Baharsız Şehir
ahmetalitek@gmail.comİnsanoğlu olarak nimet bolluğu içindeyiz. Bol olan ne varsa, o şey değerini ve kıymetini hissettirmez. Bu durum ekonomik olarak da böyledir, psikolojik olarak da böyledir. Su, hava, ağaç, deniz, bulut, rüzgar, güneş... Doğrudan bizlere sunulan ve tabiatın (doğanın) cömertliği olarak değerlendirilen bu zenginliklerin bozulması, değişmesi ve farklılaşması ‘kıyamet alameti’ şeklinde ifade edilir.Dünyanın en güzel nimetlerinden biri çiçeklerdir. Hoş kokularıyla dünyayı ve bağ kurdukları canlıları ferahlatırlar. Rengarenktirler, renkleriyle dünyayı güzelleştirirler, böcekleri baştan çıkarırlar, meyve ve tohumlarıyla bereket saçarlar. İnsanın çiçekle ilişki biçimi uygarlığının ölçü birimidir. Çiçeğe yakın olan, çiçeklerle bağı güçlü olan topluluklar, medeniyet çıtasını yükseltmiş olan insanlardan oluşmuştur. Çağları taş devri, maden devri gibi dönemsel kategorize etmiş olan tarih bilimi, insanlığın henüz ulaşamadığı ‘çiçek devri’ni maalesef yazamamıştır. Yeryüzünde çiçeğin kokusunu almadan, rengini görmeden can veren insan olmamıştır. Çiçeksiz bir dünya hayali kurulmamıştır. ‘Cennet’ kelime anlamı olarak bahçe demektir. Bu açıdan bakılınca cennet çiçek yurdu olmalıdır. Çiçek varsa tohum beklenir. Çiçek yeniden doğuştur, berekettir, bolluktur, cömertliktir. Bahar çiçekle gelir. Çiçek baharın çocuğudur. Bahardan dünyaya en güzel armağandır. Doğa, renklerini çiçeklerde sergiler. Çiçeklerin renklerini, renk tonlarını bugüne kadar listeleyebilen biri olmamıştır. Çiçeklerin binde birinin kokusuna ancak ulaşılmıştır. Şifanın çoğu çiçeklerde gizlidir. Baharın yumuşacık rüzgarını tül gibi bedenine sarıp, sisli ve ılık havada kiraz, elma, erik, badem, at kestanesi, ıhlamur ağaçları altında yürümenin zevki nerede vardır? Ya da dağlarda, bayırlarda binlerce türü olan çiğdem, menekşe, papatya, yanardöner, gelincik, karamuk, yabani laleler, orkideleri izlemenin, onların güzelleştirdiği topraklarda dolaşmanın hazzını nerede bulabiliriz? Koku başınızı döndürür, gözleriniz renk cümbüşünde kaybolur.Şehirlerin güzelliğini ağaçlarına ve çiçeklerine bakarak görürüz. Bahar goncaların içinden doğar. Goncasız şehirlere bahar gelmez, sadece kış geçer, havalar ısınır. Bahar çiçektir, böcektir.Karaman tarihi bir şehirdir. Ama bir kaç çınarından başka merkezinde ağacı olmayan kenttir. Ağaçsız, çiçeksiz şehirler liginde küme düşecek kadar diptedir.Bugüne kadar Karaman’daki yöneticiler, ister atanmış ister seçilmiş olsun, (Bazı isimleri tenzih ederim) ağaca, çiçeğe yüz vermediler, küçümsediler. İşte bu yüzdendir ki:Karaman gerçek manada parklara sahip olamamıştır,Park olarak adlandırılan mekanlar ağaçsız ve çiçeksizdir,Caddeleri, sokakları ağaçsızdır, gölgesizdir, Refüjleri, yol güzergahları çiçeksizdir,Okullarının bahçesi kupkuru olan şehirdir,Meydanı olmayan, olmayan meydanında ağaçlar altında ve çiçekler arasında sakinlerini oturtamayan bir şehirdir.Bu çoraklıkla, bu kuraklıkla Karaman’a bahar gelmez, Karamanlının içinde çiçekler açmaz.Yeni Başkan Sayın Savaş Kalaycı!Lütfen büyük işlerin sevdasına kapılmayınız. Herkes o havayla geldi ve sönüp gitti. Ağaç dikin, çiçek ekin. Kaldırımları yürünecek hale getirin. Şehri tozdan topraktan kurtarın. Kalıcı olan tek eseriniz, dikeceğiniz ağaçlar olacaktır. Zannetmeyin ki büyük işler başaracaksınız, yapamazsınız. Bence en büyük iş Karaman’a önce baharın gelmesi. Karaman’ı moloz yığını olmaktan, enkaz görüntüsünden kurtarın. Ihlamur kokan, iğde kokan, renk renk açan güllerle, lalelerle bakılabilir, yürünebilir bir şehir için emek verin. Beş yıl çabuk geçer, ne vaat ettiniz bilmiyorum ama önce Aktekke ve civarına el atın. Mader’i Mevlana anneler gününe çiçekler içinde girsin. Unutmayın, Karaman’ı kaybedenler, çiçeklerin farkına varamadıkları için kaybettiler. Eminim, henüz bunun da farkında değiller. Bir önerim daha var; titiz ailelerin evlerinde bahar temizliği yapılır. Her yer silinir, süpürülür. Kışın ağır havasından evler arındırılır. Herkesin temizlik anlayışı ve temizlik yapma biçimi farklı olabilir. Ama ortak nokta bahar temizliğini yapmaktır. Karaman’ın bahar temizliğine acil ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Lütfen caddeleri, sokakları, kaldırımları yıkatın. Şehrin tozunu, külünü silkeleyin. Bir kez olsun insanlara temiz şehir nasıl olurmuş gösterin.Temizliğe belediye binasından başlayın. İlk kez geçen ay girdiğim belediye binası bana korku evi duygusu yaşattı. Başıma sıvalar döküldü. Ana giriş kapısının duvarlarıyla basamaklara bakın, ne demek istediğime öyle karar verin. Karaman’a yakışıp yakışmadığına sizler karar verin, bu konuda söz etmek bana düşmez. Ama boya, badana ve onarım ihtiyacı olduğu aşikar. Aslan yatağından belli olur. Bakmadığınız, temiz tutmadığınız yer sizin değildir. Beş yıl hizmet etmek üzere seçilen yerel yönetimin ilk beş ayı, beş yılın sonuna ışık tutar. Ankara’dan ben böyle görüyorum. Siz de başka hedeflere yönelip, küçük işlere vakit ayırmak yerine devraldığınız dağınıklığı aynı şekilde beş yıl sonra yerinize seçilecek yönetime teslim etme hakkına sahipsiniz.Sayın Savaş, dünyanın en verimli toprağında ağaç büyütemeden gidenler kafilesine katılanlardan olmayın. Temizlik imandandır, bunu da hatırınızdan çıkarmamanızı dilerim.‘Korkma, sadece toprağa gideceksin. Sonra toprak olacaksın. Sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin. Oradan özüne ulaşacaksın. Çiçeğin özüne bir arı konacak. Belki, belki o arı ben olacağım.’ (Yavuz Turgul’un senaryosunu yazdığı Eşkıya filminden bir replik.)