ÂŞIK ALİ KARABACAK VE AĞITLARI

Yayınlanma: 07.02.2024 12:24 Güncelleme: 07.02.2024 12:24

Âşık Ali Karabacak,1934 yılında Çorum'un Osmancık ilçesinde, Kızılırmak Nehri kıyısında çadırda doğmuştur.Ancak o günün şartlarında, Samsun'un Vezirköprü ilçesi nüfusuna kaydedilmiştir. 1950 yılında ailesi ile birlikte göçebe hayatı bırakarak, Konya'nın Kadınhanı ilçesine bağlı -yeni kurulan- Saçıkara köyüne yerleşmiştir. 1978 yılı 3 Ağustos gecesi bu köyde, hayata gözlerini yummuştur. Mezarı köy mezarlığındadır. Şiirlerini doğaçlama söyleyen Âşık Ali, ilk yazdığı şiirleri kayda geçirememiştir. Ancak sonradan tuttuğu şiir defterine 302 adet şiirini kendi el yazısıyla kaydetmiştir. Âşık Ali şiirlerinden bazılarını düğün, ölüm ve benzeri sosyal boyut kazanan olaylarda kendine özgü bir ezgiyle -sazsız- olarak söylemiştir. Kendisi hakkında ilk çalışma, oğlu Mestan Karabacak tarafından "Erzurum Kâzım Karabekir Yüksek Öğretmen Okulu, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Bitirme Tezi" olarak, "Âşık Ali Karabacak, Hayatı,Sanatı ve Şiirleri" adıyla 1982 yılında yapılmıştır. Daha sonra bu tez oğlu tarafından geliştirilerek "Âşık Ali Karabacak, Hayatı- Sanatı- Şiirleri"adıyla kitaba dönüştürülmüş ve 2001 yılında Ankara'da Yörtürk yayınları arasından çıkmıştır. Öğr. Gör. hocam Yurdanur Sakaoğlu'nun yazdığı "Âşık Ali Karabacak ve Telmih Sanatı"başlıklı yazı, Kültür Bakanlığı'nın yayımladığı Millî Kültür dergisinde çıkmıştır( Millî Kültür, Nisan 1989, sayı: 64, sayfa: 84-90). Yörtürk dergisinde1990'ların sonlarından itibaren çeşitli şiirleri yayımlanmıştır. Aynı dergide geçen yıl( 2023) "Saçıkara Aşireti ve Âşık Ali'nin Göç Destanı" ve "Âşık Ali'nin Gurbet Mektupları" adlı, tarafından hazırlanan yazılar yayımlanmıştır. 2015 yılında yayımlanan Konya Ansiklopedisi"Karabacak, Ali,"Halk şairi" ibaresiyle kendisine yer vermiş ve tanıtmıştır(Aziz Ayva). Ağıt söyleme geleneği günümüz Türk toplumunda eski önemini yitirse de kökü eski Türk tarihine dayanan yaygın bir gelenektir. 20. yüzyılın sonuna kadar, Yörüklerde (Türkmenlerde) sürdürülen bu gelenek özellikle Avşarlar'da çok yaygındır. Ağıt söylemede kadınlar ön plandaysa da erkek âşıkların doğaçlama ve ezgili ama sazsız söyledikleri ağıtlar da bilinmektedir. Bu çalışmada Âşık Ali'nin söylediği ve defterine kaydettiği, kendisiyle ilgili kitapta da yer alan dört adet ağıt yer almaktadır. Bir de yazıya geçirilemeyen bir ağıdının tarafımızdan derlenen ilk iki dörtlüğüne yer verilecektir. Bu ağıtlar tarih sırasına göre sıralanacaktır. Önce 1971 yılında (19 Temmuz), babasının ölümü üzerine söylediği ağıdı verelim: Odada bir gül örtülü Baktım idi babam imiş Boyu selvi dal örtülü Baktım idi babam imiş. Ağzı dolu mercan dişli Top kirpikli, kara kaşlı Ela gözler yaşlı yaşlı Baktım idi babam imiş. Kalem gibi parmakları Sedef gibi tırnakları Al al olmuş yanakları Baktım idi babam imiş. Alim ağlar gizli gizli Tatlı dilli, şirin sözlü Çatal çene, koca gözlü Baktım idi babam imiş. Aynı günlerde çok sevdiği babası için bir ağıt daha söylemiştir. Bu ağıtta da babasına şöyle seslenir: Abdestini almadın mı? Namazını kılmadın mı? Misafir var, görmedin mi? Uyan babam sabah oldu. Oraya bir tabut sürülmüş Yolculuk hamamı kurulmuş Hafızı, hocası derilmiş Uyan babam sabah oldu. İçimden bir yara açıldı Yakasız gömlek biçildi Ecel şarabı içildi Uyan babam sabah oldu. Ali'm der içimde acısın Babam başımın tacısın Uzak yola bir yolcusun Uyan babam sabah oldu. 1973 yılının Ağustos ayı sonlarında Kadınhanı'nın Örnekköy'ünden Aydın Söke'ye pamuk işçilerini götüren