BEN KARAMANI NİYE BU DENLİ SEVERİM

Yayınlanma: 05.08.2015 09:29 Güncelleme: 05.08.2015 09:29

  MUZAFFER CAN İnsan bu, o kadar işinin arasında, o kadar sıkıntının, elemin ve acıların altında kıvranırken veya o kadar mutlu, öylesine dertsiz ve gamsız olduğu günlerde yaran ile sohbetten başka bir şey düşünmezken bile içini tatlı hissin bürüdüğünü fark eder. İnsan olan herkeste bu muazzam nasipten bir pay vardır. İnsan sadece sever, sevgisine karşılık bulmuş bulmamış hiç fark etmez. Ama kimi ve neyi sever, niçin sever, işte insanların sevgide ayrıştıkları ilk sorular böyle başlar ve sonsuzluğuna uzanır. Hazreti Aliye Peygamberimiz soruyor: Ya Ali Allah’ı sever misin? Hz. Ali’nin “Evet” demesi üzerine Peygamber ya beni, sonra eşin Fatıma’yı, daha sonrada çocuklarını sever misin sorularını sorup “evet” cevabını alınca ona; ya Ali bir tane kalbine bu kadar sevgiyi nasıl sığdırdın? Deyince Hz. Ali yere bakar cevap veremeden evine girer ve eşine selam verir. Hz. Fatıma selamını alır ve eşinin sıkıntısını anlayarak, ne oldu, neye durgusun diye sorar. Oda Peygamberin sorduklarını eşine anlatınca Hz. Fatıma şöyle söyleseydin ya diyerek cevabı verir: -Allah’ı sevmek akıldan, Peygamberi sevmek imandan, eşini sevmek şehvetten, çocuklarını sevmek tabiattan/doğadandır. Sonra bunun arkası devam eder gider. Herkesin kalbinde ayrı bir aslan yatar. Sevgili dostlar size bu gün dini bir sorun anlatmayacağım. Her ne kadar Hz. Aliyle söze başlasak da. Bu gün yaşadığımız, çocuklarımızı büyüttüğümüz, İlahilerini şarkısını ve türküsünü kah söyleyip kah dinleyerek bazen neşe, bazen de hüzünle dolduğumuz, gurbete düşünce bir hemşeri yok mu dilimizin pasını aldırsak diye yakındığımız, Anadolu’nun öksüz, yetim kimsesi olmayan şehrimiz KARAMAN’dan daha doğrusu Karaman sevgisinden söz etmek arzusundayım. Ben “Hubbül vatanı minel Iman Vatan sevgisi imandandır” diye peygamberimizin ağzından bir hadis dökülmediğini ispat edenlerden biriyim. Ama bu sözün doğruluğuna inanan biriyim. Bunu peygambere isnadı yanlıştır ama hadis olarak okumayınca çok yerinde söylenmiş bir sözdür. İnsanın doğduğu hatta doyduğu şehirle olan serüveni, granite işlense az gelir. Hikaye ama ilk söyleyeni iyi söylemiş, görelim ne söylemiş: Hz. Adem atamız yeryüzüne indirildikten sonra geçinmek için çiftçiliğe başlayıp iki katıra kara saban koşup başlamış bomboş dünyayı sürmeye. Epey gidince karşısına insan kılığına giren Cebrail çıkar. Çıkar ama oda sabanla tarla sürüyor. Bir birlerine epey bağırıp çağırdıktan sonra araya bir sınır taşı koymaya karar veriyorlar. Taşın bir tarafından Adem öteki ucundan Cebrail tutuyor. Taşı yerine koyacakları sıra Adem babamız taşı Cebrail’den tarafa kakalayarak koymaya kalkışınca dövüşe başlarlar, ama Cebrail Ademi alt eder. Ademde bir yandan Cebrail ile boğuşurken ayağı ile sınır taşını biraz öte kakalar. Kavga Cebrail’in gülmesiyle son bulur. Ama bir metre toprak için ilk kavgayı veren Adem atamız olur. Tabi bu uyduruk bir hikaye de olayı genlerimizde oluşu bu insan toprak ilişkisindeki derinliğinde izleridir. Anadolu şehirlerini dolaşınca ne kadar masalcı olduğumuzu anlarız ama olsun bir masal bir hikaye hepimizi alıp asırlar öncesindeki esrara götürmüyor mu, bize küllenen tarihimizin küllerini temizletmiyor mu? İki soruyla bu günkü yazımı tamamlıyorum:  1- 1920 senelerinde Karamanın nüfusu kaçtı, Konya’nın nüfusu kaçtı, Bu günkü nüfusları kaçtır?  2- Biz Karamanlılar olarak Karaman oğullarından mıyız, yoksa Osmanlı mıyız? Gelecek yazımız Karamanın Larende şehri olacaktır inşallah.   

Devamını Okumak İçin Tıklayınız