ortada:Vahşetler denk Kimi Hindu,kimi Yamyam,kimi bilmem ne bela Hani tauna da züldür,bu rezil istila “            Görülüyor ki Akif’in  o günlerin ateş ,kan ve barut kokan cehennemi ni anlatırken bugünün gençliğine, günümüzün aydınına çok önemli bilgiler vermektedir.            O günlerin devlet yapısını, devletin içinde bulunduğu durumu Ordunun ve askerimizin ne şekilde olduğunu  anlatan LİMAN VON SANDERS hatıratında o kadar kötü bir panorama çiziyor ki gerçekten Çanakkale savaşını hangi şartlar altında kazandığımızı ve askerin içinde bulunduğu durumu okuduğumuz zaman tüylerimiz diken diken oluyor:        “ Öyle kötü günler yaşıyorduk ki;Subaylar altı ile sekiz aydan beridir hiç maaş almıyorlardı. Erat çok kötü bir gıda ile beslendikleri için perişan haldeydiler ve üzerlerindeki elbise yırtık pırtıktı. Pek çoğunun potinleri eskimişti, pek çoğunun ise yalınayaktı.            Atlı birliklerin  halleri ise bir başka perişandı. Bu birliklerde hayvanlar nefretle bakılacak haldeydi. Atların ve diğer hayvanların ekserisi Balkan Harbinden beridir yaşlanmış, cılız ve uyuz olmuşlardı. Nal bakımları yoktu. Eyer, başlık, koşum takımları aynı surette bakımsız haldeydiler.”                Eski MTTB  adına  tertip ettiğimiz Çanakkale şehitlerini anma toplantısına katıldığımız esnada o zamanlar  son nesillerini tanıyıp ellerini öpmek bahtiyarlığına kavuştuğumuz  Çanakkale gazilerinin on kadarının çekip hatıralarını  dinleyip resimlerin çekmiştik. Ne yazık ki aradan geçen elli yılın getirdiği öğrencilik meşakkatleri ,hayat mücadelesi  derken o resimleri bütün aramalarıma rağmen  bulamadım. Bu ,benim için büyük bir üzüntü kaynağı oldu.                 Şimdi çoktan Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş bulunan o gazilerin hatıralarında  öyle inanılmaz savaş hikayeleri vardı ki, şimdiki nesillere anlatmak, anlatsak bile inandırmak mümkün değildir.                 Demiştik ki; keşke genç nesil son kalan bir Çanakkale gazisinin ağzından Çanakkale savaşlarını dinlemiş olsaydılar. O zaman gerçekten nerelerden nerelere  geldiğimizi ,bize emanet bırakılan bu vatanı korumak için  yedi düvele meydan okuyan bu ülkenin kahramanlarının  neler çektiklerini çok iyi anlamış olacaklardı.               Ekmek bulamadıkları için süpürge tohumundan ekmek yaparak karınlarını doyuran, dağlardan, kırlardan topladıkları yabani otlar ve yiyeceklerle  açlıklarını bastıran, yiyecek bir şey bulamadıkları için üzerlerine bindikleri katırlarını kesip tırnaklarına varıncaya kadar yemek zorunda kalan bu insanların hatıralarını dinlemek ,belki  günümüz nesline bir masal gibi gelecekti ama...Ne var ki bunlar acı birer tarihi gerçeklerdi..  

Devamını Okumak İçin Tıklayınız