ALLAH'A KUL RASÜLÜNE ÜMMET OLMADAN OLMAZ
Yalnız Allah’a kul, Rasülüne ümmet olan bir toplum yetiştirmeden başarıya ulaşılamaz. En gelişmiş silahları servet, şehvet ve saltanat düşkünü insanların eline verirseniz, sizden fazlasını verene teslim olurlar. Kadisiyye meydan savaşında Yezdecürd’ün Baş Komutanı Rüstem, baldırı çıplak Arapların namaz için toplandığını, saf tutuşlarını, Allahü Ekber diyerek ruku ve secdeye topluca aynı anda yaptıklarını görünce: “Ömer, benim ciğerimi yedi, köpeklere edepler öğretmiş. (terbiye etmiş)!” dediğini yakında yazmıştım..) Roma’nın güçlü, disiplinli askerleriyle savaşmış, kazanmış ve kaybetmiş olan Başkomutan Rüstem’in dikkatini Müslümanların namazdaki disiplini çekiyor ve savaşta kılıçların üzerine yürürken sevgilisine kavuşacakmış gibi koşuşunu da seyredince kaybedeceği korkusu düşmüş içine. Gerçekten komutanmış. Sevgili peygamberimize iman eden Ashabı kiramı aşağılamak için müşrik kâfirler Selman’ı Farisi’ye, (R.A.) “Demek sizin arkadaşınız size tuvalette nasıl oturulacağını ve nasıl taharet yapılacağını da öğretiyor öylemi” demişler. Selman da (R.A.) onlara “Evet; büyük veya küçük tuvalette (kapalı yerlerde) kıbleye dönmeyi, sağ elle temizlenmeyi, (suyun olmadığı yerde) üçtaştan aşağısıyla temizlenmeyi, hayvan tezeği veya kemikle temizlenmeyi yasakladı” demiş.” (Müslim, Taharet, bab 17 İstitabe) 1973 yılında ben Fransa’da işçi iken hiçbir Fransız’ın evinin tuvaletinde su yoktu. Kâğıtla taharet yaparlardı. Şu günlerde yani 2024 yılında tahmini olarak Avrupalıların yüzde onunun tuvaletine su girmiştir ve girmeye de devam ediyormuş. Tuvalette tahareti öğreten peygamberimiz, İran ve Bizans saraylarının, hatta İstanbul’un sizin elinizle fethedileceğini hatta Roma’nın bile fetholunacağını haber veriyor. Ayeti kerime de ise, dünyanın fethine işaret vardır: Kâfirlere söyle: "Eğer (kâfirlikten) vazgeçerlerse geçmişteki (yaptıkları) afvedilir. Eğer tekrar (kâfirliğe) dönerlerse öncekilerin kanunu geçmiştir. (O kâfirlerin başına gelenler bunlara da gelecektir)." Fitne ( zulüm, küfür, şirk) kalmayıncaya ve (yaşanan) dinin tamamı Allah'ın oluncaya kadar onlarla harp edin. Şayet (kâfirliğe) son verirlerse şüphesiz Allah onların yaptıklarını görür.” (Enfal süresi ayet 38-39) Peygamberimizin, bize ana ve babamızdan daha düşkün olduğunu Rabbimiz haber verir: “Peygamber, müminlere canlarından daha evladır. Peygamber hanımları müminlerin anneleridirler.” (Ahzab süresi ayet 33/6) Bize, hem dünya hem de ahretimizin güzel olmasını istiyor ve bu konuda bizzat çalışmamızı, kendisi çalıştığı gibi çalışmamızı istemektedir. Onun için: “Allah’a yemin ederim ki; beni; anne, baba ve çocuklarınızdan daha fazla sevmedikçe hakiki iman etmiş olmazsınız” (Buhari, İman) buyuruyor. Niye onlardan daha çok seveceğiz? Niye ebeveynimizi çok seviyoruz? Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadislerinde Rabbimiz Ayeti Kerimesinde anne babaya itaat etmemizi istediğinden dolayı, onlara “Öf” bile demeyin (İsra 17/23) dediğinden dolayıdır ki, onlara itaat ediyoruz. Demek ki onları sevmemizi teşvik eden dinimdir. Fıtri de denilebilir; ama din fıtratta gelenle birleşir ve güçlenir. Her doğan İslâm fıtratı üzerine doğar. Böylece çocuk İslâm’la birleşince o sevgi artar. Peygamber (s.a.v.) bu kadar Rauf, Rahim ve tüm insanların İslâm olmasını istiyor, bu konuda kendini helak edecek kadar çalışmaktadır. Bu kadar merhametli insan, bazen merhametin de fayda vermeyeceği insanların olacağını bilir. Hani ‘Su’ çok yumuşak bir maddedir; suyun değdiği şeyler de yumuşar. Örneğin taşa değince taşı yumuşatır zamanla. Ağaca değse, kuru ağacı genişletiyor ve onu yumuşatıyor. Ama bir demirin üzerine günlerce su döksek demir yumuşamaz öyle olunca kalpleri katılaşmışlar olabilir. Ayeti Kerimede Rabbimiz Yahudileri tarif ederken, “Onların kalpleri kayalar gibi, hatta kayalardan da katıdır. Nice kayalar vardır ki onların bağrından sular fışkırır. Nice taşlarda vardır ki Allah (c.c.)’ın haşyetinden tepelerden aşağılara doğru düşerler.” buyuruluyor.(Bakara süresi ayet 2/74) Yani taşlardan da katı kalplerin bulunabileceğini Rabbimiz bildiriyor ve onlara karşı katı bir şekilde hareket edilmesi gerektiğini öğretiyor. Demiri eritmek mi istiyorsunuz? Ateşle eriteceksiniz. Yoksa su dökmekle demiri eritmek mümkün değil. Yani demiri eritip bir kalıba dökmek, onu faydalı hale getirmek mi istiyorsunuz? Ateşle eriteceksiniz.