KAYBOLAN PARA VE SÜ-İ ZAN
Mahmut TOPTAŞ
Üniversite yıllarında İslam’a hizmet çalışmalarında tanıştılar.
Dernekler, vakıflar, siyasi çalışmalarla geçti ömürleri.
Milli görüş çizgisinde iki Cumhurbaşkanı, dört Başbakan çıkardılar.
İşleri de iyi gitti. Bir zamanlar burs alırlarken burs vermeye başladılar.
Bunun için bir dernek kurup burs işlerini takip edecek, haftada onları bir araya getirecek mekan tuttular.
Bir gün arkadaşlarından birinin işleri tersine gitmeye başladı ve ne yaptıysa düşüşü engelleyemedi, sonunda iflas etti.
Diğer arkadaşları onun olmadığı bir zamanda iflastan kurtarmak için lazım olan parayı kendi aralarında topladılar ve derneği açıp kapatan görevli delikanlıya verdiler ve onun evine gönderdiler.
Delikanlıya, “Avlu kapısına varınca zili çal, otomatik kapı açılınca sen, kapının içine poşeti bırak ve hızlı bir şekilde oradan uzaklaş ki, seni görmesinler ve bizim gönderdiğimizi bilmesinler.” Derler.
Delikanlı gelir, zile basar, kapı açılır, para dolu poşeti bırakır kaçar.
Delikanlı, babasını ziyaret için köyüne gider.
Yardım yapan arkadaşlar ve iflas eden adam, akşam bir araya gelirler, yapılan İslami hizmetleri gözden geçirirler, neler yapılabileceğini de konuşurlar ama iflas edenin duruşunda, konuşmasında hiçbir değişiklik göremezler.
Hani, şöyle bir şeyler bekliyorlar: “Bu gün eve Hızır gelmiş ve benim ihtiyacım olan parayı avluya atmış ve kaybolmuş” demesini beklerler.
Bu arada benim başımdan geçen bir olayı da yazıvereyim.
Kış günü, her yerin karla kaplı olduğu bir günde akşam eve döndüm. Sultanahmet’teki ev sahibim yaşlı hanımefendi beni görünce sevinçli bir haber vermek için yanıma geldi ve “Bu gün bana Hızır geldi. Bir garibin ihtiyacını karşılamam için kolumdaki bileziği istedi verdim. Kulaklarımdaki küpeleri de verdim” diyerek sevincinden yaşlı olmasa havaya fırlayacaktı. Moralini bozmadım, o bir sahtekardır diyemedim, “Allah kabul etsin” dedim ve evime girdim. Daha sonraki bir zamanda bu tür sahtekarlıklara aldanılmamasını toplu halde iken anlattım.
Konumuza dönelim, o gün iflas eden adam hiçbir şey söylemez.
Birkaç gün daha geçer, adamın başı yerden kalkmaz.
Sonunda arkadaşları adama açılırlar, şu kadar parayı avlusuna bıraktıklarını söylerler.
Adam da öyle bir şeyin olmadığını söyler.
İlk aklınıza gelen şey nedir?
Çalışan delikanlı parayı atmış ve bir haftalığına köyüne gitmiştir.
Hemen çalışan görevliye telefon ederler, telefonun kapsama alanının dışında olduğunu öğrenirler.
Ne olabilir?
Paranın rakamı bayağı yüksek. Çalışan, o parayı on yılda kazanamaz.
Paraya ne olmuştur?
Kötü tahminlerden, sü-i zandan kaçının.
Arkadaşım anlatıyor: “ Hanımdan telefon geldi. Çok telaşlıydı. “Acele gel” dedi.
Hemen gittim, eve varınca içi para dolu bir poşetin avlu kapısından içeri atıldığını ama atanı göremediklerini anlatır hanımı.
Hemen parayla beraber karakola gitmeyi ve durumu oraya anlatmayı düşündüm ama arkasından avukatıma danışma aklıma geldi ve avukata durumu bildirdim.
Avukat, “karakola gitme, parayı kasaya koy ve bekle” dedi.
Bir kaç gün bekledim. Bir gün kapı çalındı ve içlerinden bir kaçını tanıdığım arkadaşlar kapıda göründüler. Buyurun dedim, içeri girdiler. Çay ikramı esnasında durumu anlattılar. Ben de kasadan parayı çıkardım ve İflas eden arkadaşa teslim ettim.
İflas edenle benim evim yan yana. Parayı getiren delikanlı, yanlışlıkla benim avluya atmış ve kaçmış.
Ne yaparlarsa yapsınlar, bizi bozamazlar.