Bu Mevsim Kim Ne Okuyor? (VI)
Kitapsever okurlarımız için bu mevsim kim ne okuyor listemizi sizler için derledik. Kitap okumanın elbette mevsimi olmaz. Ama nedense okunmak üzere sonbahara bıraktığımız kitaplar listesi hep olur. Sonbahar belki de zihnimizin ve ruhumuzun biraz daha sakinleştiği, okuduğumuzu hazmetmeye daha elverişli bir mevsim olması nedeniyle sanki biraz da edebiyat mevsimidir. Kitapsever okurlarımız için bu mevsim kim ne okuyor listemizi sizler için derledik. Prof. Dr. Cemalettin TAŞKIRAN: Prof.Dr. Cemalettin Taşkıran Prof.Dr. Oktay Bozan'ın "Kurtuluş Savaşı Dini mi, Seküler mi? " ve Gökbörü-Cengizhan'ın kitaplarını dönüşümlü okuyor. Cemalettin Taşkıran'ın kitaplar ile ilgili dipnotu: Kurtuluş Savaşı Dini mi, Seküler mi? Millî Mücadele, Türk milletinin tarihinde bir dönüm noktasıdır. Ama aynı zamanda toplum, kültür ve inanç dinamiklerimizin iç içe geçtiği çok boyutlu bir savaştır. Bu süreç, askerî ve siyasî bir direniş olarak gözükse de, milletimizin milli - kültürel kimliği ve inancı ile şekillenmiştir. Millî Mücadele’nin millî, dinî değerler ve Türk milliyetçiliği etrafında örgütlenmiş bir millî hareket olduğu ortadadır. Yeni olan bu çalışma günümüzde milli mücadele ile ilgili sorulara cevap aradığını iddia ederek yola çıkıyor. Henüz bitirmedim. Ama okuduğum kadarıyla milli mücadele‘nin milli özelliklerini biraz geri planda tutarak dini özelliklerini ön plana çıkarma gayreti sezdiğimi söylemeliyim. Milli mücadelede ne dinî özellikleri görmezden gelerek ne de millî özellikleri görmezden gelerek sağlıklı bir değerlendirme yapmak mümkün değildir. İsminin çarpıcılığı dikkatimi çekti. Ama henüz bir değerlendirme yapabilmem için erken. Gök Börü -Cengiz Han’ın Romanı. Bir japon yazarın çalışması. Frsnsızca. Bilindiği gibi Cengiz Han’ın kurduğu devlet 13. ve 14. yüzyıllarda tarihin en büyük imparatorluğuydu. Bugünkü Moğolistan'da ortaya çıktı. En güçlü döneminde Japon Denizi'nden Doğu Avrupa'nın bazı bölgelerine; kuzeye doğru Kuzey Kutbu'nun bazı bölgelerine kadar uzandı. Güneydoğu Asya'ya yöneldi. İran’ı fethetti. Batıda doğu Akdeniz ve Karpat Dağları'na kadar uzandı. Japon yazar Yasushi Inoue, “Gök Börü” dediği Cengiz Han’ın destansı romanını yazmış. Ancak yazar, çalışmasının amacının kendisini bu çalışmaya iten , “Gök Kurt"un hayatının sırlarını yavaş yavaş yeniden keşfetmek olduğunu söylüyor. Ben 1990’da basılan ve bu yıl 2005 yılında yurtdışında aldığım bu kitabı çevirmek için de hazırlık yapıyorum. Yusuf YILDIRIM: Yazar Yusuf Yıldırım Miyase Sertbarut’un "Yuan Huan'ın Kulübesi" adlı kitabını okuyor. Yusuf Yıldırım'ın kitapla ilgili dipnotu: Miyase Sertbarut'un yazdığı Yuan Huan'ın Kulübesi, kitap okumayı sevmeyen, yeni Türkçe öğretmeninin her hafta bir kitap okuma ödevinden kaçınmak isteyen İlhami adlı öğrencinin merkezde olduğu, katmanlı bir gençlik öyküsüdür. Hikâye, İlhami'nin okul çıkışında arkadaşlarıyla gittiği parkta, kaldırılan bir sirk çadırının kalıntıları arasındaki eski bir telefon kulübesine girmesiyle başlar. Oyun niyetiyle telefonu kulağına götüren İlhami, buradan tuhaf, düşündürücü ve mistik bir sesin anlattığı hikâyeler dinlemeye başlar. İlk Türkçe ödevinde kahraman İlhami, ilk hikayeyi öğretmenine anlatır. Öyküyü çok beğenen Türkçe öğretmeni, bu harika öykü kimin diye sorar. İlhami bir an şaşırır ve Çinli bir yazar uydurur. O yazar, Yuan Huan olur. Kitabın ilerleyen bölümlerinde, İlhami her hafta yeni bir hikâye dinleyip sınıfta büyük bir başarıyla anlatırken, dinlediği bu hikâyelerin içeriği üzerinden okur, toplumsal ve etik temaları sorgulamaya yönlendirilir. Kitap içinde "Üstü Çizilmiş Çocuklar," "Tünel Kazan Çocuklar" ve "Gececiler" gibi adlarla geçen bu iç içe hikâyeler; vicdan, adalet, umut ve toplumda göz ardı edilen, yalnız bırakılan çocukların hayatları gibi derin konuları ele alır. İlhami'nin kolay yoldan not alma çabası, zamanla yerini dinlediği hikâyelerin etkisiyle değişime ve sorgulamaya bırakır. O, artık yalnızca bir not avcısı değil, hikâyelerin gücünü ve anlamını keşfeden, empati kurmayı öğrenen birine dönüşmeye başlar. Öykü, bu