58 YILLIK BİR DEĞER: “KARAMAN’DA UYANIŞ” GAZETESİ (II)

Yayınlanma: 04.09.2025 13:14 Güncelleme: 04.09.2025 13:15

Aslında şu soru benim zihnimde hep var olmuş ve cevabını da ancak belli bir olgunluğa eriştikten sonra bulabilmişimdir: İnsanlar maddi kazanç getirmediğini bile bile neden yerel gazeteciliğe devam ederler? Bunu anlamakta uzun yıllar zorlandım. Hatta ceplerinden para harcayarak gazeteyi çıkarmaya devam etmelerine bir türlü akıl erdiremedim. Ama yıllar sonra gazeteciliğin, özellikle de yerel Gazeteciliğin sadece bir meslek olmadığını, onun bir tutku ve bir toplumsal sorumluluk olarak görülmesi gerektiğini anladım. Yerel gazeteciler, genellikle içinde bulundukları topluluklara karşı güçlü bir aidiyet duygusu hissederler. Onlar için gazetecilik, sadece haber yazmaktan çok daha fazlasıdır. Amaçları yaşadıkları yerdeki sorunlara dikkat çekmek, sesini duyuramayanların sesi olmak ve olumlu bir toplumsal değişim için bir araç olmaktır. Bu gazeteciler ve gazeteleri yollardaki bozukluklardan yerel yönetimdeki yanlışlıklara, kültürel etkinliklerden okulların faaliyetlerine kadar her konuda halkı bilgilendirmenin önemine inanırlar. Bu bir topluma hizmet duygusu ve görevidir. Bu duyguyu yaşamak onlara maddi kazançtan daha büyük bir tatmin sağlar. Çünkü yaptıkları işin demokrasinin sağlıklı işlemesi için hayati bir rol oynadığına inanırlar. Bu onlara hem önemli bir tatmin duygusu hem haklı bir gurur bir nebze de olsa prestij sağlar. Yerel gazetecilerin çoğu, yaptıkları bu görevin farkındadır ve kendi topluluklarında bu temel görevi yerine getirme motivasyonuyla çalışırlar. Bütün bu söylenenler dikkate alındığında, bir yerel gazetenin 58 yıldır devam etmesi son derece gurur verici ve alkışlanması, desteklenmesi gereken bir faaliyet olarak görülmelidir. Benim de şahsen 1969 yılında yani gazetenin yayın hayatına başlamasının üçüncü yılında o dönem gazeteyi çıkaran çok iyi tanıdığımız rahmetli Kadir Mangırcı döneminde önemli saydığım bir hatıram var. Bunu anlatarak yazıyı tamamlayayım. 1969 yılıydı. Ben Karaman Lisesi 1. sınıf öğrencisiydim. Derslerim iyiydi. O yıllar ülkenin siyasi hayatı da, farklı bir biçimde de olsa çok hareketliydi. Bu yüzden o dönemde Karaman’ın en yükseköğretim kurumlarından biri olan lisenin öğrencileri de siyasi konularla da yakından ilgiliydiler. Biz de kendi arkadaş grubumuzla olayları takip ediyor, yorumluyor, konuşuyor tartışıyorduk. Kulakları çınlasın sınıf arkadaşım olan Kasabalı ( Kâzım Karabekir) Bekir Ünüvar’ın o yıllardaki pazar yerine çıkarken Küçükkapı sokağının üzerindeki bir yerde kiraladığı bir evi vardı. Ben de evimize de yakın olduğu için (Bekir’le de iyi anlaşırdık) sık sık Bekir’in evine uğrardım. Bir gün Bekir’in evinden çıktık. Çarşıdan geçerek lise binasının önüne gideceğiz. Yolda bir “Karaman’da Uyanış” gazetesi aldık. Hem konuşuyoruz hem de haberlere yorumlara bakıyoruz. Yani gezerek lise binasına gidiyoruz. Birden Bekir gazetede bir ilan gördü. Bana döndü: -Bak Cemalettin, dedi, Uyanış gazetesi şiir yarışması açmış. Okulda da bir masa kurmuşlar. Müracaatlar o masaya ve bir de gazeteye yapılıyormuş. Sen şiiri güzel okursun katılsana… -Şiir okuma yarışması mı, şiir yazma yarışması mı? diye sordum. -O yazmıyor, dedi, gider sorarız. Liseye gittik. Masayı bulduk. İki kişi, yarışma için gelenleri