kamyon, Afyonkarahisar 'ın Dinar ilçesi yakınlarında freni patladığı için kaza yapmış, 23 kişi hayatını kaybetmiştir ve çok sayıda kişi de yaralanmıştır. Ölenlerden birisi de işçilerini götüren (dayıbaşı) Mehmet Kuşar'dır. Mehmet, âşığın ağabeyinin kızı olan Zeynep(aynı kazada ağır yaralanmıştır)in eşidir. Bu ağıtta özellikle Mehmet'e seslenmiştir. Kaderde yazılan acı yazılar Bu ecel insanı böyle mi arzular? Çığrışıp kalan körpe kuzular Nerde o aslanım Mehmet'im nerde? Kandan bilinmiyor bakınca yüzler Andıkça kardeşler yüreğim sızlar Civan gibi gençler, gelinler, kızlar Nerde hani aslanım Mehmet'im nerde? Ali, kapandı nice ocaklar Dökülmüş kalmış kollar, bacaklar Feryat ile inler cümle ocaklar Nerde hani aslanım Mehmet'im nerde? Âşık Ali'nin dayısının oğlu Musa Ortak'ın 1977 yılı Haziran ayı sonlarında askerlik görevini yapmakta olduğu Kıbrıs'tan cenazesi gelmiştir. Eşine az rastlanır nitelikte beyefendi, sevilen bir genç olan Musa, olaydan kısa süre önce, çok sıkıntıda olduğunu ve kendisini oradan kurtarması için ailesine mektup yazmıştır. Cenazesi "intihar ettiği" açıklamasıyla gönderilmiştir. Ancak aile ve yakınları buna inanamıştır.  Nitekim olayın intihar değil, cinayet olduğu yıllar sonra, bir asker arkadaşını açıklamasıyla anlaşılmıştır( Bu olayı, "Hazin Bir Hikâye" yazımda anlattım). Aşağıdaki ağıt bu olay üzerine söylenmiştir. Bilinmiyor bak nedeni Böyle yazılmış kaderi İki ihtiyarın bir fidanı Sana ölüm ilayık mı? Lefkoşa'nın yeşil hattı Bak bir ocak yine battı Zalim ecel erken yetti Sana ölüm ilayık mı? Kanlı Kıbrıs'ın oymağı Bilmezmiş kana doymağı İki körün bir değneği Sana ölüm ilayık mı? Şu Girne'nin dağlarında Gezerken Urum avlarında Daha çok genç çağlarında Sana ölüm ilayık mı? Mektup atmış isten deyi Bu kaderin kötü huyu Çek acıyı, dayan dayı Musa'ma ölüm ilayık mı? 30 Nisan 1967 tarihinde Âşık Ali'nin akrabalarından olan Remzi Parlak, köylülerin" baraj" diye adlandırdıkları Topkaya Göleti'nde boğulmuştur. Köye 7-8 km. mesafedeki bu göletin bir tarafında traktörle çift sürerken kayış kopar. Suyun karşısındaki çift süren köylüsünden -varsa- kayış almak için suyu yüzerek geçmek isteyen Remzi maalesef boğulur. Yukarda traktörün yanında bulunan ve olayı gören ağabeyi köye haber verir. Köyün sevilen gençlerinden olan Remzi'nin cesedini bulmak için bütün köy seferber olur, cesedi tam bir hafta sonra bulabilirler. Ceneze evine getirilir, köylüler üzüntü ve gözyaşları ile orada toplanırlar. Cenaze odaya alınınca içeri giren Âşık Ali Remzi'nin baş ucunda diz çöker ve ağıt söylameye başlar. Ezgiyle söylenen ve yürekleri parçalayan bu ağıdı duyanlar ağlamaya başlayınca, içerideki kadınları ve çocukları dışarı çıkarırlar. Remzi'nin yeni yetme bir kız olan kardeşi Turna da oradadır, ana maalesef onu da dışarı çıkarırlar. İşte o anda duyduğu ilk iki dörtlüğü unutmayan Turna ablamızdan yakın zamanda derlediğim bu ağıdın ilk iki dörtlüğünü yazıyorum: Yekin kar'aslanım yekin Al da silahını takın Demedim mi sana Remzi'm Kendini nazardan sakın. Keklikten m'aldın sürmeyi Koyup da gittin Turna'yı Anan çok ister görmeyi Kalk da etrafına bakın. ( Maalesef bu ağıdın devamı yazıya geçirilememiştir. Yakışıklı bir genç olan Remzi, soyunup suya girdiğinde tabancasını da elbisesinin üzerine koymuştur. Bunlara da işaret var.) Âşık Ali'nin doğaçlama söylediği başka ağıtlar da olmakla birlikte maalesef bunlar yazıya geçirilemedikleri için metinleri elimizde değildir. Not: Bu yazı yakında çıkacak olan kitabımda ve Yörtürk dergisinde de yer alacaktır.

Devamını Okumak İçin Tıklayınız