mistik telefon kulübesindeki sesin ve "Yuan Huan"ın gizemini, teknolojinin ve yapay zekânın edebiyatla ve hikâye anlatıcılığıyla olan ilişkisi üzerinden ele alır. İlhami'nin hikâyeleri aktarma süreci, sadece bir ödevden ibaret kalmaz; aynı zamanda okuma alışkanlığı olmayan bir çocuğun dahi hikâyelerin ölümsüzlüğü ve dönüştürücü gücüyle tanışmasını sağlar. Miyase Sertbarut, bu çarpıcı kurguyla okuru, Yuan Huan adında bir yazarın gerçekten var olup olmadığı, telefondaki sesin bir kayıt mı yoksa başka bir sır mı taşıdığı sorularının cevaplarını İlhami ile birlikte aramaya davet ederek eleştirel düşünceye ve okuma sevgisine vurgu yapar. Ana karakter İlhami'nin telefonda dinlediği ve sınıfta anlattığı hikâyeler, aslında toplumun görünmeyen yüzündeki dezavantajlı ve zor durumda kalan çocukların yaşamlarına odaklanır. Örneğin; "Üstü Çizilmiş Çocuklar" bölümü, çıraklık yapan ve kendilerini görünmez hisseden, hakları gasp edilen işçi çocukların yaşadığı sıkıntılara dikkat çekerken, "Gececiler" ise sokaklarda yaşayan, korunmasız ve çaresiz sokak çocuklarının dramını gözler önüne serer. "Tünel Kazan Çocuklar" hikâyesi de parmaklıklar ardında büyüyen ve okula gidemeyen, sisteme karşı çaresiz kalan çocukların durumunu yansıtır. Öykü, bu alt hikâyelerle, yoksulluk, adaletsizlik ve ihmal nedeniyle zorlu yaşam koşullarına mahkûm edilen, sesleri duyulmayan ve kaderlerine terk edilmiş sıradan insanların yaşadığı büyük çaresizliği ve toplumsal sorunları, genç okurun empati kurması için çarpıcı bir şekilde merkeze taşır. Bu sayede kitap, okumayı sevmeyen bir çocuğun hikâye dinleme macerası üzerinden, aynı zamanda derin bir sosyal eleştiri ve farkındalık yaratma amacı da taşır. Ziya DURU: İş İnsanı Ziya Duru Ayşe Kulin'in "Aylardan Kasım Günlerden Perşembe" adlı kitabını okuyor Ziya Duru'nun kitapla ilgili dipnotu: Ayşe Kulin'in Aylardan Kasım Günlerden Perşembe adlı eseri, Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatının son dönemlerini belge niteliğinde bir anlatıyla ele alır. Roman, Atatürk'ün ilerleyen yaşla birlikte belirginleşen sağlık sorunları, özellikle siroz hastalığının teşhis edilmesiyle başlar. Eserde, Atatürk'ün Ankara'dan İstanbul'a, Dolmabahçe Sarayı'na taşınmak zorunda kaldığı süreç tarihsel gerçeklere bağlı kalarak aktarılır. Atatürk, hastalığın ilerleyen evrelerinde yoğun tedavi altına alınmış; doktor raporları, muayeneler ve sağlık ekibinin çabalarına rağmen durum her geçen gün ağırlaşmıştır. Olay örgüsü, Atatürk'ün devlet işlerini hasta olmasına rağmen bırakmaması, cumhuriyet inkılaplarının geleceğine dair endişeleri ve Türkiye'nin siyasi istikrarını koruma çabasına odaklanır. Atatürk, hastalığı boyunca yanında bulunan yakın silah arkadaşları, doktorları ve devlet yetkilileriyle zaman zaman görüşmeler yapmış; ülkenin geleceğine yönelik düşüncelerini ifade etmeye devam etmiştir. Eserde ayrıca Dolmabahçe Sarayı'nda geçen günler, Atatürk'ün bilincinin açık olduğu son anlar ve sağlık durumunun ağırlaşmasıyla birlikte devlet kurumlarının aldığı önlemler kronolojik biçimde anlatılır. Kasım ayının gelişiyle birlikte Atatürk'ün sağlık durumu kritik seviyeye ulaşır. Doktorların tüm müdahalelerine rağmen 10 Kasım 1938 Perşembe sabahı saat dokuzu beş geçe hayata gözlerini yummuştur. Atatürk'ün vefatı üzerine Türkiye genelinde yas ilan edilmiş; ulus, cumhuriyetin kurucusunu kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşamıştır. Eserde, cenaze törenine ilişkin hazırlıklar, Atatürk'ün naaşının Dolmabahçe'de halkın ziyaretine açılması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılan resmî düzenlemeler tarihsel gerçeklik içinde sunulur. Roman, Atatürk'ün ölümüyle sadece bir liderin değil, aynı zamanda bir dönemin sona erdiğini; modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusunun ardından ulusun gösterdiği saygı ve minnet duygularının tarihsel bir hafıza oluşturduğunu olay eksenli bir anlatımla vurgular. Böylece eser, bir milletin kaderini değiştiren liderin son günlerini belgesel niteliğinde aktararak okuyucuya kronolojik ve gerçekçi bir perspektif sunar.