kaydediyor ve yarışma hakkında bilgiler veriyordu. Yarışma ertesi gündü. Biz yeni öğrenmişiz. Yarışmanın şiir okuma yarışması mı yoksa şiir yazma yarışması mı olduğunu sorduk. -İkisi de, dediler, ayrım yapmadık. Bekir’le karar verdik ve ben yarışmaya katılmak için ismimi yazdırdım. Yarışma, o dönemde sahne faaliyetleri ile ilgili bütün faaliyetlerin yapıldığı adeta tek yer olan lisenin hemen yanındaki kız Enstitüsü Salonu’nda yapılacaktı. Akşam eve gelince hangi şiiri okuyabilirim diye bir tarama yaptım ve rahmetli Mehmet Emin Yurdakul’un ‘Vur’ adlı şiirini okumaya karar verdim. Evde birkaç kez okudum, vurgu yapacağım yerleri kalemle işaretledim. Kâğıdı katladım cebime koydum. Ertesi günü yarışmadan önce Bekir’le buluştuk. Kız Enstitüsü salonuna gittik. Rahmetli Kadir Mangırcı ve gazetenin oluşturduğu jüri üyeleri yerlerini almışlardı. İzleyiciler de salonu doldurmuşlardı. Şiir okuyacak olanları sırayla çağıracaklardı. Epey bir katılım vardı. Ama ilk açılışı çok etkili bir şekilde oldu. Bizden 1 -2 devre önde olduğunu düşündüğüm, göz aşinalığımın olduğu ama çok iyi tanımadığım ancak isminin İbrahim olduğunu bugün dahi çok iyi hatırladığım bir arkadaşı çağırdılar. Kabul etmeliyim ki çok iyi hazırlanmış, çok iyi bir sahne mizanseni yapmıştı. Sahnede savaşan düşman askerleri ve Türk askerleri (asker kıyafetleri üzerlerinde) çarpışıyorlar. Tüfekler paylıyor, Türk askerleri şehit ediliyor. O sırada köylü kıyafetinde, omuzunda heybe olan birisi geliyor, şehitlere bakıyor ve sahnenin önüne çıkıp seyircilere kendi yazdığı şehitlerle ilgili şiirini okuyor. Çok iyi hazırlanmış çok iyi yazılmış ve çok iyi okunmuştu. Soy ismini veremediğim için üzgünüm. Sonra başkaları çağrıldı. İçlerinde mizansen yapanlar vardı, yapmayanlar vardı. Kendi yazdığı şiiri okuyanlar vardı, başkaları tarafından yazılmış şiirleri okuyanlar da vardı benim gibi. Şiirlerin okunması uzun sürdü. Beni de çağırdılar, çıktım, hazırladığım şiiri coşkulu bir şekilde okudum: -Ey Türk vur, vatanın bâkirlerine, -Günahkâr gömleği biçenleri vur; -Kemikten taslarla şarap yerine -Şehitler kanını içenleri vur! … Salondan ciddi bir alkış geldi. Ama mizansenleri, katılanların kendi yazdıkları şiirleri görünce kazanma ihtimalim yoktur diye bir daha da takip etmedim. Bir hafta sonra bir arkadaşım bana gazetede isminin olduğunu, şiir yarışmasında ikinci seçildiğimi bildirdi. Hemen gazeteye koştum. Şiir yarışmasının sonucunu bildiren gazete var mı? diye diye sordum. Rahmetli Kadir Mangırcı -Var dedi, verdi. -Cemalettin sen değil misin? dedi. -Benim, dedim. -İnsan merak eder sonucuna bakar, dedi. Çok güzel mizansenler, çok güzel şiir şiirler ve çok güzel okuyanlar vardı, ihtimal vermedim, dedim. -jürinin ortak görüşü şuydu, dedi, -İbrahim çok güzel yazmış, çok güzel sahnelermiş, kostüm dekor ve sözlerle birinciliği hak etti. Ama sen de çok güzel okudun, milli ruhu ve milli coşkuyu çok iyi verdin, ikinciliği de sen hak ettin dedi. Ve bana -Doktor Jivago-kitabını ödül olarak verdiler. Halâ saklarım. Maalesef üçüncünün kim olduğunu hatırlayamıyorum. Benim için güzel bir anıydı. O kupürü bugüne kadar sakladım. Yazıya ilave olarak koyacaktım ama aceleye geldiği için hemen bulamadım. 58 yıldır varlığını sürdüren -Karaman’da Uyanış-gazetesine daha nice uzun yayın yılları dilerim.

Devamını Okumak İçin Tıklayınız