10 KASIM HATIRASI VE DERSİ, MİLLETİ ASKER OLAN BİR MİLLET
Bir fotoğraf 10 Kasım dolayısıyla Türk milleti olarak yurdun dört bir yanında Atamızı andık. Anıtkabir tarihin en büyük ziyaretçi rekorunu kırdı. Her şey rağmen Atatürk'ün izinin silinemeyeceği, onun ruhunun asla eskimeyeceği ve vatanımızda Mustafa Kemallerin tükenmeyeceği bir kez daha milletçe ispat edildi. Bir diğer ispat ise, yan tarafta gördüğünüz bu güzel insanın, bu Anadolu insanının Atatürk'e askerce selam duruşuydu. Bu fotoğraf bence çok şey anlatıyor. Fotoğrafa bakınca ben “asker millet anlayışı” nın halen devam ettiğini görüyorum. Bu anlayışın devam etmemesi halinde başımıza neler geleceğini de biliyorum. Coğrafyamızın bir kurt kanunu var. Acı, ama gerçek olan bir kanun. Bu coğrafya da düşeni yerler. Acımazlar, aman vermezler, gözümüzün yaşına bakmazlar! Ankara'da bir taksi şoförümüz ile yaptığımız bir sohbette “Bizim bağrımızı yerden kalkmasını istemeyenler çok hocam” demişti. Ne veciz ifade! Evet, kaldırmazlar! Kalkmasını istemezler! İsterler ki, köle olarak kalalım. İsterler ki, Anadolu coğrafyasından silinip gidelim. Tarih bunun acı örnekleriyle ve ispatlarıyla doludur. Bugüne kadar istediklerinin olmamasında ise bu asker millet ruhu ve geleneği gizlidir. O nedenle yaşadığımız coğrafyada bunun aşınması bizim koyun gibi boğazlanmamız anlamına gelir. Tersini iddia eden varsa berü gelsün! Asker millet olarak kalmak Berü gelsün diyorum, çünkü arada sırada “barış, barış” diye diye askerliğin lanetlendiğine tanık oluyorum. Burada barışı gönülden isteyenleri ayrı tutuyorum. Ama bir de barış maskesi takanlar var. Onları görünce, okuyunca, dinleyince aklıma Romalıların barış anlayışı geliyor, Tacitus’un Romalılar için yazdığı barış! Diyor ki Tacitus “Onlar(Romalılar), dünyanın yağmacılarıdır ve artık her yeri yakıp yıkmış ellerine bırakılacak daha fazla toprak kalmadığı için, onlar da işgal etmek üzere köşe bucak denizleri araştırıyor. Düşman zenginse ona ‘açgözlü’ diyorlar, yoksulsa ‘güce susamış’ diye ad takıyorlar. Ne Doğu, ne de Batı onları doyurabildi. Bütün insanlığın içinde önce zengin uluslara göz dikiyorlar ve aynı hırsla da yoksul ulusları yağmalıyor, katlediyor, talan ediyorlar ve bunun adına ‘imparatorluk’ diyorlar. Bir diyarı harap edip bunun adına ‘barış’ diyorlar.” Böyle bir barış... Bu barış anlayışına kim evet der? Oysa barışı kimse aşağılamıyor ve reddetmiyor. Değerlerin en yücelerinden birisi odur. İnsanların kardeşçe yaşaması herkesin arzusudur. Yurtta ve dünyada barış hayali ise milletimizin “kızıl elmaları”ndan biridir. Ancak unutulmamalı ki, tüm barışlar, tüm savaşlar gibi namlunun ucundadır. Yine unutulmamalıdır ki, milletler çeşit çeşittir. Yaşadıkları coğrafyalar, yüz yıllar içinde oluşan tarihi tecrübeleri onlarda bir takım değişmeyen, aşınmayan karakterler yaratır. Bu karakterler kriz anlarında daha belirgin ortaya çıkar. Ticaret milletleri vardır mesela. Her yerde hemen kendilerini belli belli ederler. Bunu askeri yeteneklerde de görmek mümkündür. Mesela her milletin askeri ve ordusu vardır. Fakat bazı milletler doğuştan askerdir. Askeri olan millet değildir onlar, milleti asker olan bir millettir. İşte biz Türk milleti olarak öyleyiz. Asker milletiz! Bunu eğip bükmeye gerek yok! Savaşçı özelliğimizi, militarizm teranesinden utanarak saklamaya ise hiç gerek yok! Çünkü bu aslını inkârdır. Ve aslını inkâr etmek, haramzadeleri işidir. Kimse bu gerçeği yok sayamaz. Görmek, duymak, bilmek istemeyebilir. Amenna! Ama Balzac’ın dediği gibi “gerçek yürümeye devam ediyor, hâlâ!” Dolayısıyla bin yıldır bu coğrafyada kalmamızı kılıcımızın keskinliği sağladı ve onu kullanmaktaki maharetimiz… Savaşçıyız, evet ama kana susamış bir millet olmadık hiçbir zaman. Ülkemizi deli gibi sevdik sadece! Onun kara sevdalısı olarak yaşadık, yaşıyoruz. Öyle sevmeye öyle yaşamaya, o nedenle de görevimizi en iyi şeklide yapmaya devam edeceğiz. Son olarak, geleceğimiz için "asker millet" olarak kalmaya devam edeceğiz. Yarın ve Daima İşte bu amca, o içten, o vakur, o askerce duruşuyla bu geleneği temsil ediyor. Vatanını delice seviyor, Atasını delice sevip, ona eşsiz bir vefa duygusuyla saygısını gösteriyor. Zor zamanlarda ben hazırım ve buradayım diyor. Onu her zaman burada olacak. Göreceksiniz! Kıyafete aldanmayın siz! Öze bakın, öze… O yüksek ruh daima aramızda bulunuyor. Örneğin bugün göreceğiz onları. Vatanına hizmet için uykusuz duraksız görevinin başında olup, şehit olan 20 vatan evladının cenaze merasimine bu amca başta olmak üzere, bu amcalar, teyzeler, nineler, dedeler, çocuklar, gençler, herkes ama herkes akın akın gelecek ve askerce selamını verecek, göreceksiniz. Yüreğindeki yangını arşı kaplayan feryadına karıştıracak, göreceksiniz. Sonra tabutuna el verip, son duasını edecek, gözyaşını dökecek, mezarındaki toprağını son kez koklayıp, “yavrum, yavrum, yiğidim, evladım; sana gurban olurum guzum” diyecek ve son kez şehidine askerce selamını verip, sessizce evine barkına dönecek, göreceksiniz. Unutmayın! Biz varız, buradayız! Bugün selam duracağız! Yarın da, gelecekte de daima selam duracağız. (Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, 20 şehidimizin aziz ruhları şâd olsun, milletimizin başı sağ olsun!)